“Üniversitelerimiz, fakülte, enstitü ve yüksekokullarıyla bilimin üretildiği ve ülkemizin geleceği olan gençlere öğretildiği kurumlardır. Bilgi çağında örgün, yaygın ve açık öğretim yöntemleriyle halkımızın genel kültür düzeyinin yükseltilmesi de, diğer eğitim-öğretim kurumlarıyla birlikte üniversitelerimizin görevidir. Bu yapıldığı ölçüde üniversitelerimiz halka açık olacaktır.”
Geçen hafta İstanbul Üniversitesi, kampüs kapılarını halka açma kararı aldı. Bu konuda İstanbul Üniversitesi Rektörlüğünce yapılan açıklama şöyle:
“Üniversitemiz, 1453’ten bu yana İstanbul’un kalbinde yer alan, bilim, sanat ve kültürün buluşma noktası olan bir kampüse sahiptir.
Bu eşsiz atmosferi daha yakından tanımak ve bilimi daha yoğun hissetmek için kampüsümüzün belirli alanlarını paydaşların karşılıklı saygı, anlayış ve özenli dikkati ile ziyarete açıyoruz. Ziyaretçilerimizin tâbi olacakları prosedürler ile ziyaretlerin karşılıklı özen, ihtimam ve Üniversitemizin bir bilim yuvası olduğu anlayışıyla gerçekleşeceğine inancımız tamdır.
Bilgi, her alanda ilerlemenin ve gelişmenin anahtarıdır. Güçlü ve yenilikçi bir toplum, bilgiye dayanan bir kültürün eseridir. Bilgi kültürü toplumun ortak çabası ve birbirini koruyup gözeterek, üzerine düşeni yaparak, bilimin yayılmasını ve aydın toplumun inşasını hızlandırır.”
Bu konuda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin 1958 mezunlarından, eski Devlet, Millî Savunma ve Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir değerlendirme yaptı:
“4.11.1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda ‘Üniversite: Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan, fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan bir yükseköğretim kurumu’ olarak tanımlanmıştır (m. 3/d). Aynı Kanun’da yükseköğretim kurumlarının başta gelen görevi, ‘Çağdaş uygarlık ve eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde, toplumun ihtiyaçları ve kalkınma planları ilke ve hedeflerine uygun ve ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayım ve danışmanlık yapmak’ olarak belirtilmiştir (m. 12/a). Yine aynı Kanun’a göre ‘Yükseköğretim kurumları, örgün, yaygın ve açık öğretim yöntemleri ile her türlü eğitim-öğretim yapabilirler.’ (m. 43/a). 2547 sayılı Kanun’un bu hükümleri, onları tekrarlayan veya benzer ifadelerle, 18.10.1982 tarihinde Kurucu Meclis’te, 7.11.1982 tarihinde halkoylamasıyla kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ‘Yükseköğretim kurumları’ kenar başlıklı 130. maddesinde üniversitelerin ‘Devlet tarafından kanunla’ ya da ‘Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre … vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tâbi yüksek-öğretim kurumları’ kurulmasını öngören hükümlerle anayasal temele dayandırılmıştır.
İstanbul Üniversitesi kampüsü ya da –eş anlamlı Türkçe karşılığıyla– yerleşke-sinin belirli alanlarının halkın ziyaretine açılması, 2547 sayılı Kanun’da öngörülen bir eğitim-öğretim etkinliği, örneğin ‘Toplumun her kesimine ve değişik alanlarda bilgi ve beceri amacı güden bir eğitim-öğretim türü’ olarak ‘yaygın eğitim’ değildir (m. 3/u.5). Dolayısıyla bu açılma, teknik anlamda bir halka açık üniversite anlamına gelmez.
İstanbul Üniversitesi, yerleşkesinin belirli alanlarını halkın ziyaretine açmakla şimdilik buralarda gezmek, dolaşmak ve banklarda oturmak olanağı sağlamıştır. Ziyaretçi vatandaşlar, böylece bilimin üretildiği, geliştirildiği ve çocuklarına öğretildiği tarihî mekânları yakından görebilecektir.
İstanbul Üniversitesi, kampüs ziyaretleri için birtakım sınırlar koymuş ve bunlara Üniversitenin ‘bir bilim yuvası olduğu anlayışıyla’ uyulacağı inancını ifade etmiştir. Basında yer alan haber ve resimlerden kimi ziyaretçilerin bu sınırların ötesine geçerek amfilere girdikleri, fotoğraf çektikleri, öğrencilerin bu hareketlere tepki gösterdikleri anlaşılıyor. İlk ziyaretlerden sonra ortaya çıkan olumsuzluklar göz önünde tutularak bir değerlendirme yapılması doğaldır. Eğer bu ziyaretler sürdürülecekse, hiçbir biçimde derslerin aksamasına yol açmadan yürütülmeli, ziyaret günleri ve saatleri buna göre ayarlanmalı, ziyaretçi gruplarına Üniversite ve binaları hakkında bilgi verecek rehberler görevlendirilmelidir.
Ayrıca bu ziyaretlerin güvenlik sorunlarına yol açabileceği dikkate alınarak, olası terör eylemlerine karşı önlem alınması da zorunludur.
Üniversitelerimiz, fakülte, enstitü ve yüksekokullarıyla bilimin üretildiği ve ülkemizin geleceği olan gençlere öğretildiği kurumlardır. Bilgi çağında örgün, yaygın ve açık öğretim yöntemleriyle halkımızın genel kültür düzeyinin yükseltilmesi de, diğer eğitim-öğretim kurumlarıyla birlikte üniversitelerimizin görevidir. Bu yapıldığı ölçüde üniversitelerimiz halka açık olacaktır.”
.