Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, yaşanan yerel seçim süreci, partilerin aday tespiti ve propagandaları, partilerin seçmenlere ulaşmaları ve verdikleri mesajlar, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin Türkiye raporu, Rusya’nın Türkiye’de ikinci bir nükleer santral yapacağı iddiaları konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
GÖZLEM – Yerel seçimin “son üç haftalık” sürecine girildi. Genel bir “görüş” istiyoruz sizden…
K – Bu seçimin en belirleyici yanı, 2019’daki son yerel seçimin aksine iktidara dönük muhalefetin seçimlere ittifak içinde girememesi olacak. Bunun üzerine CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel öncülüğündeki “değişimci” kanadının ve ekibinin normalde “başarılı” oldukları algısı bulunan mevcut CHP’li başkanlarının yarıya yakınını değiştirmiş olmalarının yaratacağı olası olumsuz etkiyi de eklemek gerekiyor. Buna karşın seçimlerde Cumhur İttifakı’nın ana bileşenleri AKP ve MHP yine ittifak yapıyor. Ama son genel seçimlerdeki bileşenlerinden Yeniden Refah Partisi pek çok yerde Cumhur İttifakı ile beraber hareket etmiyor. YRP’nin Cumhur’dan “çalacağı” seçmenlerin oyu, bazı önemli seçim bölgelerinde “belirleyici” olabilir. Seçimlerin diğer iki önemli belirleyicileri ise “ekonomik sıkıntı” ile seçim bölgelerindeki mevcut belediye başkanlarının son 5 yıldaki performansı olacak. Öte yandan son yerel seçimlerde de görüldüğü gibi, özellikle daha “eğitimli” seviyedeki seçmende AKP’den uzaklaşma eğilimi artıyor. Bu düşüş kendini özellikle büyükşehir belediyelerinde gösteriyor. Seçim sürecinde İstanbul, Ankara ve İzmir’de aday belirlemedeki zorlukları diğer bölgelerde de “olumsuz” etki yaratacak ve en azından sonuçları olumsuz etkileyecek gözüküyor.
GÖZLEM – AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin, İYİ Parti’nin, DEM’in, YRP’nin, ZP’nin, SP’nin, TİP’in “aday tespiti ve propaganda sürecindeki” sizce artıları ve eksileri… Bunları dikkat ederek sizden bu partilerin hepsine “10 üzerinden bir not vermenizi” istiyoruz…
K – AKP; seçimleri Genel Başkanı ve ülkenin de başındaki Tayyip Erdoğan’ın ağırlığıyla giriyor. Tek seçici ve belirleyici Erdoğan. Ancak başta ekonomi olmak üzere ülkenin problemlerini çözmedeki “yetersizliği” AKP’nin oy oranının erimesine yol açıyor. Yine de tartışmasız birinci parti. 6 veriyorum. CHP’nin “değişimci” ekip ile mevcut belediye başkanlarının yarıya yakınını değiştirmesi en önemli konu. Bence bu süreç CHP içinde çok fazla kırgın ve küskün yarattı. Ayrıca CHP yönetiminin muhalefet partileri ile geneli etkileyecek kadar fazla sayıda seçim bölgesinde işbirliği sağlayamamış olmaları bir başka eksiklikleri. CHP’de sandığa gidiş ve oy oranının düşeceğini öngörüyorum. Bugünkü yönetime 4 veriyorum. MHP ve lideri Bahçeli, AKP ve Erdoğan’ın güdümünde. Cumhur İttifakı’nda daha fazla seçim bölgesi alabilirdi. Muğla’yı önce almıştı, sonra Erdoğan, yeni buldukları aday nedeniyle Bahçeli’yi ikna etmiş olsa gerek ki geri verdi. Bahçeli özellikle Erdoğan’ı İzmir’i MHP’ye bırakma konusunda ikna edebilseydi, İzmir’de beklenmedik bir başarı elde edebilirlerdi. Sonuçta işi oluruna bıraktılar. 5 veriyorum. