Yetkin mühendislik, yetkin mimarlık ve felaketler

Son zamanlarda yaşadığımız afetlerin nedeni sorgulandığında liyakat ve yetkinlik gündeme geliyor. Yüz yıl önce kalkınma ve yeniden yapılanma mücadelesi veren Türkiye’de tartışılmayan bu nitelikler, neden bugün tartışılır oldu?

Cumhuriyetin ilk yılları gerek imalat gerekse inşaat ve hizmet sektöründe ahilik sistemi içinde yetişmiş esnaf ve ustalar ön planda görev alıyorlardı. Bu ustaların mesleki yetenekleri, ahlaki davranışları ahilik kurumu tarafından denetleniyordu. Ahilik kuruluşlarının yerini cumhuriyet yıllarında meslek kuruluşu ve dernekler aldı. Kalfalık, ustalık belgeleri bu dernekler tarafından sınavla veriliyor, iş yerlerinin sınıfları dernek organları tarafından belirleniyor, ürün ve hizmetlerle ilgili ücretleri de bu dernekler tarafından ilan ediliyordu. Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) aktif olarak çalışmaktadır. Farklı meslek dallarında farklı seviyelerde yeterlilik kriterleri belirlenmiştir. Ancak yeterlilik belgesi olmayan elemanların çalıştırılmasını devletin yeterince denetlememesi, Yetenekli elemanların belge sahibi olmalarını anlamsız kılmaktadır. Toplum servis için çağırdığı ustalardan yeterlilik belgesi sorma alışkanlığına sahip değildir. Gelen servis elemanları da maalesef yeterlilik belgelerini gösterme kültürüne sahip değiller. Bu sorunu aşmak için MYK toplumu bilgilendirici görsel ve yazılı yayın organlarından yararlanmalıdır. Eğitim kurumlarında MYK konusunda gençleri bilgilendirici etkinlikler düzenlemelidir.

Yurt dışına ihraç ettiğimiz ustalar ve sonraki yıllarda kalfalar Türkiye’de ciddi bir yetişmiş yetenekli eleman kaybına neden olmuştur. Bu durum “Giderlerse gitsinler!”yaklaşımının tersine onları ülkede tutmamız gerektiğinin somut göstergesi olmuştur. Sanatkâr ve beyin göçünü onlara layık oldukları değeri vererek durdurmalıyız.

Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkede mühendis ve mimar sınırlı sayıda vardı. Mühendislik ihtisas alanları günümüzdeki kadar ayrılmamıştı. Mühendis ve mimarlar her konuda kendisini yetiştirmek zorunda kalıyorlardı. O günkü ekonomik zorluklara rağmen Türkiye, mühendislik ve farklı disiplinlerde lisans ve doktora eğitilmeleri için yurt dışına öğrenciler gönderme başarısını gösterebilmişti.

Yeni kadrolar yetiştirmek zaman alıyordu. Oysa ülkenin bir an önce kalkınması gelişmiş ülkelerin seviyesine gelmesi hedefleniyordu. Almanya’nın despot ırkçı politikaları sanayi devrimini yakalamak gayreti içinde olan Türkiye’ye can suyu oldu. Almanya’da uygulanan baskılardan kaçan mühendis ve bilim insanlarına genç Türkiye Cumhuriyeti kucak açarak önemli bir adım attı. Bu değerli insanlara eğitim kurumlarında ve devlet bünyesinde faaliyet gösteren araştırma ve üretim birimlerinde görev verildi. Mustafa Kemal Atatürk ve ekibinin başarı ile uyguladığı bu beyin ithalatını 1991-1992 yıllarında SSCB dağılırken maalesef uygulayamadık. Tam aksine vasıfsız sığınmacıların işgaline uğradık.

Yurt dışından başarı ile dönen gençler, orada gözlemledikleri meslek kuruluşlarının yapılanma modelini de Türkiye’ye getirmek istediler. Cumhuriyetten sonra ilk örgütlenmeler Mayıs 1926 yılında kurulan Türk Mühendisler Birliği ve Türk Yüksek Mühendisler Birliği adı altında gerçekleşmiştir. Meslek kuruluşlarını1927 tarihinde kurulan Türk Yüksek Mimarlar Birliği izlemiştir. Türkiye Jeoloji Kurumu (1946) Türk Tabipler Birliği (1953)kurulmuştur. 1954 yılında TMMOB kanunla kurulunca 1954 ve izleyen yıllarda birçok mühendislik odalarının da kuruluşu gerçekleşmiştir.

 Bu kuruluşlar meslek etiği yetkinliği konularında çalışmalar yaptılar. Kuruluş gayeleri; meslektaşlarının özlük haklarını savunmak, mesleki etik kurallara tüm üyelerinin uymasını sağlamak, meslek içi eğitimler yapmak, güncel gelişmelerden üyelerini haberdar etmekti. Ancak ileriki yıllarda oda, sendika ve mesleki dernekler siyasallaştırıldılar. Daha sonra da hükümetler bu kuruluşların yetkilerini ve mali kaynaklarını kısıtlayınca yıllar içinde pasifize edilmişlerdir. Oysa gelişmiş ülkelerde mühendis ve mimarların yetenekleri deneyimleri meslek kuruluşları tarafından takip edilerek verileri kamuya açık tutulmaktadır.

Özetle bir mimar mezun olur olmaz bir gökdelen projesine imza atamaz. Deneyim kazandıkça, ihtisaslaştıkça özel ve büyük projelere imza atabilmektedir. İnşaat mühendisleri ve diğer mühendislik dallarında mühendisler uzmanlıkları ile ilgili sorumluluk alabilmektedir. Her mühendis mezun olduğunda mesleği ile ilgili genel bilgileri alarak mesleğe başlar. Aldığı diploma ile pratisyen hekim gibidir. Tıp bilimlerinde olduğu gibi mühendisliklerde de farklı alt ihtisas alanları gelişmiştir. Bu ihtisası teorik olarak eğitim kurumlarında almış olsalar da gerçekleştirdiği projeler, uygulamalar, katıldığı kongre ve seminerlerle kendisini geliştirmek ve bu etkinliklere katılım belgelerini meslek kuruluşlarına vererek liyakatini kanıtlamak zorundadırlar. Mesleki kuruluşların üyeleri ile ilgili mesleki gelişimlerini kayıt altına almaları meslektaşlarının kendilerini geliştirmelerini teşvik etmektedir. Diğer ülkelerde böyle uygulanmaktadır. Bir süre ülkemizde de uygulanmış ancak daha sonra mahkeme kararı ile bu uygulama kaldırılmıştır. 

Denetçi kuruluşlarda yer alacak olan mühendislerin de tanımlanmış sürelerde fiilen mesleklerini yapmış deneyim kazanmış olmaları gerekir. Bilirkişilik müessesinde de talep eden kurumun bilirkişinin ihtisas alanına göre görev vermesi, bu kayıtlarla oluşturulacak havuzlardan seçilmesi ile daha sağlıklı tartışmasız kararlar alınabilecektir. Sağlıklı uygulamalar gerçekleşebilecektir.

Şayet felaketlerin önüne geçmek istiyor isek mesleklerde yetkinliği etkin kılmalıyız!