Mustafa Kemal Atatürk’e camide dua edilmesinin ardından hakaretler eden Ahmet Bostancı, çıkarıldığı mahkemede tahliye edildi. Bostancı’nın tahliyesinin ardından adliyede “Yaşasın şeriat” sloganları atıldı. Ahmet Bostancı’nın “yaşasın şeriat” sloganlarıyla karşılanmasına sosyal medyadan “Türkiye Laiktir Laik Kalacak” paylaşımlarıyla tepki gösterildi. Olayın adliyede Cumhuriyet savcılarının olduğu ortamda yaşanması skandal olarak değerlendirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye’nin rejimi ile tereddütler 29 Ekim 1923’te Yaşasın Cumhuriyet nidaları eşliğinde bitmiş bir tartışmadır” dedi.
İstanbul Gayrettepe’de bulunan Hacı Nimet Özden Camisi’nde cuma namazı sırasında imamın Mustafa Kemal Atatürk’e dua etmesine tepki göstererek camiden ayrılan Ahmet Bostancı, sosyal medyada yayınladığı videoda, “Bunların arkasında namaz kılınmaz. Allah kafirleri, müşrikleri kahretsin. Bizleri bu kefirlerden beri etsin” ifadelerini kullanarak Atatürk’e hakaret etmişti. Bostancı, sosyal medyada yayınladığı videoda sarf ettiği sözler ve geçmişte de paylaştığı hakaret içerikli paylaşımlar nedeniyle tutuklanmıştı.
Anadolu 13. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya tutuklu sanık Ahmet Bostancı ve taraf avukatları katıldı. İddianamede, sanığın “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” suçundan 1,5 yıldan 4,5 yıla kadar hapsi isteniyordu. Mahkeme, Bostancı’nın tutuklulukta geçirdiği süreyi ve delillerin toplanmış olmasını dikkate alarak tahliyesine karar verdi. DHA’nın aktardığı bilgilere göre Bostancı savunmasında “Tahliyemi talep ediyorum. Türk milletinden, kamuoyundan ve burada bulunan herkesten özür dilerim. Yaptığım şeyin yanlış olduğunun farkındayım. Herkes hakkını helal etsin” dedi.
Ahmet Bostancı’nın tahliyesi sonrası duruşmanın görüldüğü İstanbul Anadolu Adliyesi’nde tekbirler eşliğinde “Yaşasın şeriat” sloganları atıldı. Adliye koridorunda “şeriat” sloganları atan grubun görüntüleri sosyal medyada paylaşıldı, o ana air görüntüler büyük tepki topladı. Şeriat sloganlarına karşılık sosyal medyada #Türkiyelaiktirlaikkalacak ve #Yaşasıncumuriyet etiketiyle çok sayıda paylaşım yapıldı.
Erdoğan: Rejim ile ilgili tereddütler 1923’te bitti
Olayın ardından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan dikkat çeken bir açıklama yaptı. Cumhuriyeti savunan Erdoğan, Anayasanın ilk maddesini hatırlattı. Erdoğan, “Türkiye’nin rejimi ile tereddütler 29 Ekim 1923’te Yaşasın Cumhuriyet nidaları eşliğinde bitmiş bir tartışmadır. Anayasamızın ilk maddesindeki Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir ifadesi bu iradenin bir sembolüdür. Bu konunun siyasi polemik meselesi haline getirilmesi doğru olmadığı gibi Anayasal bakımdan zaten mümkün değildir” dedi. Türkiye’de kimsenin Cumhuriyet ile ilgili tereddüdü olmadığını dile getiren Erdoğan, “Kimsenin Cumhuriyetimizin banisiyle ilgili derdi yoktur. Milletin birliği ile esenliği ile sıkıntısı yoktur. Her kim bu kavramlar üzerinden kendine alanlar açmaya çalışıyorsa bir büyük yanlışın içindedir. Her kim bu kavramları bir koçbaşı gibi kullanmak istiyorsa bir büyük yanlışın içindedir” ifadelerini kullandı.
