O gerçekten de Allah’ın sadece Dünya’ya değil insanoğluna bir lütfu idi! Esasen belki de kendi dünyasında yaşayan ilkel bir cucumis communis idi? Yoksa arzın gerçek merkezi o muydu?
Geçen hafta gözümden katarakt ameliyatı oldum. İlk operasyon sorunlu geçmişti. Bu çok rahat oldu. Bir arkadaş ameliyat olduğumu duyunca ziyaret etmek istediğini söyledi. Veya ben öyle sandım! Söyleyiş tarzı “nevi şahsına münhasır” idi.. Yani kendine has bir tavır… Birkaç kez mesafe tutmanın faydalı olduğuna hele hele bir yaştan sonra oluşan dostluklarda dikkat edilmesinin önemi vs konularına 4-5 yıllık ilişkimizde değinme gereği duymuştum…
Ameliyat sonrası doktor ziyaretinde yakaladı beni. Neyse ondan gelen mesajlar aynen: “Açım. Yemek yerim, yalnızım.” İzmir’de operasyon sonrası muayenede olduğumu öğrenince… “Gelince haber ver. Yemeği ısıtıcıya koy. Karnım çok aç…” Hoca hanım veya Acil 112 görevlisi Zekiye Hanım veya Bahattin Bey veya komiserim telefonda kayıtlar aynen böyle!
Ben eve geldiğimi haber verince, bu sefer” bir tamirci geldiğini bir iki saat gecikeceğini” söyledi. Neyse yemeğini tekrar buzdolabına koydum. Üç saat sonra geldiğinde ben yemeğini tekrar ısıtırken, o masada salatanın olduğu gösterdiğim yere oturdu ve yemeğe başladı bile. Ben de “Benim oturmamı beklemesi zarif olur” gibilerinden bir laf edince sesini yükseltti; “Ulan köpek gibi otur dediğin yere oturdum, artık bu yaşımda bırak da nasıl ve ne zaman yersem yiyeyim!..”
Ben gerginleşen ortamda ‘misafir olarak gösterdiğim yere oturmasından daha normal bir şey olmadığını’ söyleyip de hâlâ yüksek sesle itiraz gelince doğrusu ameliyattan sonra tansiyon yükselmemesi falan gibi uyarıları da unutup… Ağzıma ne geldiyse söyledim. Bu da kelimesi kelimesine “Hasttr…git Allah’ın geri zekalısı! Senle mi uğraşacağım! Defol git. Haydi yallah: çık dışarı!” oldu.
Vatandaş yerinden kalkmadı. Beni etkileyen bir soğukkanlılık örneği verdi. Ses tonunu anlamlı normalleştirerek; “Biz dostuz, olur böyle şeyler yemek bitmeden gitmem” türünden bir şeyler geveledi. Neyse iki saat sonra giderken ertesi akşam yemeğine gelirken birkaç armağan getireceğini de söyleyecek kadar ortam rahatlamıştı.
Boğaziçi psikoloji hocası dostum Ayhan Koç “Çok alçak gönüllü olursan seni paspas zanneden çıkar” diye beni bundan 40 yıl önce uyarmıştı. İletişim kazaları hep oluyor da bazen insanlığa lütuf olan kişilerde pek de yapacak bir şey olmayabiliyor. Bazen sadece birşey söylemek yetmiyor türümüzde. Karşı tarafın anlayacağı şekilde de canlandırmak gerek!
O gerçekten de, Allah’ın sadece Dünya’ya değil insanoğluna bir lütfu idi! Bu esasen belki de garibimin kendi dünyasındaki problemlerle başetmeye çalışması. Acil görevlileri ilk yardım!
Bir de cesurlar var; en azından arada böyle hisseden ve doğal olarak davranan… Bilmediğini bilen var. Bir şey öğrenmek isteyen. Katiyen istemeyen… Bir de hiç böyle hissetmeyen ve davranmayanlar var. Normalde hepimizde hepsinden bir tutam yok mu? Ezik olanlar var. Ezikliğini bir şekilde örtmek isteyen var. Küstah olan var da, ben ne yapayım, Acil Yardım 112 görevlisi Zekiye Hanım. Görgü kitabı yazdım, internete bedava koydum. Bahri Komiserim zorlamasa hiç kimse okumayacak. Derken uyandım. Son zamanlarda bir iki böyle rüya gördüm. Bir keresinde de uykumda virüslerle savaşıyordum.