Gözlem Gazetesinde Anadolu’da madenciliğin günümüze değin tarihi gelişimi ayrıntılı olarak yayınlanmıştı. 13 Şubat 2024’de TBMM gündeminde maden kanununda değişiklik tekliflerinin görüşülmesi Erzincan İliç attın madeninde meydana gelen heyelan nedeniyle ertendi. İsabetli oldu zira özellikle son yıllarda yapılan toplam 25 değişiklikle hem yasanın hem de uygulamaları gerçekleştirecek teşkilatın günümüz şartlarına göre ele alınması gerekiyordu.
Madenlerimiz gerek afetlerle gerekse ekonomik varlık olarak sık sık gündeme gelmektedir. Bunun temel nedeni bir ülkenin kalkınmasında başvuracağı öz kaynaklardan biri olmasıdır. Bu varlıklar; yeraltı servetleri, yerüstü zenginlikleriyle bu zenginlikleri işleyerek katma değeri yaratacak milletin emek ve beyin gücüdür.
Yeraltı servetlerimiz olan madenler ve petrol farklı tarihlerde ekonomik krizden çıkış için çözümü olarak görülmüştür.
1854 tarihinden itibaren Osmanlı imparatorluğunun dış borçlanması, ilerleyen yıllarda yeraltı servetlerimiz üzerinde yabancıların imtiyazlar alması ile sonuçlanmıştır. 1861 ve 1906 tarihlerinde kabul edilen Madin Nizamnameleri, 1912 tarihinden itibaren petroller üzerinde verilen imtiyazlar hep alınan borçların karşılığında ödenen diyetler olmuştur.
Bu imtiyazlar1923 Lozan Anlaşması ile geri alınmıştır. Osmanlı borçları da Duyunu Umumiye kapsamında kabul edilerek ödenmeye başlanmıştır. 1934 yılından itibaren madenlerin taşkömürü şirketlerinin hisse senetleri satın alınarak devletin uhdesine geçmiştir. 1935 yılında MTA Enstitüsü ve Etibank kuruluşu ile yeraltı servetleri üzerinde önemli ölçüde devletin kontrolü tesis edilmiştir.
1954 yılında 1854 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun aldığı dış borçların son taksitinin ödenmiş olması olumlu görülürken, 1946’dan itibaren aldığımız yeni dış borçların geri ödenme vadeleri gelmiştir. Alınan borçlar üretim yerine hizmet sektöründe kullanılmış, ülke ekonomik krize girmiştir. Borcumuzu ödemek için, madenlerimizi özel sektöre ve yabancı ortaklıkların işletmesine izin verecek olan kanunun çıkartılması çözüm olarak görülmüştür.3 Mart 1954 tarihli 6309 sayılı maden kanunun çıkartılmıştır.
Ekonomik krizler ülkeyi 1960 ve 1980 ihtilallerine taşımış, her iki ihtilal sonrası hazırlanan 1961 ve 1982 anayasalarında;“Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” Hükmü ile yeraltı servetlerimiz güvence altına alınmak istenmiştir.
1985 tarihinde 3213 sayılı kanun kabul edilmiş, madencilik faaliyetlerinin artırılması amaçlanmıştır. Bu kanunda yapılan yıllara sari değişiklikler; 2000 yılına kadar geçen 15 yılda sadece 2 değişiklik yapılmış iken izleyen 15 yılda 2016 yılına kadar 10 ve daha sonra 2021 yılına kadar geçen 5 yılda 13 değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler kanun, KHK ve Anayasa Mahkemesi iptalleri ile gerçekleşmiştir. Bazı maddeleri 3 defa değişmiştir. Bir kanun bu kadar kısa sürede neden sık sık değiştirilir?
Bu değişikliklere rağmen sorun bitmemiştir. Rantın olduğu yerde her değişiklik yeni sorunları beraberinde getirmiştir. Bunun temel nedeni kanunun temel ilkeleri belirlemesi gerekirken uygulamalarla ilgili ayrıntıların yönetmenlikler ve genelgelerle düzenlenme yerine kanunda değişikliklere gidilmiş olmasıdır.
3213 sayılı kanunun uygulanmasında maden polis teşkilatı ve taşra birimleri ön görülmüş olmasına karşın denetim görevi yapacak olan bu birimler günümüze değin gerçekleştirilememiştir.
Üretimlerin denetimi özellikle altın işletmelerinde gündeme getirilmektedir. Osmanlı İmparatorluğunda madenlerin denetimi ve güvenliği maden emini tarafından sağlanıyordu. Üretimi ve faaliyetlerin kurallar içinde yürütüldüğünü devlet adına takip edecek olan taşra teşkilatı son yıllarda sıkça yaşadığımız felaketlerin önüne geçecektir. Ayrıca suistimal iddialarının da önüne geçecektir.
Zararlı atıkların neden olabileceği etkiler yanı sıra madenin terk edilmesinden sonra ortaya çıkabilecek zarar ve ziyanın önüne geçilmesi gerekmektedir. Özellikle altın üretiminde kullanılan siyanürlü havuzlarda şirketin madenden ayrılması sonrası da sorumlulukları devam etmelidir. Bunun için atıkların nötralizasyon ömrü boyunca geçerli olacak reasürans güvenceleri alınmalıdır.
Daha önce iki adet madencilik şurası cumhurbaşkanlarının himayesinde düzenlenmiştir. Yeraltı servetlerimizle ilgili konuların ele alınacağı ve çözüm önerilerinin tartışılacağı 3. Madencilik Şurası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın da destekleri ile gündeme gelmişti. Bu konuda Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı tarafından çalışmalar başlatılmış olmasına rağmen şuranın hukuki alt yapısı maalesef günümüze kadar gerçekleştirilememiştir.
Ülke kalkınmasında yeraltı servetlerimizi ülke yararına aktive etmek istiyorsak, yaşanan felaketlerin önüne geçmek istiyorsak 3. Madencilik Şurası ile ilgili start Cumhur Başkanlığı tarafından bir an önce verilmeli ve çalışmalar başlamalıdır.