Britanya Adasında 2024’ün ilk haftalarında, hangi mecraya bakarsanız bakın “Post Office” skandalını göreceksiniz. Ülkenin posta hizmetlerini veren Post Office, bundan 10 yıl önce bilgisayar sistemlerinde bir yenilik yapıyor; Horizon diye bir program kullanıyor. İşte olanlar da ondan sonra başlıyor!
Posta hizmetlerinin 700 çalışanı “zimmetlerine para geçirmek” suçlamasıyla karşı karşıya kalıyor, masumiyetlerini ispat edemiyorlar ve 230 çalışan hapis cezası alıyor ve yıllarca hapiste yatıyorlar, diğerlerinin de işlerine son veriliyor. Bu süre zarfında, bu “yüz kızartıcı” suçlamalar nedeniyle dağılan aileler, intihar edenler, hastalananlar, ölenler, boşananlar hatta üzüntüden bebeğini düşürenler bile oluyor. Bu olanların ‘haksızlık’ olduğunu, kendilerinin yanlış bir şey yapmadığını iddia etseler de ispatlayamıyorlar ama aralarından biri çıkıyor ve yıllar süren mücadeleyle bu kadar insanın suçlu olmadığını, suçlunun ‘Horizon’ isimli bilgisayar programı olduğunu ispat ediyor.
Tüm davalar düşüyor, hapistekiler serbest bırakılıyor, mevcut hükümet özür üstüne özür diliyor ve son olarak o tarihlerde Post Office’in başında olan ve daha sonra kendisine kraliyet Nişanı verilen Paula Vennels, verilen nişanı geri iade edeceğini duyuruyor.
Hapiste olanların aklanması 2023 yılının son çeyreğinde sonuçlanmıştı, hemen de serbest bırakılmışlardı. Bunun ardından bu skandalla ilgili bir TV dizisi yapıldı ve 2024 yılının ilk haftası yayınlanmaya başladı.
Dizinin yayınlanmasıyla milyonlarca izleyici ekran başına kilitlendi ve dizinin her bölümünün ardından kamuoyu baskısı arttıkça arttı. Sonunda, hem o yıllarda CEO olan Paula Vennels Kraliyet Nişanını geri vereceğini duyurdu hem de Başbakan Rishi Sunak mağdur olan herkese; hapiste geçirdikleri yıllar ve uğradıkları zararlar nedeniyle hatırı sayılır tazminat ödeyeceklerini söyledi. Neredeyse tüm İngiliz TV kanalları, sabah, öğle, akşam haberlerinde ve tüm yayın kuşaklarındaki programlarda bu konuya, konunun mağdurlarına ve hükümetten ne istediklerine yer verdikçe konunun etkisi daha da arttı, arttı ve de arttı. Sonunda iktidar partisi kesenin ağzını açarak bir yasa tasarısı hazırladı ve parlamentoya sundu, şimdi sıra Ana Muhalefet Partisinin bu teklife karşı verdiği yanıt ve mağdurların bu teklifi kabul edip etmeyeceklerinde!
Gelelim Güzel Ülkem Türkiye’ye! Bahsettiğim bu skandal Türkiye’de yaşansaydı acaba istifa eden olur muydu? Tazminat ödenir miydi? Suçsuz yere hapis yatan insanlar yok mu Türkiye’de? Hem de suçunun ne olduğunu bile bilmeden! Peki kim verecek bunların hesabını? Ve daha ne kadar sürecek bu yaşadıkları haksızlık? Siz kimlerden bahsettiğimi anladınız!
Gelelim ‘haksızlıklar’ meselesine! 2024 yılının ikinci haftası, cumartesi, Gazze`ye destek vermek için yapılan yürüyüş 17. kez gerçekleşti, katılımcı sayıları yüz binlerin katları olarak artarak, daha da güçlenmeye devam ediyor. Sivil toplumun gösterdiği bu birlik, dayanışma örneği henüz Israil`in bombalarını durduramadı ama en azından içimize biraz su serpiyor çünkü Britanya’da iktidarı da muhalefeti de tüm politikacılar gözleri ve dilleri bağlanmış bir vaziyette Israil`e acıyor, üzülüyor, destekliyor ve Filistinlileri ‘terörist’ olarak görüyor ama halkın önemli bir kısmı Onlar gibi düşünmüyor ki 17 haftadır, ülkenin her bir yerinden, akın akın Londra’ya gidiyorlar, çoluk-çocuk karda-kışta Filistin’de zulme uğrayan, soykırım yapılan halkın korunması için ses çıkarıyorlar, hem de bir hayli yüksek! Öte yandan, Hamas’ın rehin tuttuğu İsrailliler ve öldürülen 1200 kişi için, Israil’e destek yürüyüşleri de yapılıyor. İsrail’e destek yürüyüşleri pazar günü yapılıyor ve medyada pek yer bulmuyor ancak bu sefer durum farklı çünkü eski İçişleri Bakanı Suella Braverman, kendisi de Asya-Afrika göçmen bir ailenin kızı olmasına rağmen, Filistin’e destek vermek yerine, İsrail Hükümetinin ‘orantısız güç’ kullanmasına tepki göstermek yerine, İsrail’e destek vermeyi, rehinelerin hemen serbest bırakılması çağrısına katılmayı tercih etmiş!
Özgür dünya, tabi ki herkes nasıl tercih ediyorsa öyle davranır ancak ortada `haksız` bir durum yok mu? Ne kimse rehin tutulmalı ne kimsenin üstüne bombalar yağdırılmalı!
Yine haksızlıklardan söz açmışken, Başbakan Rishi Sunak, ‘ben yaptım oldu’ moduna dönmeye başladı. Amerika’nın bir numaralı `destekçisi’ konumunu başarıyla koruyan Birleşik Krallık, Kızıldeniz`deki `korsan` saldırılarının önünü kesmek için, bir gece ansızın Yemen`e bomba yağdırılmasına onay verdi. Böyle bir yetkisi var, evet, ancak bugüne kadar Britanya Başbakanlarının hiçbiri, askeri bir operasyona, parlamentodan `yetki` almadan onay vermemişti. Hatta ve hatta David Cameron Başbakan olduğu zamanlarda, Irak`a yapılması olası bir harekât için parlamentodan yetki alamayınca vazgeçilmişti.
İktidar partisinin yaptığı ‘oldu bitti’ye getirmekten başka bir şey değil ve şimdi bu kararlarını savunmak için `bunu yapmaya mecburduk, korsanları defalarca uyardık, korsanlar Kızıldeniz’den geçen her gemiye saldırıyorlar, dünya ticaretini korumak için bunu yapmak zorundaydık’ gibi oldukça sığ açıklamalarla, ağız birliği etmekten de geri durmuyorlar.
Bu da bir başka ‘açmaz’. Uzun lafın kısası, Britanya`da ‘postacıların’ uğradığı haksızlıkların tüm medyada bangır bangır yer bulmasının yanı sıra, ülkede genel olarak başını alıp giden `haksızlıklar ` var ve bu açıdan bakıldığında Güzel Ülkem Türkiye’yi hiç aratmıyor.
Birleşik Krallık’tan sevgiler.