Şubat’tan beri Marmara Denizi’ni kaplamakta olan deniz salyası, ya da deniz müsilajı, su altı yaşamını ve çoğu insanın geçim kaynağını yok ediyor. Ege ve Karadeniz’de de ortaya çıkan salyayla ilgili hükümet tarafından alınan tedbirler yetersiz ve gecikmeli.
Yabancı medya da “hükümeti bu konuda yetersiz kalmak” ile suçlarken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da “açık fikirli olmamak” ile eleştiriyor. Ajans France-Presse muhalefet partilerinin deniz salyası komitesi kurulması fikrinin reddedilmesini konu başlığı yaparak “siyasetin karar mekanizmasını etkilememesi gerektiğini” vurguluyor.
Gemi çalışanı Burak Yenilmez, Arab News ile yaptığı söyleşide, “15 yılı aşkın süredir buralarda seyahat ediyorum, zaman zaman salya olurdu fakat miktarı çok azdı. Bu yıl durum çok kötü. Görüntüsü çok pis ve kokusu çok keskin.” diyor.
İstanbul Üniversitesi Biyoloji Profesörü Muharrem Balcı, “bu yıl olduğu gibi ilkbaharda kontrolden çıkan alglerin güneşi engellediğini, balıklar ve deniz canlıları için oksijen tükenmesine neden olduğunu” söylüyor.
Deniz sümüğü, adını mukus benzeri görünümünden alır, ancak aslında küçük yaratıklar tarafından üretilen devasa bir organik madde patlamasıdır. Azot ve fosfor gibi elementler içeren kirlilik denize akar ve fitoplankton gibi minik canlıların gelişip kontrolü ele geçirmesine izin verir.
Fitoplanktonun sıcak su içerisinde büyüyor olması denizlerin ve okyanusların giderek ısınması sorunu karşısında artış gösteriyor.
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk katıldığı Teke Tek programında, “Müsilaj istilası 50’li yıllarda bir iki gün olurken 80’li yıllarda bu arttı, bugünkü tablo ne beklenmedik ne de sürpriz, ama bu denli artmasını biz dahi beklemiyorduk.” diyor.
Bugün Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’de koruma alanları varken, kendi iç denizi Marmara’da ve Karadeniz’de koruma alanı bulunmamakta. Prof. Dr. Bayram Öztürk, 2010 yılında araştırma ekibiyle katıldığı bir sempozyumda koruma alanı oluşturma projesini dile getirirken araştırmaları müsilajın artarak devam edeceğini gösteriyordu.
Sorun yalnızca Marmara’da değildir. Karadeniz ve Ege’de de müsilaj sorununun görülüyor olması problemin büyüdüğünü göstermektedir. Marmara Denizi iç denizimiz olduğundan dolayı hiçbir sözleşmeye tabi değildir.
Herhangi bir sözleşmeye tabi olmaması zamanında verilmiş stratejik bir karardır. Fakat, bu kararla beraber bugünkü tablo tamamıyla bizim kontrolümüz altında olan Marmara Denizi’ni iyi korumadığımızı gösteriyor.
Çevre Bakanlığı’nın konuya ilişkin Marmara’yı koruma alanı yapma projesi doğru ama gecikmiş bir karardır.
Araştırmalar, azot ve fosfor kökenli kirleticilerin yüzde 40’ının azaltılması durumunda sorunun beş sene içerisinde giderileceği ve normal hale dönülebileceğini gösteriyor.
Çevre Bakanlığı Marmara’yı koruma alanı yapmanın yanı sıra atıkları azaltmaya odaklanmalı ve deniz deşarjörlerini denetim altına alarak denize akıtılan atıkların filtrelenme süreçlerini kontrol etmelidir.