“Devlet tarikatlara teslim edildi”
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, adliye sarayında yaşananlara sessiz kalınmasına tepki gösterdi. Adliye’de bir grubun “Yaşasın şeriat” sloganlarını atmasına değinen CHP’li Başarır, şunları kaydetti:
“Bir camide Ata’sına dua okuduğu için imama hakaret eden bir meczup tutuklandı. Hakkında tahliye kararı verildikten sonra bir grup meczup, hadsiz, vatan düşmanı, Ata’sına düşman, Cumhuriyet’e düşman grup adliyenin içerisinde ‘Yaşasın şeriat’ sloganları attı ve bir tek işlem yapılmadı; bu Türkiye Cumhuriyeti’nin atölyelerinde yapıldı. Ben hakim ve savcılara sesleniyorum, savcılara sesleniyorum: Sizin savcı kelimesinin önünde Cumhuriyet var. Neden Cumhuriyet savcısısınız? 85 milyonun hakkını, Cumhuriyet’e olan borcunu ödemeniz için. Adliyede bu sloganlar atıp, elini kolunu sallayarak oradan çıkanlara izin verenleri grup olarak kınıyoruz ve gereğini yapın, bunlar en ağır şekilde cezalandırılsın. Devlet imkanlarını tarikatlara, devletin kadrolarını tarikatlara sunan, vakıflar adı altında belediye ve devlet imkanlarının parasını bunlara sunan, holding gibi çalışan tarikatlar var. Biz Menzil gibi, İsmailağa gibi, FETÖ gibi bu tarikatlara devlet teslim edildiği için endişeliyiz. Yoksa 29 Ekim 1923’te hiçbir endişemiz ve bizim üzüntümüz yoktu ama onun son 22 yılı bir rezalet.”
“Savcılar nerede?”
TELE1’de yayınlanan ’18 Dakika’ programında yaşananlara tepki gösteren Merdan Yanardağ, “Bu bir kalkışmadır. Kime meydan okuyorsunuz? Ben savcılar nerede merak ediyorum. Neredesiniz? Bir Cumhuriyet ülkesinde yaşadığınızın farkında mısınız? Ben savcılar nerede merak ediyorum, adliye koridorlarında atılmış bir slogan. Niye orada bir suç duyurusu yapılmıyor ya da bir savcının emriyle güvenlik güçleri harekete geçirilmedi? Neden?” dedi.
“Anayasa ayaklar altına alınıyor”
CHP eski Milletvekili gazeteci Barış Yarkadaş da sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımla görüntüleri paylaşarak, “Kartal’daki Anadolu Adliyesi’nde çekilen görüntüler dehşet verici. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret eden bir gencin davasını izlemeye gelen grup “Yaşasın şeriat” sloganlarıyla adliye içinde gösteri yapıyor. Anayasa, aleni bir biçimde ayaklar altına alınıyor. Bu cüreti kimden aldıkları belli değil mi?” ifadelerine yer verdi.
********
“ŞERİATÇILAR NEYE HİZMET EDİYOR?”
Hüsnü Erkan (Sosyal Bilimci / Prof. Dr.) – İstanbul’da bir camide Atatürk’e hakaret eden bir şahsın duruşması yapılıyor ve tahliye ediliyor. Bu duruşmaya katılan bir grup, varlıkları Cumhuriyeti korumak olan Cumhuriyet Savcılarının bulunduğu ortamda “yaşasın şeriat” sloganları atıyor. Ayrıca İktidara yakın çevrelerin düzenlediği yürüyüşte, şeriat sloganları atıldığı gibi şeriat bayrakları taşınıyor. Adeta şeriatı savunmak hakmış gibi, toplumun buna alıştırılması yönünde çalışmalar olduğu gözleniyor. Oysaki Türkiye Cumhuriyetinin, “laik bir hukuk devleti” olduğu şimdiye kadarki tüm anayasalarında ve yasalarında güvence altına alınmış olup, bu konuda açıkça suç işleniyor ve yetkili kurumlar seyirci kalıyor. Anayasal suç sıradan bir suç işleme değildir. Buna seyirci kalan tüm sorumlular bu suçun ortağıdır.