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in genel seçim travması sonrası, yerel seçimlere muhalefet ile “kendi özgül ağırlıklarını tartmak amacıyla” değil ittifak, işbirliği bile yapmadan girmesi çok yanlış oldu. Sonuçta her seçim bölgesinde yerel seçimin tek bir kazananı olacak. Bir partinin kendi özgül ağırlığını ölçeceği seçim; yerel değil genel seçimler. Burada İyi Parti’nin görece yeni seçmeninin bana göre en azından üçte ikisi seçim bölgesinde en büyük avantajı olan muhalif adaya oy verecek. İyi Parti’nin genel seçimdeki yüzde 9,9’luk oy oranının yüzde 4’ün altına düşeceğini ve seçim sonrası Akşener’in liderliğinin tartışmaya açılacağını veya Parti’den büyük kopmalar olacağını tahmin ediyorum. İyi Parti’ye 3 veriyorum. DEM parçalı bulutlu bir seçim stratejisi izliyor. Selahattin Demirtaş’ın İstanbul hamlesini ve dolayısıyla ağırlığını kestiler. Bir taraftan İstanbul, İzmir gibi seçim bölgelerinde CHP’nin elini zayıflatmamayı ama diğer taraftan da iktidar ile büyük bir çekişmeye girmeyerek seçim sonrası kendi ajandaları için bir avantaj yakalamayı hedefliyor görüntüsündeler. 5 veriyorum. YRP Fatih Erbakan ile iktidarın Türkiye’yi kutuplaştırma ve “dincileştirme” politikaları ortaya çıkan rüzgârı tam anlamıyla arkasına alarak, daha “samimi” ve “aşırı” bir dinci politika siyasetini sahiplendi. YRP’nin oy oranı yüzde 6’yı geçmiş olabilir ancak sonuçta bu bir yerel seçim ve YRP adaylarının önemli yerlerde kazanma şansları yok denecek kadar az. Muhafazakâr seçmen sandıkta yine AKP’nin adaylarına yönelebilir. YRP’nin seçimdeki oy oranının yüzde 3’ü aşması büyük başarı olur. Ama yine de YRP’ye yürüttüğü “görünürlülük ve alternatif olma” politikaları ve bazı büyük seçim bölgelerinde “belirleyici parti” olma özelliğini sağlamaları nedeniyle 8 veriyorum. Zafer Partisi ve Genel Başkanı Ümit Özdağ tüm siyasetini Türkiye’de çok büyük bir kesimin sempatisini toplayan “sığınmacı karşıtı” politikalar üzerine oturtmuş durumda. Bu sığınmacı sorununun yerelde de tabii ki büyük bir karşılığı var. Oy oranı yüzde 2’ye yaklaşacak olsa da belediye başkanı sayısı olarak büyük bir başarı elde edebileceklerini sanmıyorum. Özdağ’ın sığınmacılık karşıtlığının ötesinde başka konuları da bu inandırıcılıkla sahiplenmesi ve bunun için uygun kadroları oluşturarak “tek adam partisi” görüntüsünden çıkabilmesi gerekiyor. 3 veriyorum. Genel Seçim sonuçları gösteriyor ki, önceki Millet İttifakı’nın muhafazakâr kesim partileri seçimlere CHP ile girerek bir “samimiyet” sorunu yaşadılar ve muhafazakâr kesimden ciddi biçimde oy alamadılar. Bu partilerin ciddi bir başarı elde etmeleri düşük ihtimal. 2 veriyorum. TİP Genel Başkanı Erkan Baş, CHP’nin aday göstermediği Gebze’den aday oldu. Ama Gebze’deki son yerel seçimleri AKP yüzde 51,8 oyla almıştı. Son yerel seçimlerde de Gebze’den Cumhur İttifakı’na yüzde 57,7 oy çıktı. Bu kesimin ne kadarı bir anda 180 derece dönüş yapabilir? Erkan Baş ve bu seçimlere İstanbul Kadıköy’den adaylığını koyan Tunceli’nin komünist Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu gibi aydınların “ayaklarının yere ciddi biçimde basmayarak sürekli kendilerinden büyük işler bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmaları” nedeniyle 4 veriyorum. Ancak unutulmamalı ki bu seçim yerel seçim, eğer genel seçim olsaydı tüm bu partiler yüzde 51’lik sistemde ciddi birer aktör olur ve geçer not alırlardı.
