Türkiye’ye F-16, Yunanistan’a F-35

ABD hükümeti, geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye F-16 jetlerinin satılmasına onay verdi. 23 milyar dolar değerinde bir anlaşmayı işaret eden bu karar, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesinin ardından geldi.

NATO üyesi olan Türkiye, Rusya’dan S- 400 savunma sistemleri satın almasının ardından ABD, 17 Temmuz 2019’da proje ortağı olduğu yeni nesil savaş uçakları olan F-35 uçaklarının üretim sürecinden Türkiye’yi çıkarmıştı. Gerekçe olarak da Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alması gösterilmişti.

ABD Kongresi, uzunca bir süredir, S-400 ile Türkiye’nin insan hakları karnesi ve NATO üyesi Yunanistan’la yaşanan gerilimi gerekçe göstererek Türkiye’ye F-16 satışına direnç gösterdiği iddia ediliyordu. Türkiye F-16 savaş uçakları için talebini Ekim 2021’de ilettiği talebi yaklaşık 20 ay sonra karşılık buldu.

Türkiye’nin ABD ile uzun süredir yaşanan gerilim, Ankara’nın Finlandiya’nın ardından İsveç’in NATO üyeliğini onaylamasıyla yumuşama sürecine girdiği görülüyor. TBMM’nin İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesinin ardından da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üyeliğe onay verdiği imzayı atmıştı.

İlişkilerde yeni dönem başlar mı?

İsveç’in NATO üyeliğine Türkiye’nin yeşil ışık yakması ve F-16’ların önünün açılmasıyla ortaya çıkan rahatlama havasının iki ülke arasındaki köklü sorunların çözülmesi için fırsat penceresi açıp açmayacağı tartışılıyor. İki ülke ilişkilerinin önündeki en önemli sorunlardan biri, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı hava savunma sistemi S-400’ler. Bu alımın ardından ABD yönetimi Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) kapsamında Türkiye’ye yaptırımlar uygulamaya başlamış ve F- 35 üretim programından çıkarmıştı.

İsveç’in NATO onayı ve ABD yönetiminin F-16’lar için Kongreye resmi bildirimde bulunmasının ardından ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili ve Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland 28-29 Ocak günlerinde Ankara’da temaslarda bulundu. Nuland, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile bir araya gelirken aynı zamanda “Stratejik Mekanizma” toplantısında ikili ilişkilerin yanı sıra, bölgesel ve uluslararası konular ele alındı.

Dışişleri kaynaklarından edinilen bilgiye göre, mekanizma görüşmeleri genel olarak “yapıcı” geçti ve “somut potansiyel iş birliği konuları” da ele alındı. Bu çerçevede Hakan Fidan’ın bahar aylarında Washington’a gitmesi söz konusu olabilir.

Müsteşar Victoria Nuland, Ankara’daki temasları sonrasında CNNTürk’e yaptığı açıklamada, S-400 sorunun çözülmesi halinde CAATSA yaptırımlarının da kaldırılabileceği mesajını verdi. CAATSA yaptırımlarının, Türkiye’nin Rusya’dan S-400’leri satın alması üzerine uygulandığına işaret eden Nuland, “Patriot satışını müzakere etme sürecindeydik ve bu müzakereler devam ederken Türkiye başka bir yöne gitti. Bu yüzden bugün bazı görüşmeler yaptık. Açıkçası bu S-400 meselesini halledebilirsek ki bunu yapmak istiyoruz. ABD, Türkiye’yi F-35 ailesine geri almaktan memnuniyet duyacaktır” şeklinde konuştu. “Türkiye’nin güçlü bir hava savunmasına sahip olmasını sağlamalıyız” diyen Nuland, “Ama yine de bu konuyu aşabilirsek, CAATSA meselesi ortadan kalkacak ve F-35 konuşmalarına geri dönebileceğiz” değerlendirmesinde bulundu.

“S-400 olduğu sürece F-35 yok”

 ABD yönetimi Ankara’nın talep ettiği F-16 satış ve modernizasyon paketine yeşil ışık yakarken, F-35 tartışmaları da yeniden başladı. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, olağan basın toplantısında kendisine yöneltilen soru üzerine S-400’ler konusunda tutumlarının değişmediğini belirtti. Rus S-300 ve S-400 hava savunma sistemleri kullanımının F-35 programıyla uyumlu olmadığını belirten Kirby, “Görüşmelerimiz sürüyor. Türkiye S-400’ler konusundaki endişelerimizi giderebilirse F-35 programına geri dönebilir. Durduğumuz nokta bu ve bir değişiklik yok ” mesajı verdi.

Ege’de güç dengesi

ABD yönetimi, Türkiye’ye F-16 satışına izin verirken, Yunanistan’a 8,6 milyar dolar değerinde 40 adet F-35 satılmasına karar verildi. Bu satışlar, yıllardır Ege’de gerilim yaşayan Türkiye ve Yunanistan arasında “Ege’deki güçler dengesi” tartışmaları beraberinde getirdi.

