Kadın hareketi, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından neler yapılacağını konuştu

SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği'nin, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden resmen çekildiği 1 Temmuz tarihinde düzenlediği çevrimiçi etkinlikte Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bertil Emrah Oder, ulusal planda, şiddetle mücadelede edinilmiş kazanımların korunması ve geliştirilmesi için mücadelenin zorunlu olduğunu; bu çerçevede, yerel yönetimlerin öncülüğünde geliştirilen programların, sivil toplum-yerel yönetim işbirliklerinin ve sivil toplumun kendi içinde geliştireceği yeni aktivizm modellerinin önem taşıdığını dile getirdi.

SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çekildiği 1 Temmuz tarihinde, Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bertil Emrah Oder’in katılımıyla düzenlediği etkinlikte, bu kararın ardından kadın hareketinin neler yapabileceğini konuştu.
 
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin, uluslararası planda kadına yönelik şiddetle mücadelede sözleşmenin siyasal ve hukuksal önemini değiştirmeyeceğini ve değerini azaltmayacağının altını çizen Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bertil Emrah Oder, “Türkiye, yapımına katkı sunduğu ve benimsemede öncüsü olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını sahiplenerek bir rol model, iyi örnek olabilirdi. Uluslararası alanda böyle bir imkan yitirildi. Ancak ulusal planda, şiddetle mücadelede edinilmiş kazanımların -başta 6284 sayılı Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddet ile Mücadele Hakkında Kanun olmak üzere- korunması ve geliştirilmesi için mücadele zorunlu. Bu çerçevede, yerel yönetimlerin öncülüğünde geliştirilen programlar, sivil toplum-yerel yönetim işbirlikleri ve sivil toplumun kendi içinde geliştireceği yeni aktivizm modelleri önem taşıyor” dedi.
 
“Sivil toplum ‘gölge eylem planı’ hazırlamalı”
Dayanışma ağlarının kapsayıcılığına, veri toplama ve  uygulamayı izleme ya da raporlama çalışmalarının artırılmasına da odaklanmak gerektiğini belirten Bertil Emrah Oder, “Sivil toplum, şiddet konusunda mevcut eylem planlarını izleyip, kamuoyu denetimini yapmaya devam etmelidir. Ancak kendisi de yerel ve ulusal ölçekte şiddetle mücadele için bir ‘gölge eylem planı’ hazırlamalıdır. Türkiye kadın hareketi, birikimi ve deneyimiyle, kamu politikasına yol gösterecek ve onu eninde sonunda etkileyecek kapasite ve dinamizme sahiptir. Sayısal hedefler koyan, öncelikleri saptayan; sosyo-ekonomik ayrımcılıkları ve kırılgan grupları dikkate alan; kamu politikasına alternatif ve şiddetin kökünü kazıyacak bir gölge eylem planı olması gerekenleri gösterebilir” ifadelerini kullandı.
 
“STK’lar şirketlerle işbirliği yaparken onları yönlendirmeli”
Daha önceki yıllarda toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kamu politikasının daha belirleyici ve yön verici olduğunu dile getiren Oder, “Şimdi tam tersi bir durum var. Sivil toplum kuruluşları çok daha etkin. Yeni bir aktör olarak dünyada ve Türkiye’de şirketler ön plana çıkıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına hem şirketlerden, hem de iş dünyasından gelen bir hayal kırıklığı sesi olduğunu gözlemledik. Bu konuda başarılı çalışmalar yapıldığını görüyoruz, şirketlerin küçük eylem planları da söz konusu. Ama bunun kamu politikası bilinci yerine geçmeyeceğini bilmemiz lazım. Sivil toplum kuruluşları şirketlerle işbirliği yaparken, onları yönlendirip, deneyimlerini aktarmalılar” dedi.
 
“Hukuki süreç henüz bitmedi”
Toplantıda söz alarak, Danıştay kararındaki şerhlere dikkat çeken Avukat Hülya Gülbahar, hukuki sürecin henüz bitmediğini dile getirirken; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Politikalar Koordinatörü Zelal Yalçın ise Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin ‘Nesiller Boyu Eşitlik Forumu’nun önemine değinerek, biten değil, başlayan süreçlerin olduğunun altını çizdi.
 
İstanbul Sözleşmesi’nin bu denli ses getirmesinin nedeninin kadın hareketinin gücü olduğunu söyleyen Eski Büyükelçi Sumru Noyan, bu sesin yerelden de duyulması için yerel eylem planlarının hazırlanması gerektiğini belirtti.
 
KAMER Vakfı Başkanı Nebahat Akkoç ise İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin büyük bir farkındalığa yol açtığını, neden kaldırıldığını insanların sorguladığını, İstanbul Sözleşmesi’ne sadece kadınların değil herkesin sahip çıkması gerektiğini söyledi.
 
“Kadın hareketi, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükte kalması için her şeyi yaptı”
1 Temmuz 2021’in, Türkiye’nin resmi olarak İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldığı, tarihi bir gün olduğunu belirten SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği Kurucu Başkanı Gülseren Onanç ise sözlerine şöyle devam etti: “Kadın hareketi, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükte kalması için her şeyi yaptı. Kadın örgütleri, siyasi partiler ve aktivistler, yargı yollarını sonuna kadar denedi, AB ve uluslararası kurumlarının sürece sahip çıkması yönünde çalışmalar yaptı. İstanbul Sözleşmesi’nin toplumun geniş bir kitlesi tarafından bilinmesi ve sahiplenilmesini sağladılar. Pandemi şartlarında mitingler yaptılar. Cumhurbaşkanı çekilme kararından vazgeçmedi ve  1 Temmuz itibarıyla Türkiye, sözleşmeden çıkmış oldu. İstanbul Sözleşmesi sonrası ne yapacağız sorusuna odaklanmak üzere bir toplantı düzenledik. Kadın hareketi temsilcileriyle yol haritamız üzerine konuşalım istedik. Bertil Emrah Oder’un ufuk açıcı konuşmasıyla hem hukuksal, hem de sivil alanda yapılabilecekler üzerine konuştuk. Katılımcılarımızın kadın dayanışmasının verdiği özgüvenle mücadeleye devam edeceğini görmek umudumuzu ve cesaretimizi artırdı. Yaşasın kadın dayanışması.”