İmparatorluk başkentlerinin çoğu sırlarını içlerinde saklar. Bu sırlar bazen bir heykel, resim, bir bina, ibadet yeri olarak karşımıza çıkar. İmparatorluk başkentleri İstanbul (Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları), Londra ( İngiltere İmparatorluğu) Paris (Fransa İmparatorluğu) ve Moskova (Rus Çarlığı). Krallıkları saymıyorum. İstanbul hem konumu ile hem tarihi zenginlikleri ile diğerlerinin önünde gelen bir şehir. Tabii o tarihi güzellikleri ortadan yok eder veya hunharca tahrip edersek bu gidişle ondan da birşey kalmayacak. Osmanlının 300 yıl boyunca kurucusundan dolayı Konstantiniyye diye adlandırdığı İstanbul’a Yeni Roma diyenler de var. Rum (Roma) Ortodoks Kilisesi İstanbul’u Yeni Roma olarak tanımlar. İkinci Roma denilirse Moskova da kendisini Çarın bir Bizans prensesi ile yaptığı evlilik nedeniyle Üçüncü Roma olarak adlandırmaması için.
Sırlarını en çok sergileyen şehir ise Roma’dır. Roma’nın tarihi merkezi, kahve içerek parklarda dinlenerek dört saatte yürüyerek gezilebilir. Tarihi meydanlar birbirine çok yakındır. Örneğin Pantheon Meydanından 400 metre mesafede Navona Meydanı oradan da Campo di Fiori denilen Çiçek Tarlası Meydanına varırsınız. Çiçek Tarlası Meydanının açıldığı diğer bir meydan ise Napolyon’un İtalya’nın bir kısmını ve Roma’yı işgali sırasında kalmak için yaptırdığı bugün İtalya nezdindeki Fransız Büyükelçiliği binası Farnese Sarayı bulunmakta. Bu saray meydana da adını vermiş.
Bu meydanların içinde en kasvetlisi, kilise veya şapel ( Kilisenin küçüğü bizdeki mescit benzeri) bulunmayan Campo di Fiori. Bu meydana canlılık veren her sabah açılan ve öğle saatlerinde kapanan meyve, sebze pazarı. Meydanın orta yerinde siyah bir metalden yapılan elinde bir kitap bulunan rahip kıyafetli devasa bir erkek heykeli. Üzerindeki yazıda “Ateşte yakıldığı bu yerde istediği kuşaklardan Bruno’ya” yazısı var. Heykel bu Meydana 1887’de konulmuş. İtalya’da hemen her meydanda Rönesans döneminde inşa edilen bu kiliselerde hem dua edilip aynı zamanda gezilebiliyor. Bu kiliselerin bazılarında Caravaggio resimlerini Rönesans dönemi heykellerini görmek mümkün. Caravaggio resimlerini (San Luigi de Francesi ve Santa Maria del Popolo Kiliseleri) görmek için kutuya bir Avro atmanız gerekiyor.
Rus muhalefet lideri Alexei Navalny’nin Kuzey Kutbunda bir hapishanede artık öldürüldüğünün kesinleştiği batı basınında (New York Times, Financial Times, Le Monde) yer aldı. Tek kişilik dar hücresinde her sabah 05’de yatağı toplanan sadece bir masanın kaldığı, verilen az bir gıda ile yaşamaya çalışırken “hayatını kaybeden” 47 yaşındaki Navalny’nin tek isteği “Özgür bir Rusya için geleceğe doğru” planlar yapmaktı. Navalny’nin kısa yaşamını düşünürken Çiçek Tarlası Meydanındaki bu karanlık ve esrarlı Giordano Bruno’nun benzer hayatı aklıma geldi. Okudukça ve araştırdıkça bu karanlık görünümlü insana saygım arttı.
Giordano Bruno, 1548’de Napoli’ye yakın Vezüv yanardağına bakan Nola isimli küçük bir kasabada varlıklı bir ailede dünyaya gelmiş. Teolojiye ilgisi nedeni ile Domeniken Tarikatına girerek rahip olmuş. Felsefe, astronomiye olan ilgisi nedeniyle Hristiyanlığı, gezegen sistemini sorgulamaya başlamış. Aslında heykeli kadar soğuk bir kişiliğe sahip olmadığı resimlerinden anlaşılıyor. Muzip bakışlı bir insan. Resimlerini sosyal medyadan bulmak mümkün.