Yunan Kathimerini gazetesi, Türkiye ve Yunanistan’ın hava ve deniz gücünü mevcut envanter ve 2030 için öngörülen veriler temelinde kıyaslayan bir analiz yayınladı. İki ülkenin savaş uçakları büyük ölçüde uzun yıllardır kullanılan eski F-16’lardan oluşuyor. Yunanistan, F-16 filosundan sadece Block 72 Viper’ların sayısını 15’ten 83’e çıkarmayı hedefliyor. En yeni uçaklar, Fransa’dan alınan Rafale EG/DG’ler. Şu an 18 olan Rafale sayısının 2030’a kadar 24’e çıkarılması planlanıyor. Yunanistan hava üstünlüğü için F-35’lere bel bağlamış durumda. Kathimerini’ye göre 2030’a kadar 11 ila 20 adet F-35’in Yunan Hava Kuvvetleri envanterine girmiş olması umuluyor.

Türkiye’nin filosu da büyük ölçüde eski F-16’lardan oluşuyor. Yerli savaş uçağı üretim projesini sürdüren Türkiye, ABD’den talep ettiği 40 adet F-16 Block 70 Viper ve mevcut Block 70 tipi 79 uçağın modernizasyonuyla açığı kapamaya çalışıyor.

Kathimerini, hava gücüyle ilgili olarak ABD’nin Türkiye’ye F-16 satış ve modernizasyonuyla arada bir nevi denge tutturmaya çalıştığı, Yunanistan’ın hava gücünde teknoloji açısından bir adım önde olacağı değerlendirmesinde bulundu.

Kathimerini’nin verilerine göre İHA’larda ise Türkiye açık arayla önde. Şu an 37 İHA’ya sahip olan Yunanistan bu sayıyı 2030’a kadar 70 ila 100’e çıkarmayı hedefliyor. Türkiye’nin şu anki İHA mevcudu ise 220. Bu sayının 2030’da 400’e yükselmesi bekleniyor.

Yunanistan’ın İHA alanında çok yavaş ilerlediğine işaret eden gazete, Savunma Bakanı Nikos Dendias’ın İHA ve uçak parçaları üretimine hız verme planlarına işaret etti. Bunun için gerekli yasa tasarısının yakın zamanda meclise gelmesi bekleniyor.

 

Donanmalar yaşlı

Deniz gücünde ise iki ülkede de ağırlıklı olarak on yıllardır görevde bulunan eski fırkateyn ve denizaltılar yer alıyor. Yunan donanmasının yaşlanmaya devam ettiğine ve ülkedeki gemi inşa imkanlarının sınırlı olduğuna işaret eden gazete, Fransa’dan üç fırkateyn beklendiğini ve ABD’den F-35 alımı çerçevesinde dört kıyı muharebe gemisinin hibe edileceğini yazdı.

Türkiye’nin kendi gemi inşa kapasitesini hızla artırdığına vurgu yapan Kathimerini, yeni İstif sınıfı fırkateynlerin sayısının 2030’a kadar 4’e çıkarılmasının planlandığını belirtti. Ünite başına 350 milyon euroluk görece düşük maliyetin ek avantaj sağladığına da dikkat çekildi. MİLGEM (Milli Gemi) projesi çerçevesinde ünite başı maliyeti 150 milyon euro olan Ada sınıfı korvetlerin kullanıma girdiğini belirten Kathimerini, “Açıkça görülüyor ki, ihtiyaçları ne kadar fazla olursa olsun, gemilerin sayısı göz önüne alındığında Yunanistan rekabet edebilecek durumda değil. Maliyet belirleyici bir faktör” değerlendirmesini yaptı.

İki ülkenin denizaltı filoları da oldukça eski araçlardan oluşuyor. Yunanistan, elindeki 4 adet 214 HN sınıfı Alman denizaltı sayısını 2030’a kadar 6’ya çıkarmayı hedefliyor. Türkiye de teslim edilen bir adet 214 TN denizaltısının sayısını 2030’a kadar 6’ya çıkarmayı hedefliyor.

“TÜRKİYE’NİN BÖLGEDE SINIRLI BİR GÜÇ OLARAK KALMASI İSTENİYOR”

Soner Aydın (Emekli Albay) – Merkezi Londra’da bulunan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS); Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in Gazze’ye saldırıları, Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki hak iddiaları nedeniyle bu bölgelerde süregelen sorunlar ve buna paralel olarak ülkelerin askeri harcamalarının artması nedeniyle dünyanın istikrarsız ve tehlikeli bir döneme doğru gittiği, devletlerin gelişmiş silahlarla denge kurmaya çalıştığı konusunu içeren bir rapor yayımladı. Pek çok stratejik düşünce kuruluşu da aynı yönde açıklamalar yaptı.

Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de ve Ege’deki gelişmeler ülkemizi de bu konunun içine çekiyor. ABD’nin Irak ve Suriye’ye müdahaleleri, bu ülkelerde bölücü terör örgütü PKK ve uzantılarına verdiği destek, Yunanistan’ın Ege’de ülkemize ait adaları işgal ederek silahlandırması bizim de mutlak caydırıcı silah sistemlerine sahip olmamızı gerektiriyor. Bu durumda ABD’nin Türkiye’ye F-16 savaş uçağı ve envanterimizdeki F-16’ların yenilenmesi için gerekli parçaları satmaya izin vermesi bizim ihtiyacımızı karşılayacak mıdır?

ABD Türkiye’ye 4’ncü nesil F-16, Yunanistan’a ise 5’nci nesil F-35 veriyor. Bunların maliyetleri arasında ülkemiz aleyhine çok büyük fark olduğunu bir tarafa; radara yakalanmama, sürat ve manevra kabiliyeti v.b. pek çok teknik özellik açısından da Yunanistan lehine oldukça büyük avantaj sağlayacağı ortadadır. Bu durumda Ege’de hava üstünlüğünün Yunanistan’a geçmesi kaçınılmazdır. Bu durumda Yunanistan’a karşı caydırıcılığımızdan söz edilemeyecektir.

Diğer taraftan; ülkemizde üretilen silah sistemlerinin F-16’lara takılmasının teknik olarak mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Bu durumda kendi ürettiğimiz silah sistemleri atıl kalacak, silah sistemleri yönünden bağımlılığımız devam edecek, en küçük bir anlaşmazlıkta yeni ambargolarla karşılaşmamız kaçınılmaz hale gelecektir.

F-16 üreticisi Locheed Martin’in elinde, dünyanın çeşitli ülkelerinden 140 adet sipariş olduğu, Türkiye’nin talep ettiği uçakların ilk partisinin 2028-2029 yılından önce teslim edilemeyeceği söylenmektedir. 40 uçağın tamamının teslimi yıllarca sürecektir. Ülkemizde yıllardır milli muharip uçak imalatıyla ilgili çalışmalar yapılmakta olduğu her seçim döneminde gündeme getirilmektedir. Son olarak; Savunma Sanayi Başkanı Haluk Görgün, bir ay önce “Milli Muharip Uçak Kaan’ın ilk uçuşunun yakın zamanda yapılacağını” belirterek “5’inci nesil savaş uçağımız Kaan’ı çok yakın zamanda uçuracağız. 2028 itibarıyla seri üretimi başlayacak” açıklaması yapmıştır.2028 yılında 5’nci nesil savaş uçağımızın seri üretimini yapıyor olacaksak aynı dönemde 4’ncü nesil savaş uçağı satın almamızın mantığı nedir?

ABD; Türkiye’yi, Rusya’dan S-400 füze sistemi satın almasını bahane ederek, Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında, milyarlarca dolar yatırım yaptığımız F-35 projesinden ihraç etmiş, parasını ödediğimiz F-35’lere el koymuştur. CAATSA yaptırımlarının F-35’leri kapsaması, F-16’ların ise bu yaptırım yasasının kapsamı dışında kalması da anlaşılabilir değildir. Bu durumda; ABD’nin, Türkiye’yi yeni nesil silah sistemlerinden mahrum bırakırken eski nesil silah sistemleri satmaktaki amacının; Türkiye’nin bölgedeki gücünü sınırlayarak kontrolü altında tutmak, kendisine bağımlılığı sürekli kılmak olduğu açıkça görülmektedir. Ülkemiz bunun bir benzerini 1950’li yıllarda da yaşamıştır.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby; Türkiye’nin F-35 projesine dönüşünün S-400 sorununun çözümüyle mümkün olacağını söylemektedir. Rusya’nın S-400’leri geri alması söz konusu olmayacağına göre bu sorun nasıl çözülecektir? Bence ABD böyle bir koşul ileri sürmüşse, ilerleyen süreçte bir çözüm bulunacaktır. Belki de bugüne kadar bir çözüm bulunmuştur. Bazı çevreler milyarlarca dolar verip satın aldığımız S-400’lerin Azerbaycan’a hibe edileceğinden söz etmektedir. Zamanla durum daha iyi anlaşılacaktır.

Ülkemizde “yerli ve milli” kavramı her vesileyle dile getirilmektedir. Özellikle savunma sanayinde yerlilik ve millilik gerçekten de çok önemlidir. Bunun lafta kalmaması için öncelikle zihniyetlerin, bakış açısının yerli ve milli olması gerekmektedir. Dünyanın 5’nci nesil savaş uçaklarının üretimine yöneldiği, uluslararası ilişkilerin her geçen gün daha da gerginleştiği, ülkemizin bir ateş çemberi içinde olduğu böyle bir dönemde; ABD’li Locheed Martin’in elinde kalan ve bölgede ülkemizin hava üstünlüğüne katkısı olmayacak 4’ncü nesil savaş uçağı ve bunun elde kalan parçalarına talip olmak ne derece isabetlidir çok iyi değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim.