İnsanlık bir buçuk yıl önce başlayan salgından bu yana yaşadığı ciddi buhrandan maske-mesafe-temizlik üçlüsüne uyum göstermenin yanı sıra aşılama kampanyaları ile de sıyrılmaya çabalıyor. Fakat bu konuda da yoksul-varsıl ayrımı şiddetle kendini gösteriyor. Yoksulluk sadece temizlik konusunda değil aşılamada da olumsuz bir durum doğuruyor. Dünya nüfusunun büyük bir bölümü hala aşı ile tanışmadı bile.
Aynı çarpıcı ikilem beslenme alanında da yaşanıyor. İklim değişikliğinin sonuçları tüm insanlığı etkiliyor ama yoksulları daha fazla vuruyor. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) salgın nedeniyle derinleşen tarımsal üretim geriliğinin alarm sinyallerini vermeye çoktan başladı.
Ülkemiz de bu kuraklığın ve ona bağlı tarımsal sıkıntıların etkisine girmeye başladı. Tarım ve hayvancılıkta kendine yeten dünyadaki 8 ülkeden biri iken, 1980’li yıllarda Turgut Özal ile başlayan dışa bağımlılık giderek kendisini daha fazla hissettirmeye başladı. Ülkemizde yaşanan döviz darlığını bir yana koysak da parasını verseniz bile ithal edecek gıda ürünü bulamayacağız.
Tarımsal üretim
Bu sıkıntıları aşmanın yolu tarımsal üretime ağırlık verilmesinden geçiyor. Aziz Kocaoğlu, İzmir Büyükşehir Başkanlığını yürüttüğü 15 yıl boyunca tarımı, özelinde de kooperatifleri desteklemeye büyük önem verdi. Başkan Tunç Soyer’in de bu çizgiyi daha ileriye taşımaya çalıştığını memnuniyetle saptıyoruz. Bu çabaların sonucu İzmir’de tarımsal üretimin artış oranı Türkiye ortalamasının üstüne çıktı. Gençlerin kentlere yığılma eğilimi durduruldu. İzmir Modeli ülkeye örnek oluyor.
Reşat Yörük dostumuz bu başarı öyküsünü akıcı bir dille Varyant yayınlarından çıkan MUSTAFA KEMAL’İN ÇİFTÇİLERİYİZ kitabında toparlamış. Kitap, “tarımda kurtuluş reçetesi” olarak sunduğu “Tire Süt Kooperatifi modeli”ni temel alıyor ama yalnızca bununla sınırlı değil.
Kooperatifçiliğin dünya çapındaki gelişimi ve ülkemizdeki acıklı durum çok iyi ifade ediliyor. Örneğin ABD, Çin, Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Güney Kore, İspanya gibi ülkelerde tarımsal üretimin neredeyse tamamının kooperatifler tarafından gerçekleştirildiğini öğreniyoruz. “Danimarka’da et ve sütün yüzde 98’i, Hollanda’da süt ve çiçeğin yüzde 95’i, Almanya’da süt ve hububatın yüzde 76’sı, Kanada’da tahılın yüzde 75’i, İspanya’da zeytinyağının yüzde 70’i kooperatifler tarafından üretiliyor.
Reşat Yörük, TİRE SÜT’ün 11 üretici tarafından 1967 yılında kurulmasıyla başlayan serüveni ve onun başarılı Başkanı Mahmut Eskiyörük’ün mücadele öyküsünü anlatırken, ülkemizde Ege’de başlayan kooperatifleşme girişimlerine de değiniyor. Daha Cumhuriyet ilan edilmeden Mustafa Kemal Atatürk’ün yönlendirmesiyle 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihlerinde toplanan İzmir İktisat kongresinde kooperatifçiliğin vurgulanmasına dikkat çekiyor. Giderek Türkiye’de kooperatifçiliğin unutulmaz isimlerinden Bademli’nin evladı Mahmut Türkmenoğlu’na ve Ziya Gökalp Mülayim’e selam yolluyor. Kitaba “Başlarken” yazdığı gibi, “… bir zamanlar koskoca bir ülkeyi ‘tok’ tutarken şimdi kendi karnını bile doyuramaz hale gelen, yalnız ve çaresiz bırakılan Türk çiftçisini yeniden ayağa kaldıracak, tarımdaki verimliliği artıracak, ithalat bağımlılığını bitirecek çok önemli bir formüldü kooperatifçilik.”
Deneyimli yazar
Reşat dostumuz, İzmir’de çeşitli yayın organlarının yanı sıra, 12 yıl İzmir Ticaret Borsasında, 2006-2019 yılları arasında da İzmir Büyükşehir Belediyesinde basından sorumlu olarak çalıştığı için engin bir deneyim sahibi bir isim. Bu deneyim zenginliğini anlattığı konulara da yansıtmış. Aziz Kocaoğlu ile başlayan ‘Okul Sütü’, daha sonra geliştirilen ve Tunç Soyer’in ilerlettiği ‘Süt Kuzusu’ uygulamaları, Tire’nin barındırdığı tarihi miras ile gastronomik özelliklerin kooperatif üzerinden anlatımı, Tire-Süt’ün kazandığı uluslar arası ödüllerin içeriği vb. kitapta bulabileceğiniz zengin malzemelerden bazıları…
“Günümüzde Tire Süt Kooperatifi, 2 bin 182 ortağıyla günlük 300 ton süt toplayan, 425 personelin görev yaptığı, 130 araçlık filoya sahip olan, 65 milyon liralık özvarlığı bulunan, yılda 330 milyon liralık ciro yapan dev bir kurum haline geldi.” Kitapta, bu başarının ve Başkan Eskiyörük’ün mücadelelerinin öyküleri var.
Kitabın tanıtım yazısında Başkan Mahmut Eskiyörük şöyle diyor:
“İki tane Türkiye’yi besleyebilecek bir Anadolu varken elimizde ve biz ithalat yapıyorsak, bir şeylerin yanlış gittiği görülmeli artık. Türk tarımındaki hastalıklara çare kooperatifleşmedir. Kurtuluşun reçetesi de İzmir’de, Tire’de.. Bizim hasta iyileşti, o yüzden reçete diyorum. Kırsal kalkınmanın destanı burada yazılıyor. İşte Tire Süt modeli! Alın uygulayın kardeşim! Neden başka reçeteler arıyorsunuz ki?”
Çok doğru! Turgut Özal ile başlayan tarımdaki yıkımı durdurmak ve yerli malı çizgisinde ilerlemek isteyenler Reşat Yörük’ün MUSTAFA KEMAL’İN ÇİFTÇİLERİYİZ kitabını mutlaka okumalı.