Stratejik mekan planlaması ve sürdürülebilir kentsel yaşam açısında “Kanal İstanbul Projesi” tam bir cehalet örneği. Zira bu planlamada ne topoğrafyanın özellikleri, ne bölgesel planlama kriterleri, ne İstanbul gibi aşırı nüfus yoğunluğunun olduğu kentsel yaşamın sağlıklı sürdürülebilirliği, ne bölgenin ekosistemi ve doğal çevre dengeleri, ne de boğazlarla bağlantısı açısından siyasi etkileri dikkate alındı. Bunun da ötesinde uzun dönemli ekonomik rantabilitesi hesaplanmamış; sadece günümüz iktidarının rant hevesine kurban edilmiş bir girişim özelliği taşıyor. Bu projenin uygulanması durumunda, yatırımın olgunlaşma döneminde bazı çevrelere sağlayacağı rantlar ötesinde, gelecek için verimli olmayan, kaynak yaratmayan ülke ekonomisine dinamik katkı sunmayan verimsiz bir yatırım özelliği taşıyacaktır. Tüm bu özellikler dikkate alındığında bu girişim bir planlama değil, stratejik planlama hiç değil, aksine banal bir cehalet örneği olarak rant hırsına kurban edilen kent ve ülke ekonomisini yansıtıyor. Böyle olduğu içindir ki, zaten halkın ve toplumun bilgisinden kaçırılarak, ortada fol ve yumurta yokken bazı körfez ülkelerinde arsa olarak pazarlanması yapıldı. Halka, topluma ve ülke ekonomisine hizmet etmek yerine, belli çevrelere rant sağlayan akıl dışı ve bu nedenle cahilce bir proje olma özelliği taşıyor.
Ekonomik açıdan sefalet yaratması, toplum yararına üretken bir yatırım olmaması yanında, toplumun açlık, yoksulluk ve yoksunlukla, iş dünyasında KOBİ’lerin varlık yokluk mücadelesi verdiği bir dönemde kaynakların bu verimsiz alanlara aktarılmasından kaynaklanıyor. Ayrıca yapılacak çoğu yatırımlar Yap-işlet-devret projesi olarak yaptırılırken verilecek uluslararası garantiler nedeniyle torunlarımızın bile geleceğini ipotek altına alıyor. Şimdiye dek yapılan köprü, otoyol ve şehir hastanelerinde verilen garantilerin ülkemiz ekonomisine getirdiği yükler, bugün dünyada en çok kamu ihalesi alan 8 şirketten ülkemizde olan 5 tanesine gidiyor. Bu yandaş holdinglerin iktidardan sayısız vergi borcu affına konu olması bir yana, geçilmeyen yol ve köprüler ile dolmayan hastanelerden kamu kaynaklarını hortumluyorlar. Ayrıca hem çocuklarımızın geleceğini; hem de yoksul vatandaşlar ile kapanan KOBİ’lerin bugününü çalıyorlar. Kısacası ekonomimiz adeta bu 5 yandaş müteahhide çalışıyor. Bunun bedeli topluma açlık, yoksulluk, yoksunluk ve pandemide duçar kalan vatandaşa kredi borcu olarak yansıyor. Ekonomik zayıflığın yarattığı sefaletten kurtuluş için ülkenin limanlarından savunma sanayine kadar bir seri varlığı, Körfez zenginlerine peşkeş çekildi.
Ekonomimiz 2013 yılından beri en zayıf dönemini ve halkın büyük kesimi yoksulluk dönemimi yaşarken, toplumun son kaynaklarını Kanal İstanbul gibi toplumun geleceğini ipotek altına alan bir proje yönlendirmesi akıl, bilim ve çağ dışıdır. Toplumumuzun iki acil sorunu vardır. Bunlardan birisi pandemi sürecinin yaralarını sarmak, yoksullukla mücadele ve kapanan KOBİ’lerin yeniden canlandırılmasıdır. İkincisi ise yine bilim akıl ve çağ dışı plansızlık içinde yaratılan çarpık kentleşmenin, bir deprem anında yaratacağı sorunları önleyici projelere yönlenmesidir. Bilindiği gibi, Türkiye dört yandan, dört ayrı yeryüzü plakasının kıskacındadır. Güneyden Arap yarım adası plakası, kuzeyden Rusya plakası, batı da balkan ve Güney batıdan Afrika plakasının baskısı altında güçlü deprem faylarının tehdidi altındadır. Bu gerçeklik giderek ülkeyi tehdit ederken bu alanda çok ciddi bir kentleşme ve konut politikasında yenilenmeye yönelmesi gerekiyor. Japonya bu konuda örnek alınabilir. Oysa iktidarın rant yaratmak için ürettiği Kanal İstanbul projesi, bu her iki soruna katkı yapmak şöyle dursun, tam da bunların yapılmasını engelleyen bir alternatif bir set olarak toplumun gündemine taşınıyor. Üstelik depremselliğe ivme vermesi bile söz konusu. Yoksulluk ve deprem toplumu ciddi boyutta tehdit altına alırken, toplumun geleceğini kent rantları üzerine kurgulamak, akıldışı, bilim dışı ve de cahilce bir proje olduğu kadar, verimsiz kaynak kullanımı nedeniyle ve depremde yıkılacak binalar ve kaybedilen canlar nedeniyle toplumda sefalete davetiye çıkarma anlamı taşıyor.