Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminde olan konu ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında gündeme gelen “Kayıp Silahlar”, gündemdeki yerini koruyan “erken bir baskın seçim”, TRT’nin yönetiminde yapılan “yeni atamalar”, MHP Genel Başkanı ile AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın muhalefeti kast ederek “iktidarın teslim edilmeyeceği… verilmeyeceği” şeklindeki ifadeleri hakkında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
********
GÖZLEM – “Kayıp silahlar” konusu milyonları “can kaybı” endişesi içinde bırakarak gündemin başındaki yerini koruyor. TC vatandaşlarını tatmin edici bir “devlet açıklaması” yok. Siz ne düşünüyorsunuz?
K – İktidarın “iktidar”ını kaybetmemek için demokratik yöntemlerin ötesinde yeri geldiğinde “sivil milis”lerini devreye sokmak amacıyla çeşitli yasal düzenlemeler yaptığı iddiaları, bugüne kadar tatmin edici açıklamalarla cevaplanmadı, reddedilmedi. Polisin ağır silahlar kullanmasına ve bekçilerin silahlandırılmasına dönük yasalar bana göre bu “sivil milis” gücün kurulmasına dönük düzenlemelerden ilk akla gelenler olabilir. Dolayısıyla iktidarını kaybetmemek için yasal düzenleme altyapısını hazırlayan iktidarın, darbe girişimi gibi olağanüstü durumlarda kendi taraftarlarını hızla sahaya sürmek için yasal olmayan “olağanüstü durum” çözümlerine de başvurmuş olması da muhtemel. Dönemin AKP il Başkanı Selim Temurci’nin, Sedat Peker’in “devlet envanterine kayıtlı olmayan silahları sivillere ve AKP Gençlik Kolları’ndan Osman Tomakin’e teslim ettiğine” ilişkin iddiasına verdiği “Berat Albayrak’a yakın olduğunu düşündüğüm il gençlik kolları başkanımız, bu işi Berat Bey’in haberi olmadan asla yapmaz” yanıtı ve “silah dağıtılmasına” ilişkin “Böyle bir şeye onay varecek merci, Süleyman Soylu değildir” diyerek onun üstünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı işaret etmesi bu olasılığı güçlendiren olgular. Bahsettiğiniz gibi bu ihtimal yüksek olmasaydı, bu konuda İçişleri Bakanlığı’nın “sadece 24 silahın kayıp olduğu”na dair “komik” açıklamasının ötesinde “en üst seviyede” bir açıklama yapılmış olması gerekirdi.
GÖZLEM – Türkiye, “erken bir baskın seçim gündemde” tartışmalarını yaşarken, “o iddialar bir yana” normal olan “2023 seçimleri yaklaşırken”, TRT’nin yönetiminde yapılan “yeni atamaları” nasıl yorumluyorsunuz?
K – İktidar tabii ki elindeki bütün imkanları kullanarak seçimlere avantajlı girmek istiyor ancak TRT’nin izlenilirlik açısından halk nezdinde büyük bir ağırlığı olduğunu düşünmüyorum. Bu daha çok iktidar içindeki güç dengeleri açısından dikkat çekici. Son dönemde iktidar içinde yeniden Berat Albayrak’ın başını çektiği grubun etkisini arttırdığına dair çeşitli emareler var. Sanırım TRT atamalarını da, seçimlerin yanısıra bu açıdan dikkate almak gerekli.
GÖZLEM – MHP genel başkanı ile AKP genel başkanı ve cumhurbaşkanının “muhalefetin kastedildiği” çok açık olarak belli olan konuşmalarla “iktidarın teslim edilmeyeceği… verilmeyeceği” şeklindeki sözleri sizce “ne anlama geliyor” ve neden söyleniyor?
K – Birincisi “samimi” düşüncelerini açıkladıklarını düşünüyorum. Hakikaten yasal ve meşru bir seçim süreci sonunda “kaybetseler” dahi iktidarı vermemek için ellerinden geleni yapacaklarından şüphe yok. 7 Haziran seçimlerinden sonra CHP’ye hükümet kurmak için görev verilmemesi bu tür olası çabalara bir örnek olarak görülebilir. Önceden bahsettiğimiz “sivil milis”lere dönük hazırlıklar bu tür çabaların meşruiyet sınırını aşacak türde icraatlardan olabilir. Eğer ABD gibi bir “demokrasi”de önceki Başkan Trump’ın koltuğunu devretmemek için yaptıkları hatırlanacak olursa, Türkiye’de de bu tür örneklerin çok daha ötesinde çabalarla karşılaşılacağını kestirmek çok da yanlış olmaz. Ancak tüm bunlardan önce, bu tür açıklamaların kararsız seçmen üzerinde “nasıl olsa kaybetseler bile gitmezler” şeklinde bir “bıkkınlığa” ve “boşvermişliğe” yol açmak için kullanılan stratejilerden olduğunu düşünmek gerekiyor.
