CHP’li en sancılı ilçeler İstanbul’da ve Ankara’da

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, CHP’de “sancılı” geçtiği iddia edilen belediye başkan adayları, memur ve emeklilere yapılacak zamlar, yeni yılla birlikte ÖTV ve harçlar başta olmak üzere yağmur gibi gelen zamlar, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında “çıkmaza” giren Can Atalay kararı, İstanbul’da yapılan Filistin’e destek mitingi, ülkenin dört bir yanında artan cinayetler ve saldırılar konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…

**********

 

GÖZLEM – CHP yerel seçim belediye başkan adaylarını tespiti İzmir, Aydın büyükşehir, Ekrem İmamoğlu’nun hakim olmaya çalıştığı iddia edilen İstanbul ilçe belediyeleri başta, “sancılı” geçiyor. “Ön seçim olmamasına” itirazlar, yapıldığı iddia edilen “temayül yoklamaları hakkında” tereddütler var. Ne diyorsunuz?

K – Ekrem İmamoğlu’nun desteklediği anlaşılan Buğra Gökçe, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden ayrılarak İzmir için adaylığını açıkladı. Gökçe aslen İzmirli değil, ama bu kentte uzun süre görev yapmış ve benim muhabirlik dönemimde de görüş ve bilgisine sıkça başvurduğum belediyecilik, şehir plancılığı alanında uzman bir isim. Ankara doğumlu, Gazi Üniversitesi mezunu, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde memuriyete başladı ve Şehir Planlamacıları Odası Başkanlığı’nı 2 yıl yürüttü. CHP’nin kalesi ve Türkiye’nin son döneme kadar en büyük ilçesi Ankara’nın Çankaya Belediyesi’ni 2010-2014 arasında neredeyse fiilen yönettikten sonra 2014’ten sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Fen İşleri Daire Başkanı, Genel Sekreter Yardımcılığı ve Genel Sekreterliği görevini 2022 Mayıs’ına kadar sürdürdü. Sonra İstanbul’a geçti. Bir belediye başkanı olmak için çok iyi bir özgeçmişi, eğitim ve iş altyapısı ve tecrübesi var. Ancak İzmirli değil. Bana göre yerel seçimlerdeki en büyük etken adayın o ilden olması. İzmirliler İzmirli olmayan birini ne kadar benimser bilemiyorum. Öte yandan mevcut başkan Tunç Soyer’in hakkında İçişleri Bakanı tarafından başlatılan bir Şeyh Sait soruşturması var. Hiç şüphesiz İçişleri Bakanı bununla ilgili talimatı Erdoğan’dan almıştır. Beğeni seviyesi çok yüksek olan İzmirlilerin Soyer’i bazı açılardan biraz “yetersiz” bulduğu algısı yaratılıyor. Öte yandan Soyer’in Avrupa ile ve DEM Parti’de ciddi desteği var. Şayet Gökçe doğrudan İzmir Büyükşehir’e değil de İzmir’in bir ilçesine aday olsa veya yapılsa ve bir dönem hizmetten sonra kendini göstermesi durumunda İzmir’e kaydırılsa daha doğru olur. Çünkü söylediğim gibi hem İzmirli değil, hem de Soyer’i Şeyh Sait sorgulamasında “görevden almak” CHP’yi ve Özgür Özel’i zorlar. Kaldı ki Özel’in, İmamoğlu’nun Ankara hariç pek çok ilde ağırlığını kullanmak istediği bir ortamda, seçim sonuçlarından en başta kendisinin sorumlu tutulacağı düşünüldüğünde, ipleri ne derecede bırakmak isteyeceği şüpheli. CHP’deki en sancılı ilçeler İstanbul’da ve Ankara’da çok az farkla kaybedilmiş ve yeni seçimlerde kazanabilecek ilçeler. İmamoğlu haklı olarak İstanbul’da kendi adaylarını dayatmak isteyecektir. Burada akıldan mantıktan uzaklaşmamak gerekir. İmamoğlu ve CHP için en önemli konulardan biri İstanbul’da Belediye Meclisi’nde çoğunluğu sağlamak. Bu durumda hem CHP’nin hem İmamoğlu’nun önü açılır. İmamoğlu’nun görevi bırakması durumunda göreve bir CHP’li gelir. Ankara’da Yavaş, özellikle çok büyük ve önemli olan ve AKP tarafından yönetilen Etimesgut ve Mamak ilçelerini kazanmak istiyor. Etimesgut merkez sağ, Yavaş’ın hitap ettiği alana yakın. Ancak Mamak’da solun da çok ciddi bir ağırlığı var. Özellikle Mamak’ta Özel ile Yavaş’ın iyi bir aday belirlemeleri gerekiyor. CHP’de sorunlu il ve ilçeler sona bırakıldı. Bunda biraz da Özel’in dengeleri gözetme gereğinin ve görevinde çok tecrübesiz olmasının rolü var. Şubat’a kalmadan tüm adaylar açıklanırsa artık yarışa odaklanılabilir. Ancak iş sürüncemeye girdikçe Özel ve CHP sorgulanacaktır.

