“Kiminle gezdiğinize, arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Zira bülbül güle, karga çöplüğe götürür” Mevlâna’nın en sevdiğim sözlerindendir. Kapsamı oldukça geniş olan bir söz; insan ilişkilerinde olduğu gibi devletlerarası ilişkilerde de geçerli. Bunu şöyle yorumlamak mümkün bir ülkenin dostluk kurduğu, gizli veya açık ilişkilerini yürüttüğü ülkeler veya örgütler o ülkenin geleceğini de etkiliyor. Örnek vermek gerekirse çoğu ülke tarafından terör örgütleri sayılan Hizbullah’ın Lübnan’da, Hamas’ın Filistin’de etkin oluşları gibi. Her iki ülke de terör eylemlerinden başlarını kaldıramadılar. Nihayet Filistin özellikle Gazze bölgesinde etkin olan Hamas’ın, 7 Ekim 2023’te, İsrail’e saldırısı ve İsrail’in de meşru savunma sınırlarını geçerek katliam ve soykırımla cevap vermesi, Orta Doğu’da içinde çıkılmaz bir durum yarattı sayılır. Bunu sonuçta çözecek olanlar yine Ortadoğulular olacak demek mümkün. Türkiye’nin de 2011 Suriye iç savaşı sırasında açtığı sınır kapılarından giren bazı Suriyeli göçmenlerin, Asya ülkelerinden gelen Tacik ve Afganların IŞİD için eylemlerde bulunmaları gibi.
Türkiye’de 6 Şubat depreminin birinci yıldönümünde henüz acıların sarılamadığı bir dönemde, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin adeta bir genel seçim havasına bürünmesine tanıklık ederken dünyada da ilginç gelişmeler yaşanıyor. Aslında 2024 yılı Dünya Seçim Yılı olarak adlandırılmalıydı. El Salvador’da, 4 Şubatta tekrar seçilen Devlet Başkanı eski mafya şefi Nayip Bukela, kendisini “Dünyanın en karizmatik diktatörü” ( I am the coolest dictator of the world) ilan etti. Halkına yaptığı eziyetlere rağmen ve Anayasa tarafından ikinci kez seçilmesine imkan yokken yasal açıklardan faydalanarak 4 Şubat 2024 seçimlerinde tekrar seçildi. Şimdi Putinvari hamlelerle görev süresini daha da uzatmak peşinde olduğu haberleri yabancı basında yer alıyor.
Dünyanın dördüncü en kalabalık ülkesi Endonezya’da ise 14 Şubat 2024’te cumhurbaşkanlığı, genel ve yerel seçimler birlikte yapılacak. Birisi eski özel kuvvetler komutanı diğer ikisi eski bürokrat cumhurbaşkanlığına adaylar.
Dünya ekonomileri içinde üç ülkenin, gelişme ve insan başına düşen milli gelir bakımından ileri hamleler yapacağı, sonuçları belirsiz girişimlerde bulunacakları uzmanlarca belirtiliyor. Bu ülkeler Endonezya, Hindistan ve Suudi Arabistan. Her üç ülkenin ortak özelliği doğal kaynaklar ve ucuz insan gücü bakımından zengin olmaları; Suudi Arabistan’ın petrolün yanı sıra ekonomisini daha doğrusu gelirlerini çeşitlendirmek istemesi, Endonezya’nın yeşil teknoloji ile Batı ve Körfez ülkelerine işlediği madenleri, imal ettiği elektrikli araçları ihraç etmek istemesi, zengin nikel kaynaklarını işleyerek satmak arzusu, ve Hindistan’ın yüksek teknoloji ile mikrocip ve akıllı telefon imalatını daha da arttırması önümüzdeki 25-30 yıl içinde bu ülkelerin hedefleri arasında. Ancak yine uzmanların belirttiğine göre bir zamanlar Afrika ülkeleri de uzak ve yakın doğu ülkeleri gibi aynı amaçla yola çıkmalarına rağmen bugün en fakir ülke konumuna düşmüşlerdir. Bunun başlıca nedenleri ABD ve Avrupa ülkelerinin korumacı politikaları, yüksek gümrükler, Afrika ülkelerindeki siyasi ve yargı alanındaki istikrarsızlıkların ekonomiye kaçınılmaz yansıması hedeflere ulaşılamamasına neden olmuştur.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken Hristiyan dünyasında da ilginç gelişmeler yaşanmakta. Yeniliklere açık, ilim ve irfanı ilke edinmiş Cizvit tarikatına mensup Papa Francesco, 18 Aralık 2023’de yayınladığı ” Fiducia Supplicans” Türkçeye çevirirsek yaklaşık olarak “Güven Talebi” diyebileceğimiz bir belge kabul etmiştir. Bu belgeyi hazırlayan da Vatikan İnanç Doktrini Topluluğu”. Hristiyanlık öğretisine göre bir devrim sayılacak ve tartışmalara yol açan bu belgeye göre rahipler bundan böyle aynı cins evlilik yapanları, evlilik bağı dışında bir arada yaşayan biri boşanmış çiftleri ve kilise evlilikleri geçersiz kılınmayan ama sivil evlilik yapanları kutsayabileceklerdir. Papa daha sonra yaptığı bir açıklama ile de “Curia” denilen Vatikan yönetimini “katı uygulamalardan vazgeçmeleri “konusunda uyarmıştır. Papa, her yıl 18-25 Ocak tarihleri arasında yapılan ” Hristiyanların Birliği Duasını”, bu yıl Anglikan Kilisesinin İngiltere Kralından sonra gelen başı Canterbury Başpikoposu Justin Welby ve Anglikan din adamları ile birlikte yapmıştır. Katolik Kilisesinden yüzyıllar önce ayrılan Anglikan Kilisesi ile dua yapılabileceğini ilk kabul eden ise eski Papa XVI. Benedikt olmuştur. Başpiskopos Welby’nin rahiplik hayatının büyük kısmını Orta Doğu ve Afrika’da geçirdiği düşünülürse Papa’nın dua için Anglikan Kilisesini tercih etmesinin nedeni de anlaşılır. İngiltere Kralının bir unvanı ise ” İnancın koruyucusu” yani Anglikan dinini korumaktır. Ama İngiltere başta Müslümanlar olmak üzere her inançtan insanın yaşamak, göç etmek istediği bir ülkedir. Nedeni de herkes kendi dinine inancını camiler, sinagog ve mabetlerde özgürce yaşar, yaşatır. Onun için monarşi ile yönetilse bile İngiltere her bakımdan özgürlükler ülkesi olarak bilinir. Hem de yazılı bir anayasası olmadan.
Yazımı burada bitirirken yine büyük düşünür Mevlâna’nın bir sözünü hatırlatmak isterim:
“Her şeye canını sıkma ey gönül.
Ne bu dertler kalıcı ne de bu ömür”
Biz de geleceğe ümitle bakalım.