Sağlık Bakanı Koca, aşı tedarikinde yaşanan sıkıntıların ardından birkaç gün önce yaptığı bir açıklamada, “100 milyon doz Sinovac, 120 milyon doz BioNTech ve 50 milyon doz Sputnik aşıları” için anlaşmanın yapıldığını söyledi. Toplandığında 270 milyon doz olarak ortaya çıkan bu rakam nüfusumuzun 3 katından daha fazla… Ayrıca, yerli aşı çalışmasında da ilerlemeden bahisle, Faz 3 çalışmasının eylül ayında tamamlanacağını ekledi. Faz 3, ilaç ya da aşının kullanıma hazır olarak pazara verildiği ve bu aşamada yapılan çalışmaları kapsayan Faz 4 öncesi son aşama anlamına gelmekte ve Faz 1 ve 2’nin ardından aşının daha geniş bir kitlede uygulanması ve plasebo kontrollü güvenilirlik ve karşılaştırmalı çalışmalarla aşı etkinliğinin araştırıldığı bir dönem. Ayrıca, geçtiğimiz haftalarda, Rusya’da aşının geliştirilmesi ve pazarlanmasında yetkili bir kuruluş olan Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) ile Türk Viscoran İlaç şirketi, coronavirüse karşı geliştirilen Sputnik V aşısının Türkiye’de üretimi için resmi olarak anlaşmaya vardıklarını açıklamışlardı. Dolayısı ile yukarıdaki rakamlara yerli üretim aşı rakamlarını da eklemek gerekecek.
Yukarıdaki beyanlar umut verici. Ülkemiz ölçeğinde, pandemi kurtuluş reçetesinin sürü bağışıklığı ile mümkün olduğunu önceki yazılarımızda defalarca yazmıştık. Nüfusun yüzde yetmişini kapsayacak bir aşı kampanyası ile 60 milyon vatandaşımızı aşılandığımızda bu sorunu çözebileceğiz ki bu da 120 milyon doz aşıyı gerekli kılmakta.
Bu noktada aşı teknolojilerinin önemsiz bir ayrıntı olduğunu belirtmekte yarar var. BioNTech’in m-RNA ve Sputnik’in S viral vektör tabanlı aşıları ile geleneksel üretim teknolojili Sinovac aşılarının hangisine ulaşılırsa ulaşılsın amaç hasıl olacaktır. Yapılan tatmin edici uluslararası çalışmalar, ya RNA tabanlı aşılarda virüsün tamamı yerine, genetik bilgisini taşıyan RNA zincirinden kritik bir kısmının vücuda enjekte edilmesi ya da viral vektör aşılarındaki gen teknolojisi kullanılarak virüsün taşıdığı genetik materyalin bir kısmı, başka bir virüs içine yerleştirilerek veya öldürülmüş viral partiküller kullanarak yapılan inaktive edilmiş bir aşı şeklinde olsun, hepsi de yeterli antikor oluşumunu garanti etmektedir.
O zaman, 120 milyon aşı yeterli olacaksa neden 270 milyon bağlantısı kuruldu sorusu akla gelebilir. Bu noktada sanırım iki noktanın üzerinde durulabilir: İlki, aşı tedarikinde anlaşma olmasına rağmen yaşanan zorluklar. Ülke olarak hem Sinovac için hem de BioNTech’de bu sorunu yaşadık. Koca da 28 Nisan’da yaptığı başka bir açıklamada bu konuya değinmişti; “Aşı tedarikinde önümüzdeki iki ay içinde güçlükler var, ama sonrasında bir bolluk yaşanacak” demişti. Gerçekçi ve öngörülebilir bir strateji zaten aşı tedarik çeşitliliğini zorunlu kılmakta. İkincisi de pandemi süreci bağlamında gerek Pfizer-BioNTech yetkilileri ve gerekse Almanya’nın aşı ile ilgili saygın Robert Koch Enstitüsü Başkanı Thomas Mertens gibi bilim insanlarının belirttiği gibi iki doz aşı yaptıranların gelecek yıl üçüncü doz aşı olmaları gerekebileceğine yönelik kuvvetli beklenti. Bu da tedarik edilecek aşı sayısını arttırmayı zorunlu kılıyor.
Hâlihazırda Dünyada 167.534.500 vaka kaydedilmiş durumda. 3.478.602 kişi de SARS-CoVid-2 nedeni ile hayatını kaybetti. Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Dr. Ghebreyesus, Dünya nüfusunun sadece %10’unun aşılanabildiğini belirtiyor. Sahra altı Afrika’da bu oran %1 bile değil. Ülkemizde şimdiye kadar 27 milyon 548 bin 162 doz Covid-19 aşısı yapıldı ki bunun 15 milyon 750 bin 669’u ilk doz, 11 milyon 793 bin 408’u da ikinci doz aşılar. Aşı tedarikleri ile kampanya tarzı yoğun bir aşılama dönemini kapsayacak Haziran, Temmuz, Ağustos ayları sonrası sonbahara bir hayli rahatlamış olarak girebiliriz.
Önümüzdeki günlerde Avrupa Birliğinin yaptığı gibi aşı pasaportu gibi uygulamalarla, aşılanmamış insanlar için seyahat kısıtlaması dahil yeni ayrımcılıkların uygulanacağı bir döneme gireceğiz. Pandeminin küresel boyutlardaki sosyoekonomik ve moral erozyonlarının geride bırakmak için strateji ve programların şimdiden kurgulanacağı bir zorlu dönem var artık dünya gündeminde…