 

GÖZLEM – Milyonlarca memurun, memur, işçi ve Bağ kur emeklilerinin beklediği “Aralık ayı enflasyon rakamları” ile “yıllık enflasyon rakamı” açıklandı. Bu rakamlarla “verilecek zamlar” hayat pahalılığına çare olacak mı? Merkez Bankası’nın 2024 yılkı için enflasyon tahmini ortada iken, “bir defada yapılacak 2024 zammı” için, “Erdoğan’ın karar vereceği ‘artı refah payı’ yeni yıl müjdesi olarak” açıklanabilir mi?

K – Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Aralık ayı enflasyonunu yüzde 2,93 olarak hesapladı. Buna göre 2023 ikinci altı ay enflasyonu yüzde 37,57 oldu. Bu işçi, esnaf ve çiftçi emeklilerinin zam oranı olacak. Memur emeklilerine ise yüzde 15 toplu sözleşme zammıyla birlikte yüzde 49,25 zam yapılacak. Şimdi en düşük memur emeklisi maaşı 12 bin 920 liraya çıkıyor. En düşük esnaf, çiftçi ve işçi emeklisi maaşı hâlâ 7.500 lirada kalacak. Esas sorun burada. 7.500 lira alacak memur emekli sayısı düşecek olmasına karşın hâlâ, açlık sınırının 14 bin 25 lira olduğu Türkiye’de emekli maaşı bunun neredeyse yarısı kadar olan ve bu maaşıyla geçinmeye çalışan milyonlarca emekli var. Kök maaşa yapılan zam ile beraber emekli maaşı 7.500 liraya ulaşmazsa aradaki farkı 7.500 liraya Hazine tamamlıyor. Dolayısıyla bu emekliler için bir şey değişmiyor. Erdoğan’ın önünde en düşük emekli maaşını 7.500 liradan 10 bin liraya çıkarma seçeneğinin bulunduğu ifade ediliyor. Bir başka seçenek de kök maaşlara tek seferlik seyyanen bir artış yapılması böylelikle, kök maaş arttırılmış olacağı için mevcut açıklanan zam ile beraber emekli maaşları daha çok artmış olacak. Ancak her iki seçenekte de, bu emeklilerin büyük çoğunluğunun maaşları son açıklanan 17 bin liralık asgari ücrete ve hatta 14 bin 25 liralık açlık seviyesine göre hâlâ ciddi biçimde düşük kalacak.

 

GÖZLEM – “Bir defaya mahsus” asgari ücret ve memur emekli zamları açıklanırken, akaryakıttan, harçlara, trafik cezalarına, ete, süte, ekmeye zam yağmuru devam ediyor. Bu tablo marttaki yerel seçimin sandığına tesir eder mi?