Hristiyanlığın temel ilkesi olan Üçlü Kutsiyeti( Baba, Oğul ve Kutsal Ruh), Meryem’in 8 -25 Aralık gibi kısa bir sürede hamile kalıp Hz. İsa’yı doğurmasını sorguladığı için Vatikan’ın Engizisyon yargılamasından kaçarak Cenevre, Berlin, Paris ve Londra’ya gitmiş. Bruno, evren konusunda da görüşlerini cesurca açıklamış. “Tanrı iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrıyı kullanırlar” Günümüz için de geçerliliği olan bir söz. Diktatörlükle yönetilen Arap ülkelerinde olduğu gibi din siyasete alet ediliyor. Bruno’nun Polonyalı Kopernik’ten ve Avrupa’da Averroes olarak bilinen Kordobalı İbn-i Rüşt’den etkilendiği ifade edilir. Evren sonsuzdur. Tanrının sonsuzluğunu evrenin sonsuzluğu yansıtır gibi düşünceleri ve Hristiyanlığı eleştirileri Kiliseyi kızdırmıştır.
Çok sayıda eser de bırakmıştır: Sonsuz evren ve dünyalar üzerine (L’infinito universo et mundi 1585), Kandilci olarak çevirebileceğim İl Candelaio 1582, Hafıza sanatı ( The Art of Memory), Neden, ilke ve birlik üzerine, Yiğitçe Öfkeler üzerine gibi eserlerinin yanı sıra sözleri ile de ünlü bir bilim adamı olmuş. Eserlerinin büyük bir kısmı İngilizce ve Fransızca yazılı olup sonradan İtalyancaya çevrilmiştir. Eserleri Türkiye’de de yayınlanmıştır.
Fransa Kralı III: Henry tarafından korunmuş Kraliçe I. Elizabeth’in yakın çevresine girmiştir. Oxford’da dersler vermiştir. Venedik’den davet alınca oraya gider ve onu sonunda Roma’ya kaçırırlar. Yedi yıl süren engizisyon davasından sonra 1600’de yüzüne demir bir maske geçirilerek bugünkü Çiçek Tarlası Meydanında yakılır. Giordano Bruno bilim için verilen ilk şehit (martyr) sayılır.
Dünyadaki ilk Bruno uzmanı bu konuda yıllarca araştırma yapan Dorothea W. Singer isimli bir İngilizdir. Bruno: Hayatı ve Düşünceleri isimli kitabının ilk baskısı, 1950’de Schuman yayınları tarafından yapılmıştır. Bruno üzerine çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunun nedenlerinin başında İtalyan yeniden uyanışını (Risorgimento) etkilemesi, İtalyan milliyetçiliği ve bilincinin gelişmesine olan katkılarıdır. Nitekim İtalyan birliği 1861’de kurulabilmiştir. Bruno’dan etkilenenler de çok. Otto Kern, Hegel gibi düşünürler en başta gelenler.
Kilise Galile’yi öldürmemiş ama ev hapsinde tutmuştur. Bunda Galile’nin rahip olmamasının etkisi olduğunu düşünürüm.
Bugün Giordano Bruno’nun heykeli liberallerin, yeşillerin ve bilim adamlarının çelenk bıraktıkları bir anıt haline gelmiştir. Bir seferinde AB’nde görevli Emma Bonino’nun beraberindeki heyetle bir çelenk bıraktığını görmüştüm.
Papa II. John Paul, 31 Ekim 1992’de Galileo için özür dilemiş Mart 2000’de ise Bruno’nun öldürülmesi konusunda ” çok üzücü bir dönem” diyerek üstü kapalı da olsa üzüntüsünü ifade etmiştir.
Aydaki bir kratere Giordano Bruno Krateri ismi verilmiştir. Onu öldürenlerin isimleri bilinmiyor ama G.Bruno Vakfı, İtalyan opera yazarı Francesco Filidei’nin Bruno isimli operası (Eylül 2015’de Portekiz’de sahnelenmiş), Sidney’deki kendi adına kurulan bir radyo istasyonunda, 2008’de Berlin Potsdamer Meydanına dikilen heykeli ile yaşamakta, yaşatılmakta.
Giordano Bruno, gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince diğerleri de yanlış gider demiş. 31 Mart yerel seçimlerinde bu sefer düğmeleri doğru ilikleyelim derim.
28 Şubat 2015’de kaybettiğimiz ve bence Nobel ödülünün Türkiye’deki esas sahibi olması gereken Yaşar Kemal’e de zulüm yapılmadı mı? Ölüm yıldönümünde ruhu şad olsun.
Ezenlere karşı verdikleri mücadelelerde ölen ve gördükleri işkencelere karşın düşüncelerinden vazgeçmeyen her dinden ve ırktan tüm Giordano Bruno’lara selam olsun.