Bu olgu ötesinde ayrıca bu şeriat savunucuları, laik ve demokratik Cumhuriyet yerine ne getirmek istiyorlar? Hiç düşündünüz mü? Atatürk’ün dehasına mağlup olan dönemin İngiltere başbakanı L. George’un deyimi ile Arap kültürünün hurafeleri ile yoğrulmuş ve hiç anlamadıkları çağ dışı bir din uygulaması ile nereye varmak istiyorlar. Yine L. George’un deyimi ile İngiliz İstihbaratının asil işlevinin Türkiye’deki tarikatları doğrudan ve dolaylı olarak yönlendirme görevi ile cahil tarikat şeyhleri üzerinden isyanlar çıkartarak Musul ve Kerkük’ü nasıl kaybettiğimizi idrak edemiyorlar mı? Ayrıca doğudaki Ortaçağ kalıntısı feodal şeyhlerin isyanı ile yeni kurulan laik cumhuriyete düzenine karşı kışkırtılan isyanlar ile Atatürk’ün eşit yurttaşlık düşüncesinin temeline Kürt ırkçılığının tohumlarını o günlerde serpilmiş olduğunu da idrak etmiyorlar mı? Emperyalist güçler ülkemizi yıkmak ve ülkeyi paylaşmak için, toplumumuzu dil, din ve ırki özellikler açısından dün nasıl ayrıştırma girişiminde bulundu ve bu yönde bazı cahil kesimleri kullandı ise bugünde aynı senaryo yeniden devreye girmiş olmuyor mu? Yeni proje, Büyük Ortadoğu Projesi ve yeni kültürel fay hatları tezi üzerinden uygulamaya sokulmuş bulunmuyor mu? Ancak senaryonun aktörleri daha da çoğalmış ve çeşitlenmiş bulunuyor. İçerdeki aktörler olarak bu kez tarikatlar ve ayrılıkçı gruplar yine en başta geliyor. Asıl üzücü olan içerdeki siyasi iktidarın, kendi iktidarını kaybetmemek için bu kesimlere siyaseten çanak tutmasıdır. Diğer yandan dış aktörler çok daha çeşitlenmiş bulunuyor. Dünkü Yunan’ın rolü ABD ve İngiltere tarafından Suriye’de yarattıkları çeşitli terör örgütlerine ihale edilmiş durumda. Bu koalisyona ayrıca bir başka, güçlü ortak olarak İsrail ve küresel siyonist sermaye, BOP’nin en çok kazananı olarak konumlanmış durumda. Ayrıca AB tarafından da güçlü destek görüyor. BOP’sine destek veren tüm bu küresel emperyal güçler, güçlü bir Türkiye oluşumuna karşıdırlar. Bu nedenle kültürel fay hattının karşı tarafı olarak Türkiye’yi zayıf tutmaya odaklanmış durumdalar. Bu amaçla dün olduğu gibi bu günde tarikatlar ve bazı ayrılıkçı güçler en kolay yönlendirilebilir iç aktörler olarak görülüyor. Tarikat kültürü, bağnazlık ve biat kültürü üzerine kurulduğu için, Türk kültürünün akli boyutu ile kadına ve insana değer veren boyutunu kabullenemez. Bu nedenle orta çağ düşüncesine hizmet eden bağnazlıkla, çağdaş uygarlıktan uzak bir cehaleti savunurlar ve kolay kullanılabilir durumdalar. Aynı kolay yönlendirme durumu ırkçı ayrılıkçı bağnazlar için de geçerli olup; bunlar zaten terör örgütlerine hizmet veriyorlar.
Benim bir bilim insanı olarak ülkedeki iki kesim en acizane uyarım olacak: İlk olarak, ülkemizin içinde bulunduğu bu ortam, ABD’nin 21. Yüzyılı da Amerikan-anglosakson yüzyılı yapma niyeti nedeniyle, Kurtuluş Savaşı dönemine eş değer bir tehdit taşıyor. İktidar, iktidarda kalmak için tarikatlara çanak tutma yaklaşımından tez elden vazgeçmeli ve Çağdaş Cumhuriyet değerlerine sahip çıkacak politika ve uygulamalara, özellikle eğitimde, liyakat ve adalet uygulaması başta olmak üzere geri dönmelidir. İkinci olarak emperyal güçlerin kullanım ve hizmetine girmiş bulunan terör örgütleri dışındaki Kürt kökenli vatandaşlarımız için Atatürk’ün eşit vatandaşlık üzerine kurduğu çağdaş uygarlığın üstü hedefli bir çerçeve ve ortam dışında Orta Doğu coğrafyasında yeni bir çağdaş kültürel ortam ve yaşam yaratılamaz. Bu nedenle emperyalizmin kullanım ve hizmetindeki ırkçı terör örgütleri ile aradaki mesafe daha çok netleşmeli ve laik Cumhuriyetimizi çağdaş uygarlığın üstüne taşıyacak, aklın inanca rehberlik ettiği, demokratik, çoğulcu hukuk devletti kültürünü ülkemizde hakim kılmalıyız. Kısacası, cehalete değil, akla ve bilime daha çok değer veren bir kültür ortamı yaratmak hepimizin birincil görevi olmalıdır. Ayrıca vurgulamak isterim ki, Atatürk’e her saldırı, bir cehalet ve bağnazlık örneğidir. Zira Atatürk dünyada gelmiş geçmiş hiçbir liderin yapamadığı bir miras bıraktı: “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir; beni rehber edinmek isteyenler bilimi ve fenni rehber edinsinler”. Bu bağlamda neden tarikatlara karşı çıktığını da yine 1927 yılında Ankara’daki bir konuşmasından aktaralım:“Efendiler! Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis bu gibi yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı’yı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil yüz yıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir. Ayrıca unutmayın ki o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle ve vatan hainliği ile suçlamaktan geri kalmayacaktır.”
Rehberimiz akıl, bilim ve çağdaşlık olsun!