K – Emekli maaşlarının en düşük seviyesinin 7.500 lira olduğu, milyonlarca emeklinin 14 bin 25 liralık açlık sınırının altında emekli maaşı aldığı düşünüldüğünde, Erdoğan’ın gittikçe açılan bu tabloyu bu kadar önemli yerel seçimler öncesi göremiyor olacağını sanmıyorum. Kesinlikle çok kısa zamanda emekli maaşlarının alt seviyesinin ciddi biçimde yükselmesini sağlayacak bir “müjde” açıklayacaktır. Açıklamazsa seçimlerde işi zorlaşır. Her ne kadar bu seçimler yerel olsa da, burada açıklayacağı “müjde”nin çapı seçmenin sandıktaki tercihini önemli biçimde etkileyecektir.

 

GÖZLEM – Bu rakamsal tablo ortada iken, Cumhurbaşkanı Erdoğan “memurumuzu, emeklimizi, işçimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz” diyor; nasıl olacak bu iş?

K – Olmaz. Olmayacağını bildiği için de her zamanki iletişim stratejilerinden birini kullanarak emeklinin ezildiğini göre göre, bıkmadan usanmadan “Ezdirmeyeceğim” diyor ve bir algı yaratmaya çalışıyor. Ancak ben eninde sonunda kendisinin emeklinin karşısına bir “müjde” ile çıkacağını ve bunun çok kısa bir zamanda açıklanacağını düşünüyorum. Memur emeklileriyle memurlar arasındaki farkı, işçi, tarım ve esnaf emeklisiyle asgari ücret arasındaki farkı ve en düşük seviyede emekli maaşı alanlarla açlık seviyesi arasındaki farkı fark etmiyor olamaz. Özellikle İstanbul başta büyük şehirleri kazanma isteği dikkate alındığında, buradaki yaşam koşullarını kendisine oy verme olasılığı çok daha yüksek olan dargelirliler açısından düzeltmek zorunda kalacaktır.

 

GÖZLEM – Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin tutuklu TİP Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığını belirterek, karara uymadı. Bu karara siyasilerden ve hukukçulardan art arda çok sert tepkiler geldi. Avrupa Parlamentosu’nun “Türkiye için vereceği karara etki edeceği” de ortada… Siz ne diyorsunuz?

K – Avrupa Parlamentosu bir adım atacak olsaydı geçen yıl Osman Kavala kararlarının uygulanmamasının ardından atardı. Avrupa Erdoğan’dan memnun. İstediği gibi yönetebiliyor, istediği kararları aldırtabiliyor. AB’nin en önemli başarılarından birisi Türkiye’yi fiili anlamda Avrupa’dan çıkarıp Orta Doğu’nun bir parçası yapmış ve mülteci akınını kesmiş olmasında. Öte yandan geçen hafta Erdoğan’ın geri adım atamayacağını ve 2. turda da Atalay’ın bırakılması kararının Yargıtay tarafından dikkate alınmayacağını ifade etmiştim. Bu konu iki yargı idaresi arasındaki bir konu değil. Bu konu Erdoğan’ın, bir zaaf olarak kabul edileceği, önemli bir darbe almış olacağı ve gücünü kaybedeceği için, kendisine karşı başkaldırı olarak gördüğü Gezi Olaylarının en önemli aktörlerinden birisinin hapisten çıkmasına izin vermemesi ile ilgili.

 

GÖZLEM –  Milli İrade Platformu ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) tarafından yılın ilk gününde düzenlenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın konuşma yaptığı, Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar ve TÜGVA’nın katılımcı olduğu “Şehitlerimize Rahmet, Filistin’e Destek, İsrail’e Lanet” yürüyüşünde hilafet bayrakları açıldı. “Hilafet” çağrılarına ve Tevhid bayrağı taşınmasına tepki gösteren Ege Akersoy isimli üniversite öğrencisi ise tutukladı. Buna karşı, ortada “anayasal suç” var, müdahale yok, soruşturma yok; ne diyorsunuz?

