Dünyada ilk defa Fransa’dan tarihe geçecek bir adım atıldı. 4 Mart Pazartesi günü kürtajın anayasal bir hak olmasını öngören tasarı parlamentoda onaylanarak yasalaştı. Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere kürtaj hakkının kullanılmasının engellerle karşılaştığı pek çok ülkenin aksine Fransa kürtaj hakkını anayasal güvence altına alan ilk ülke oldu.
Tasarı, parlamentonun iki kanadının da katıldığı Versailles Sarayı’ndaki oylamada 72’ye karşı 780 oyla ezici bir çoğunlukla kabul edildi.
Başbakan Gabriel Attal saraya 1974 yılında Fransa’da kürtajı yasallaştıran yasayı çıkaran Simone Veil’in oğlu Jean Veil’le girdi. Kürsüden yaptığı konuşmasına, tecavüz sonrası hamile kalan genç bir kadının kürtaj hakkını savunduğu bir davadaki sözlerini tekrarlayarak başladı.”Bedenleri acı çeken tüm kadınlara karşı manevi bir borcumuz var. Bugün atabileceğimiz temel bir adımdır. Tarihe geçecek bir adım. Her şeyi bizden önce yapılanlara borçluyuz. Uzun soluklu bir mücadeleyi zaferle sonuçlandırdık. Bugün Simone Veil’e ikinci bir zafer veriyoruz ” Bütün Milletvekilleri bu konuşmayı ve yasayı ayağa kalkarak dakikalarca alkışladı.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu tarihi adımı, Kürtaj hakkının anayasal hak kapsamına alınmasını “evrensel bir mesaj ve Fransız gururu” olarak nitelendirdi. Ajans FP’nin aktardığına göre, yeni yasanın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Paris’te özel bir törenle kutlanması planlanıyor.
Tasarının kabul edilmesinin ardından başkent Paris’teki ünlü Eyfel Kulesi kutlama amacıyla ışıklandırıldı ve üzerine “Benim Bedenim Benim Kararım” ifadeleri yansıtıldı. Halk coşkuyla turistlerin de uğrak noktası olan Trocadero meydanında dev ekrandan Versailles‘daki toplantıyı canlı izledi.
Etkinliği Paris Belediye binası ile başlatan Kadın Vakfı “Bu dünyanın her yerindeki kadınlara gönderdiğimiz çok güçlü bir mesaj” derken gülümsüyordu. Meksika, İtalya, Güney Kore… Dünyanın dört bir yanındaki dev ekranda kürtaj yanlısı gösterilerin görüntüleri parlarken, konuşmacılar hep bir ağızdan France Gall’in bireysel direniş marşı Rèsiste’i söylüyordu…
Ülkemizde 8 Mart Dünya Kadınlar gününü büyük kalabalıklarla, dev ekranlı büyük meydanlarda, direniş marşlarıyla değil, ancak kapalı salonlarda yeknesak konuşmalarla kutlamaya çalıştığımız bu günlerde, Fransa’nın bu Anayasa reformundan büyük memnuniyet duyuyor, umutlanıyoruz.Onlar adına seviniyoruz..
Yukarda da anlatmaya çalıştığım gibi Başbakan Gabriel Attal’ın genel kurul salonunda gerçekleştirdiği dokunaklı konuşması, uzun alkışlarla bölünmüş yine uzun alkışlarla sona ermişti… Ne büyük gurur… Merdiven altı kürtajın ülkedeki kadınların hayatlarında ve bedenlerinde yol açtığı acıları pek çok ayrıntıyla ve alışılmadık netlikle hatırlatan bir konuşmaydı. … Demokratik gerileme dönemlerinde ilk baltalanan hep kadın hakları olur. Bizdeki İstanbul Sözleşmesinin kaldırıldığı gibi… Kadınların güvencesi olan laiklik karşıtı söylemlerin siyasete hakim olması gibi…
Attal’a göre: “ABD gibi, Macaristan, Polonya gibi ülkelerde sağcı akım yükseldikçe yaşanan tam olarak bu… Söz konusu kadın hakları olduğunda taviz vermemeliyiz. Anayasa reformu, geçmişe dönmeyeceğimizin, kadınların dökülen gözyaşı ve kanlarını unutmayacağımızın garantörüdür.”
ABD Yüksek Mahkemesinin kürtajı tüm eyaletlerde anayasal hak haline getiren yaklaşık 50 yıllık emsal kararı bozmasından sonra tüm dünyada gözler kadın haklarının önündeki yasal ve yasadışı engellere dönmüştü.
Türkiye’de 2827 No’lu Nüfus Planlaması yasası, 12 Eylül darbesinin ardından 1983 yılında yürürlüğe girmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kürtaj hakkı üzerinde var olan kuşatmayı kaldırarak serbest bırakmıştır. Yasa 10 haftaya kadar olan gebeliklerin isteğe bağlı olarak sonlandırılmasına izin veriyor. Kürtaj için bir kadın evli ise eşinin, 18 yaşın altında ise ebeveyn rızası gerekiyor.
Yasalara göre bu böyledir ama fiiliyatta neredeyse yasakmış gibi bir durumla karşılaşılıyor Kadınların bedava ve güvenli kürtaj hakkına erişimi devlet hastanelerinde engellerle karşılaşıyor… Pek çok kadın hastanelerden geri çevrildiğini anlatıyor. Bu günlerde ekonomiye ve sosyal yaşama hakim olan daralma, bunaltıcı hava nedeniyle pek fazla tekrarlanmasa da fırsat vermese de siyasete hakim olan “üç çocuk” ve ” kürtaj cinayettir” gibi popülist söylemler sağlık kuruluşlarını ve yönetimlerini de etki altında bırakıyor. Sonuçta dar gelirli kadınlar özel hastanelerin yüksek fiyatlarını karşılayamadığı için sorunu merdiven altı tedbirlerle çözmeye mecbur kalıyor. Kadınların sağlığı hala tehlike altında kalmaya devam ediyor.
Umarım seneye 8 Mart Dünya Kadınlar gününde yazacağım yazıya, Fransa’dan değil, Türkiye Büyük Meclisi’nden kadınlar lehine çıkacak “Evrensel bir mesajla Türkiye Gururu” ile başlarım…
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamak için değil, Kadınların da eşit haklara sahip vatandaşlar olduklarını, kendi bedenleri ve kaderleri ile ilgili karar verme hakları olduğunu hatırlamamız için vardır. Unutmayalım.