Evet, başlık sizi ilk anda şaşırtmış olabilir. Dünya pandeminin tesirleri altında sıkıntılı günler geçirirken, bu sıkıntı nasıl kazanca çevrilebilir diye düşünebilirsiniz.
Üstelik dünyanın tamamında olduğu gibi arzu edilen noktanın çok uzağında olan Türkiye için Covid-19 krizinin nasıl bir fırsat oluşturabileceği, kulağa biraz anlaşılmaz geliyor.
2021 sezonu, şu an itibariyle içinde bulunduğumuz şartlarda sektör için tehlike sinyalleri veriyor, bu çok açık. Zira ülkemiz bir yandan pandeminin etkisi altında iken ve bir yandan da siyasi ve ekonomik alanlarda adeta bir ambargo ile karşı karşıdır. İçinde yaşadığımız coğrafyanın bize verdiği konum, tarih boyunca zengin dünya ülkelerinin rekabet alanı olmuştur. Orta Doğu; Rusya, Çin, İsrail, AB ve ABD siyasetlerinin çarpıştığı ve Türkiye’yi deriden etkileyen gelişmelerin her daim yaşandığı bir bölgedir. Bunun için Türkiye, “denge politikasının” yanında bu bölgenin tarihsel ve politik yapısını çok iyi bilen siyasetçilere sahip olmak zorunda olmuştur ve buna her zaman dikkat sarf etmiştir.
Bütün bu lehte ve aleyhte olan şartlar altında Türk turizminin de artık kendisini pandemi sonrasında oluşacak koşulların neler olabileceği ve bu koşullara nasıl en hızlı biçimde uyum sağlayabileceğine şimdiden hazırlaması gerekmektedir.
Türkiye, turizmde sahip olduğu büyük potansiyeli ve çeşitliliği yeniden gözden geçirerek fiyat / maliyet / kar üçgeninde istediği noktaya gelmek için yeni bir stratejiye odaklanmalıdır.
Türkiye, turizmde artık “ucuz ülke” olmamalıdır. Sahip olduğu potansiyeli ve talep artırıcı cazibesini göz önüne alarak, çok etkili reklam ve tanıtım süreçleri ile içinde bulunduğu etki tepki çemberini kırmaya çalışmalıdır. Toparlanma adına fiyat kırmak yerine, toparlanma sürecinde küresel pazarın en iyilerinden biri olduğu mesajını dünyaya vererek, eskisinden daha yüksek bir turizm geliri seviyesine çok hızlı bir biçimde ulaşabiliriz.
Pandeminin turizmde fırsata dönüşmesinin yolu budur, ancak bunun için planlı bir çalışma ve yukarıda sözünü ettiğimiz adımların hızlı ve proaktif olarak atılması gereklidir. Bu şekilde tıpkı bir İspanya gibi, bir İtalya gibi ülkelerin kar / servis / maliyet / rekabet şablonuna yaklaşabiliriz.
Çok güzel bir tabiatın içindeyiz ve sektörümüz tecrübeli. Ancak tam organize olduğumuz söylenemez. Bakanlık ve sektör dinamiklerinin arası maalesef limoni bir durumda. Turizm sektörü ve devletimiz, bu döviz kapısı sektöre ilişkin olarak daha samimi bir ilişki içinde olmalı ve birbirini destekleyerek çalışmalıdır.
Pandemi, öyle ya da böyle nihayete erecektir. Ancak Türk turizmi, bu nihayete ermenin ardından yola eski alışkanlıkları, rekabet şartları ve düşünce yapısı ile devam edemez, etmemelidir. Bu şekilde devam ederse dünya turizminde ikinci sınıf bir ülke durumunda kalacaktır. Yıllar boyunca milyarlarca dolar yatırımı (87 milyar dolar) turizme aktaran Türkiye, eğer 35 milyar dolar gelire kafi derse, bunun adı “Çok yazık politikası” olur.
Evet, Türkiye artık turizmde yeni stratejiler, çeşitlenmeler, akıllı rekabet ve tanıtımlarla sınıf atlamalıdır. Akdeniz’in yıldız ülkesi tahtına oturmalıdır. Pandemi, bunu gerçekleştirebileceğimiz fırsatı sunuyor.
Turizm, gelişim ve değişimin yeni ufuklarının konusu ve ticaret alanıdır.