K – Mitingin yıl başında tam da Atatürk nedeniyle Galatasaray ve Fenerbahçe’nin Suudi Arabistan ile maç oynamayacağının belli olduğu ve büyük bir tepki hareketeninin ortaya çıktığı günde açıklanması, bir taraftan bir gündem değiştirme taktiği olarak dikkat çekiyor, diğer taraftan da son dönemde gittikçe artan “gericilik” hareketlerinin seçimlerde tahvile döndürülmesi amacına dayanıyor. Yürüyüş ve son dönemdeki şeriat istekleri Türkiye’deki anayasal düzene o kadar açık ve bariz bir şekilde karşı ki konunun uzmanları bu çarpıklığı çok açık bir şekilde ortaya koydular. İstanbul Barosu sosyal medya hesabından hilafet çağrısının Anayasa’ya nasıl aykırı olduğunu çok güzel açıkladı: “Anayasa’nın 2. Maddesi’negöre, Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Anayasa’nın 141 maddesine göre, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlüklerden hiçbiri demokratik ve laik Cumhuriyet’i ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa’nın 24. maddesine göre kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzeninikısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar sağlama amacıyla dini istismar edemez. … Yine 3 Mart 1924 tarihli ve 431 sayılı Devrim Yasası ile halifelik kaldırılmıştır.” Ne yapılmasına gelince. Memleket Partisi lideri Muharrem İnce de “İstanbul’un göbeğinde hilafet çağrısı yapanlar için İçişleri Bakanlığı’nı ve bu ülkenin namuslu savcılarını göreve çağırıyorum” diye konuştu. Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan da Cumhuriyet’e “Hilafet gösterisi yapılması en azından toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına aykırıdır” dedi. Bu durumda normal bir hukuk devletinde yapılması gereken Cumhuriyet Savcılarının girişimiyle bu kişilerin haklarnıda Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre iddianamelerin hazırlanması gerekir. Ancak Türkiye’de yargı sistemi iktidarın güdümünde olduğu için iktidarın arka bahçesini oluşturan ve en önemli emellerini gerçekleştirmeye çalışan bu kesimlere karşı harekete geçecek devlet görevlilerine yol vermeyeceği aşikârdır. Yapılanlar Anayasa’ya aykırı ama Anayasa’yı kim, hangi merci uygulayacak? Sorun bu.

 

GÖZLEM –  Ülkenin dört bir yanı “cinayet” arenalarına döndü… Kadınlar, eşler, eski eşler, çocukla analar, babalar, kardeşler öldürülüyor. Toplu saldırılar” da can almaya devam ediyor. Ne oluyor, neden oluyor, nasıl tedbir alınacak, ne yapılmalı?

K – AB İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre Avrupa ülkelerinde cinayet sonucu hayatını kaybedenlerin sayısının en yüksek olduğu ülke Türkiye. Örneğin 2019 yılında cinayet sonucu hayatını kaybeden kişi sayısı Türkiye’de 807. Türkiye’yi 503 kişi ile Fransa, 332 kişi ile Almanya takip ediyor. Türkiye’deki cinayet sayısı Avrupa’daki 18 ülkenin toplamından daha fazla. Tabii bunda nüfusun yüksek olmasının da etkisi var ama esas olarak bu sayının yüksek olmasının nedeni sosyokültürel altyapı ile Türkiye’nin son dönemde içine sokulduğu şiddet ortamı. Yine örnek vermek gerekirse 2008’de 80 olan kadın cinayeti sayısı 2023’te 520’ye çıktı. Mevcut iktidar bu şiddet ve kutuplaşma ortamından siyasi olarak fayda gördüğü, şiddeti ve adaleti öznesine göre, kimin yaptığına göre değerlendirdiği için bu iktidar döneminde cinayet sayısı ve oranı ciddi biçimde düşmesini beklemek olası gözükmüyor. Şiddet ve hukuksuzluğun düştüğü demokrasiyi ön alan bir hükümet başa geçtiğinde ve hukuk kişisine göre değil yasalara göre uygulanmaya başladığında görülecek.

