Şubat ayı enflasyon rakamları belli oldu. TÜFE aylık %4.53 yıllık %67.07 oranında arttı. On iki aylık ortalama enflasyon %55.91 oldu. ÜFE ise yıllık bazda %44.2 seviyesinden %47.3’e yükseldi. İki aylık enflasyon %11.50 oldu. Çekirdek enflasyon %58.9 oranında. Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Şimşek “Önceliklerinin enflasyonla mücadele olduğunu vurgularken enflasyonu yükseltecek adımlar atmayacaklarını, yeni bir vergi veya oran artışına gitmeyeceklerini, politika faizinin yıllık bileşiğinin %56’lara denk geldiğini, mevduat faizinin ise % 50’ler seviyesine ulaştığını belirterek TL’yi destekleyen bir politika setinin mevcut olduğunu” ifade etti. Enflasyonla mücadele gerçekten sabır ve fedakârlık gerektiren çok zorlu bir süreç.
Bu defa yaşadığımız enflasyonist süreç çok farklı. Gıda enflasyonu, hizmet enflasyonu çok katı. Ataletleri güçlü. Döviz rezervi problemleri nedeniyle döviz kurunun enflasyona geçişkenliği artıyor. Hedef enflasyonun üzerindeki ücret artışları maliyet ve talep kanalı ile yılbaşından itibaren fiyat artışlarına yol açıyor. Geçmişe endeksleme hem beklentileri hem fiyatlamaları bozduğundan harcama eğilimi artışı durmuyor. (Tüketim malları ithalatı yıllık bazda Ocak ayında %13.6, Şubat ayında %30,6 arttı. Kredi kartı harcamaları son iki ayda %109-136 oranında yükseldi. Türkiye %67.07 enflasyon oranıyla Avrupa’nın zirvesinde dünyada ise Arjantin Lübnan Suriye ve Venezuela’dan sonra 5. Sırada. İzlenen ekonomi programının yönü doğru (dış ticaret açığı geriliyor. Altın ithalatı azalıyor. İmalat sanayisinin PMI %50’nin üzerinde çıktı.) olmakla birlikte daha önce defalarca dile getirdiğimiz gibi izlenen para politikasında asıl sorun, mevduat faizinin yeterince yüksek olmaması, negatif reel faizin hala devam etmesi. Faiz artışı yerine yan yollara saparak sadece parasal sıkılaştırma (zorunlu karşılık arttırımları, kredi büyümesini azaltma gibi) önlemleriyle sonuç almaya çalışmak yeterli olmuyor. Son olarak Merkez Bankası kredi büyümesi %2’yi geçen bankalara zorunlu karşılık uygulaması getirdi.
Tekrar vurgulayalım ki makro ihtiyati araçlar politika faizinin yerine geçmez. “Güven” unsuru tam anlamıyla sağlanamadı. Hala U-dönüş şüpheleri mevcut. Sadece mali disiplin ve kredileri kısmakla uğraşılırken parasal büyüme ve paranın dolanım hızındaki artış hem harcamaları ve hem de döviz kuruna talep yaratarak enflasyonist baskıları yükseltiyor. Dolaşımdaki para son dönemde arttı. Bu veriler ışığında politika faizi arttırmadaki her gecikme enflasyonist beklentileri güçlendirecektir. İktisadi faaliyette daha sert bir yavaşlamaya ihtiyaç var. Sanırım seçim sonrası bunu göreceğiz.
IMF ekonomistleri 1970’lerden bu yana 56 ülkede yaşanan yüzün üzerinde enflasyon şokunu inceleyerek “100 Enflasyon Şoku: 7 Stilize Gerçek” başlıklı bir çalışma yapmışlar. (Servet Yıldırım, 9 Ekim 1923 tarihli Ekonomim)
Bunları sırayla özetleyelim;
- Enflasyon “süreklilik” arz eden bir olgudur. Nedeni ortadan kalksa bile tekrar öncesine dönmesi bazen 1 yıl, bazen 5 yıl bile alabilir.
- Uzun süren enflasyonist dönemlerden sonra ilk yıllarda düşürülmesi başarılırsa bile hemen “erken kutlamalar” ile genişleyici para politikalarına ve bütçe açıklarına geçilmesi problemin çözümünü hem zamana yayıyor hem de maliyetini arttırıyor.
- Enflasyonu yenen ülkelerin hemen tümünde “para politikaları daha sıkıydı.” Faiz artırımında isteksiz davranmıyorlar ve gecikmiyorlardı.
- Başarılı olan ülkelerin bir kısmında da faizler “uzun süre yüksek tutulmuş” ve buna ek hükümler “kısıtlayıcı mali politikalar” uygulamışlardı.
- Enflasyonu çözen ülkelerde “dövizde değer kaybı sınırlı” (Bunu da yüksek faizle yapabildiler)
- Enflasyon problemini çözümünde başarılı olan ülkelerin büyük bir bölümünde “nominal ücret artışları daha düşüktü.”
- Enflasyonu yenen ülkelerde bu sorunu çözemeyen ülkelere göre “daha düşük büyüme ve daha yüksek işsizlik”olmadı.
Çalışmanın özeti enflasyonla mücadelede sabır, kararlılık, tutarlılık, kamuoyu desteği, toplum uzlaşısı, iletişim, inandırıcılık, işleyen bir piyasa ve duyarlılık gerekiyor.
Sıkı para politikası, geçmişe endekslenmeyen nominal ücret artışları (ülkemizdeki son derece bozuk gelir dağılımı nedeniyle bu kesimi maliye politikaları ile desteklemeyi göz ardı etmeden) ve para değerinin korunmasında başarılı olmak gerekiyor. 128 milyar dolar rezerv kaybını ve yaklaşık (-)46 milyar dolarlık swaplar hariç negatif rezervlerimizi hatırlayacak olursak işimizin ne kadar zor, ne kadar uzun süreli ve ne kadar maliyetli olduğunu anlayabiliriz.