GÖZLEM – Ve de yukarıda analiz ettiğiniz partilerin liderlerinin, “seçmenlere ulaşma ve ikna etmedeki ‘başarı’ çizgileri” konusunda, “propaganda sürecini göz önüne alarak” görüşünüz?
K – Tayyip Erdoğan AKP’nin Genel Başkanı olarak Türkiye’nin de Cumhurbaşkanı. Neredeyse bütün devlet olanaklarını kullandığı bir düzen yarattı. Bu yerel seçimlerdeki en büyük ikna ve kazanma stratejisi, gittiği her seçim bölgesinde farklı ifadelerle ama ısrarla verdiği “Ben icraatın başındayım, bize oy vermezseniz hizmet alamazsınız” şeklindeki yaklaşımı oldu. Bu imkanlarla ve geçmiş icraatlarıyla seçmene ulaşma ve söylediğini yapacak olma konusunda ikna edici olduğu kesin. Ama mesajlarının özellikle ekonominin bu kadar bozuk olduğu bir ortamda hedefe ne kadar ulaşacak? Erdoğan AKP’nin oy oranlarını arttırmasını sağlayamayacak ama muhalefetteki dağınıklıktan dolayı belediye başkanı sayısında önceki seçime göre daha iyi sonuç elde edecek gözüküyor. Özgür Özel çevresindeki yakın çalışma ekibiyle birlikte, genel başkan olduğunda vaadettiği “birleştirici” propaganda ve seçim sürecini tamamen göz ardı ederek büyük bir “değişime” gitti. Bu değişim programının çarpıcılığı sayesinde seçmene ulaşmada bir sıkıntı olmadı. Ancak seçmeni seçimleri kazanacağına ikna etmede sıkıntı olabilir. Bence büyük risk aldı. Yürüttüğü süreç geniş kesimlerde “CHP yine başaramayacak” algısı yarattı. Seçmene kötü bir mesajla ulaşmış oldu. Devlet Bahçeli istikrarlı bir şekilde ve AKP desteğini sürdürüyor. “Emekliye seyyanen zam” çıkışında yaptığı gibi bazı önemli konularda istediğini elde etseydi daha başarılı olurdu. Bu gibi çıkışları haricinde seçmenine ulaşma konusunda büyük bir çabası yok. Meral Akşener bir inat uğruna partisini küçültecek. Kendisinin hakikaten de ciddi şekilde var olan “iktidar” olasılığını sıfırlamış veya sıfırlamaya yaklaştırmış olacak. Stratejisinin oylarını yükseltmek bir yana düşüreceği o kadar belli ki; İyi Parti seçmenin büyük bölümünü seçim bölgesinde “kazanması en olası muhalif adaya” vermeleri yönünde ikna etmiş görünüyor. DEM yönetimi kararlarının uygulanmasında ve propaganda sürecinde sadece eş başkanlar tarafından değil neredeyse bir komite ile yönetiliyor görüntüsü veriyor. Fatih Erbakan YRP’nin seçim sürecinde, AKP tarafından dışlanan ancak hâlâ etkileri olduğu anlaşılan önemli isimleri adaylaştırarak çok ciddi bir strateji oluşturdu. Millet İttifakı’nın bileşen liderleri belki Temel Karamollaoğlu biraz hariç, Ali Babacan ve hatta Ahmet Davutoğlu yerel seçimlerde yürüttükleri propaganda süreciyle “yeterince” dikkat çekmiş gözükmüyorlar. Bence çabalarını önemli yerel isimlerle kazanabilecekleri il olmasa da ilçelere yoğunlaştırabilirlerdi. Bu seçimler esas İyi Parti değil bu partiler için “ağırlıklarını ölçecekleri” ve kendilerini YRP ile karşılaştırabilecekleri bir seçim olacak. Zafer Partisi Ümit Özdağ rejim radarına sadece sığınmacı politikaları üzerinden özellikle güney bölgelerindeki faaliyetleriyle giriyor. Buna rağmen son Genel Seçimlerde Zafer Partisi’nin Hatay, Kilis, Gaziantep, Adana, Mersin gibi illerde yüzde 4 oy oranına ulaştığı bir ilçe yok. Bireysel tasarruflarda ise, TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın Kocaeli Gebze’de, TKP tarafından adaylaştırılan Fatih Mehmet Malkoç’un İstanbul Kadıköy’de alacağı sonuçlar şimdiden merak ediliyor. Bu açıdan bir heyecan yarattılar ama kazanmalarını sağlayacak seçimler yapmış ve stratejiler oluşturmuş gözükmüyorlar.
GÖZLEM – Gün geçmiyor ki, ülkemizin Batısından Doğusuna, Güneyinden Kuzeyine bir hatta birkaç yerinde 3’lü, 4’lü şiddetinden depremler oluyor. Deprem uzmanı hocalarımız bu depremlerin “7 şiddetinde bir depremlerin işareti olabileceğine” dair açıklamalar yapıyor. “Deprem önlenemeyeceğine” göre, “depreme dayanıklı bina” çaresinin ülkenin 4 bir yanında “devletin öncülüğünde, belediyelerin katkısı ile” bir “kentsel dönüşüm” planlaması ve uygulanışının şart olduğu ortada… Ama yıllardan beri, bu işbirliği ile bir büyük atak başlatılamadı, şimdi “erken seçim kampanyalarının birinci sırasında” görülüyor. Sizce seçimden sonra “ciddi şekilde” bu kampanyalarda verilen sözler tutulabilecek mi?
K – Hayır. Bir defa Kentsel Dönüşüm’ün depreme karşı ne kadar doğru bir strateji olduğu tartışmalı. Onun yerine Japonya’da gibi ülkelerde uygulanan “Yapıların Güçlendirilmesi” yöntemi, eğer mesele depreme karşı korunmaksa, daha pratik ve gerçekleştirilebilir bir uygulama olurdu. Kentsel Dönüşüm’ün hem “yeterince kârlı olmama” sorunu var. Hem de fiziksel, lojistik sorunları bulunuyor. Öte yandan yöntem bu olsa bile, kentsel dönüşüm vaadeden örneğin iktidarın İstanbul adayı Murat Kurum’un bakanlığı sürecinde bu yönde elde ettiği performans ortadayken, daha az yetkili olduğu bir makamda daha fazlasını vaat etmesi bu vaatlerin gerçekleşmeyeceğini gösteriyor. Bu örnek, iktidarın ülkenin diğer illerinde başarılı olamayacağını da ortaya koyuyor çünkü olacak olsalardı bunca yıldır olurlardı. Seçilecek muhalif belediyelere gelince, yerel seçime dönük en önemli mesajı “Ben iktidarım, bana oy vermezseniz hizmet alamazsınız” olan bir iktidarın, bu belediyelere ne ölçüde yardımcı olacağını tahmin etmek çok da zor değil.
GÖZLEM – Bu arada, gazetelere kadar da uzanan bir bildirimde Yıldız Teknik Üniversitesi Teknoparkı’nda geliştirilen EDİS Deprem Erken Uyarı Sistemi’nin depremi yerinde (fay hattı üzerinde) tespit ederek depremden etkilenebilecek bölgelere, deprem sarsıntıları ulaşmadan saniyeler, hatta dakikalar öncesinden bir uyarı gönderdiği ve can ve mal kayıplarını önlediği” ifade edildi. “Binlerce can kurtaracak böyle sistemlerin yaygın şekilde uygulanması için” devletin ve belediyelerin öncülük etmesi gerekmiyor mu?
K – Basın açıklamasına göre şirketin Türkiye Kurucu Ortağı ve Üst Yöneticisi Ali Emre Erişen sistemin ilk olarak 2022 yaşanan İzmir Depremi’ni bildirdiğini belirterek “Daha sonraki tüm depremleri tespit etmeyi ve test kullanıcılarına bildirmeyi başardık. 6 Şubat Depremi’nden sonra da deprem bölgesinde test etmeye başladık ve istasyonlarımıza ulaşan tüm artçı depremleri iletmede yüzde 100 başarıya ulaştık” diyor. İlgili kamu yöneticilerinin bu beyanların doğruluğunu tespit edip derhal sistemin Türkiye geneline yaygınlaştırılması için gerekli adımları atması gerekir.
GÖZLEM – Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Genel Müdürü Aleksey Lihaçev, Akkuyu’da inşaası sürerken ikinci bir nükleer santralin Sinop’ta inşa edilebileceğini” açıkladı. Rus haber ajansı Tass’ta yer alan habere göre, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atıfta bulunan Lihaçev, “siyasi bir karar alındığını ve ikinci nükleer santralin ayrıntılarının üzerinde çalıştıklarını” söyledi. Böyle hayati bir konuda “ana muhalefet başta” ses seda çıkmadı. Ne diyorsunuz?
K – Erdoğan’ın bu konudaki arzuları kamuoyunca önceden de biliniyor. Maalesef Sinop da sıraya girmiş durumda ve Rusya’nın Mısır’da yaptığı nükleer santral ile Mersin karşılaştırıldığında ortaya çıkan sonuca bakarak, Sinop’ta da olumsuz şartlarla anlaşma yapılabileceğini ve bu anlaşmanın kamuya açıklanmayacak bölümleri olabileceğini tahmin etmek zor değil.
GÖZLEM – Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic’in “Türkiye’de insan hakları, ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı konularındaki 14 sayfalık raporunda “ifade ve basın özgürlüğünün endişe verici düzeyde gerilediği, medyanın yüzde 90’ının hükümet kontrolünde olmasının demokratik tartışma ortamını engellediği” belirtilerek “İnsan hakları savunucuları, kadın hakları ve LGBT savunucuları giderek artan baskıyla karşılaşıyor… Ayrıca Türk hükümeti ve mahkemelerinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaması, anayasal düzeni zayıflatıyor” denildi. Raporda, “Türkiye’yi ziyaret talebinin reddedildiği de” yer aldı, görüşünüz?
K – Bu eleştirilere katılmamak mümkün değil de, Avrupa Konseyi’nin bu konuda elinde olan yaptırımları uygulamaya sokmamasından, ben Avrupa’dan bu konularda bir eylem beklemenin “saflık” olduğu kanaatini taşıyorum.
GÖZLEM – Belçika’daydınız. Belçika Liginde Anderlecht ve Club Brugge önünde hem de açık ara lider olan Royal Union Saint-Gilloise ilginç bir takım. Fenerbahçe karşısında şansı kaldı mı?
K – Fenerbahçe aldığı 3-0’lık deplasman galibiyetiyle turu neredeyse geçmiş gibi gözüküyor ama işi sıkı tutmak lazım. Çok tanınmamakla birlikte işçi sınıfının takımı USG, Belçika’nın en başarılı kulüplerinden. 1904 – 1935 arasında 11 şampiyonlukları var. 2021’de yeniden Belçika’nın en üst ligine çıktılar. Belçika’da 2019’dan beri Anderlecht’in en büyük rakibi olacağı konuşuluyordu. Oldu da. Belçika liginde Anderlecht’in 8 puan önünde lider. Ama son dönemde rüzgarı arkasına alan bu klüp beklemediği bir şekilde Fenerbahçe duvarına çarptı. Fenerbahçe bu sezon Avrupa’dan gelecek bir başarıyı Lig şampiyonluğu kadar istediğini ortaya koydu. Ali Koç ve İsmail Kartal takımın vizyonunu çok doğru bir şekilde Avrupa ile genişletmek ve bence Galatasaray ile bu alandaki farkı kapatmak istiyorlar. Fenerbahçe İlk yarıdaki başa baş oyununu ikinci yarıda kontrataklarla perçinledi. Türkiye Ligi’ndeki iddiasına rağmen Fenerbahçe’nin Avrupa’yı boşlamamış olması ve tam kadro oynaması Türkiye açısından gurur verici bir tablo.