 

GÖZLEM – Bir zamanlar Galatasaray yönetim kurulu üyeliği de yapan Gazeteci Fatih Altaylı “ultrAslan lideri Sabahattin Şirin’e hakaret ettiği” gerekçesiyle 7 ay hapis cezası aldı. İstinaf mahkemesinin kararı yerinde bulması durumunda “Altaylı’nın cezası seçenek yaptırımlara çevrilmediği için” cezaevine girmesi gerekecek. Bu arada Altaylı, 1 Ocak’ta düzenlenen Filistin’e destek yürüyüşünde elinde tevhid bayrağı taşıdığı iddia edilen İsmail Aydemir’e yumruk atan ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan tutuklanan Elektrik Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi Ege Akersoy’a, “Eline Sağlık” diyerek destek verdiği gerekçesiyle “suç ve suçluyu övmek ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiası ile soruşturma açılarak ifadeye çağrıldı. Görüşünüz?..

K – Gidişat baştan belliydi. Fatih Altaylı gazetecilik hayatı boyunca en muhalif, en keskin, AKP iktidarını sürekli eleştiren bir yayın çizgisi izlemedi. Evet çıkışları çarpıcı, keskin olabilir ama hep muhalefet yapmadı. Önce en muhalifler temizleniyor, sonra o taraftan merkeze doğru eleştiri yapanlar ve etkili olanlar hedef tahtasına konuyor. Bu süreç de hiç şüphesiz Erdoğan’ın onayıyla, izniyle ama büyük ölçüde kendisinin yol verdiği medya ve sosyal medyadaki ekibinin dikkat çekmesi ve algı yaratması sonucu yargının devreye girmesiyle yürüyor.

 

GÖZLEM – Japon deprem uzmanı Yoshinori Moriwaki, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde düzenlenen “Depremle yaşamak” konferansında, Dünyanın birçok yerinde depremin olduğunun altını çizerek, “Türkiye’de son 3 yıldır depremler arttı. Toprak biriktirdiği gücü atmaya çalışıyor. Özellikle 3 sene önce Silivri’den başladı. Sonra Elazığ, Kahramanmaraş ve Hatay geldi. Arada Muğla, Manisa, İzmir’de depremler oldu ve Türkiye’de depremlerin devam edeceğini de söyleyebilirim” dedi. “Depreme karşı insan eğitiminin ana okullarında başlaması gerektiğini” söyleyen Japon uzman “kıyı bölgelerinde orta boyda tsunamilerin de olabileceğini” belirterek, “Türkiye’de yapıların yüzde 50’si yenilenmesi gerektiğini, Japonya’dan kentsel dönüşüm ve yapıların güçlendirilmesi için 2 şirket getirdiğini” de açıkladı. Görüşünüz?

K – Ülkeyi bir deprem felaketinin beklediği kesin. Bunun ne zaman olacağı belli değil. Bu deprem yapısından dolayı ciddi bir birikim ve uzman havuzu var. Ancak bu, bu konuda uzman olan yabancılardan da faydalanılmamasını gerektirmiyor. Türkiye’nin sorunu rant odaklı bu yönetimin gerekli önlemleri almakta yeterli olmaması. Sorunlu yapıların miktarının büyüklüğü, Türkiye’nin kaynaklarının yetersizliği ve mülkiyet hukukundaki hergün artmakta olan aksaklıklar sorunun çözümünün “yıkıp yeniden yapmaktan” değil, “güçlendirmekten” geçmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu konuda da en uzman ülkelerden birisi Japonya. Ancak bu tür bir çözüm de, söylediğim gibi tüm olaylara “rant” açısından bakan mevcut iktidarın işine gelmiyor.