GÖZLEM – “Hak arama yürüyüşünde sendika başkanlarını ve bir arkadaşlarını kaybeden Somalı Madencilere verilen “Tazminat ve hak sorununuzu çözeceğiz” sözü gene tutulmadı ve “çözümün torba yasaya eklenmesi önerisi” komisyonda AKP ve MHP Milletvekilinin oylarıyla reddedildi, ne diyorsunuz?
K – İktidar, ilgilendirdiği kesim açısından çok küçük ve “marjinal” kabul edilebilecek tepkilerin bile sokağa inecek geniş çaplı bir muhalif harekete dönüşmesinden çok korkuyor. Dolayısıyla başta bu tür “hak arama” çabalarını “çözmüş” görüntü verecek “ara çözüm”lere başvuruyor. Ancak kaynak olmadığı için iş vaatlerini gerçekleştirmeye gelince “acı gerçekle” karşı karşıya kalınıyor.
GÖZLEM – Ankara Cumhuriyet Savcısı, eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş için kullandığı “Çapsız” ifadesini “eleştiri” kabul edip “Kovuşturmaya gerek yok” kararı verdi. Aynı savcı, AKP’li Mamak Belediye Başkanı Murat Köse’ye sosyal medya hesabından “Çapsız” diyen bir yurttaşın sözlerini “hakaret” sayarak yargılanmasını istedi. Bu nasıl bir “adalet” anlayışıdır?
K – Buna hiç şaşırmıyorum. Artık yargının belli kilit noktalara getirilmiş bazı üyelerinin tamamen iktidarın yönetim ve komutasında olduğunu biliyoruz. Ancak bu “haksızlık”ların birikerek, özellikle kararsız seçmenin nezdinde “artık bu kadar da olmaz” şeklinde bir hissiyata dönüştüğünü ve bu “hissiyatın” seçimlerde bir karşılık bulacağını düşünüyorum.
GÖZLEM – Uluslararası araştırma kurumu Capital Economics, Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 19’da sabit tutmasını değerlendirerek “faiz enflasyondaki yükselişin sürmesi nedeniyle indirimlerin yıl sonuna kalacağı” yorumunu yaptı; sizin yorumunuz?
K – Enflasyon arttığı, artış eğiliminde olduğu ve tüm dünyada da geçerli olan bu artış eğilimine karşı merkez bankalarının faiz yükseltmeye hazırlandığı bir dönemde, hem de bu kadar dış borç ve döviz problemi olan bir ülkede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla faizlerin düşürülmesine dönük bir beklentisinin olması, döviz kurlarını, altını sürekli olarak yukarı doğru hareketlendirecek bir ortamı besliyor. Merkez Bankası’nın son kararının ardından yaz aylarında, turizmdeki girişlere karşın döviz kurunun “artmaya” devam edeceğini öngörüyorum. Dolar kuru yıl sonundan önce 10 TL’yi kesinlikle geçecektir. Bu ortamda faiz indiriminde ısrarcı olunması halinde ise ciddi bir şok yaşanabileceği dikkate alınmalı.
GÖZLEM – HDP’den istifa eden Dicle Belediye Başkanı Felat Aygören’in AKP’ye katılmasını ve rozetini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın takmasını, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi ve yazarı Orhan Uğuroğlu, sosyal medya hesabından açıklama yaparak, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın %51’i aşmak için HDP’yi de Cumhur İttifakı’na katacağını” iddia edip, “Başkan eğer CHP’ye girseydi; Cumhur ittifakı koro halinde ‘CHP ile HDP farksızdır’ diye bas bas bağırırlardı. Erdoğan’ın %51’i aşma hedefi: AKP+MHP+HDP ittifakıdır” şeklinde yorumladı. Sizin yorumunuz?
K – Cumhurbaşkanı gerekli ödünleri verirse AKP ile anlaşılabileceğine dair HDP içindeki bazı çatlak seslere karşın, açılım sürecinin bitmesinden bu yana HDP’ye yönelik iktidarın yaptığı haksızlıklar ve buna karşı HDP’nin kullandığı “haklı” ve “kendisini bağlayıcı” ağır dil ve politikalar, bana göre HDP ile AKP’nin herhangi bir ittifakını “imkansız” kılacak gelişmelerdir. Erdoğan, HDP içinden bir kesimi ayırıp, HDP’ye alternatif bir Kürt hareketi kurgulamayı hedeflemişti ancak bu hedefinde de çok yol almış gözükmüyor. İktidar’ın HDP’yi kendi saflarına katması, İyi Parti’yi de Cumhur İttifakı’na çekmeye çalışması kadar “nafile” çabalar. Eğer yapılırsa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda HDP’den blok şekilde Erdoğan karşıtı bir oy yapısı çıkacağını düşünüyorum.