İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Prof. Dr. Naci Görür’ün katılımıyla “Deprem ve Dirençli Kentler” isimli konferans Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Konferansta konuşan Naci Görür, “Depremlerin hiçbir toleransı, seçeneği yoktur. Yapacağımız her yapıyı, yolu, tüneli, barajı, yani tüm mühendislik yapılarını yer altının dinamikleri ile uygun, barışık yapmak zorundayız. Yapmadığımız zaman yıkım olur. Biz de sonuçlarını görürüz. İnşaat mühendislerimiz, mimarlarımız, şehir plancılarımız ve kent yöneticilerimiz, her şeyden önce yerin dinamiklerini ve özelliklerini bilerek onları ihmal etmeyerek, onlarla barışık ve uyum içerisinde yapılar yapmak zorundadırlar. Bugüne kadar Türkiye’de kentlerin dönüşümü bu düşüncelerin dışında olmuştur. Gecekondu mantığıyla, göç nedeniyle, rant kaygısıyla veya siyasi nedenlerle kentlerimiz büyütülmüştür. Öyle büyütülmüştür ki yeraltı özelliklerine uygun değildir. Bu kaygılarla yapılmıştır. Bugün kentte yaptığımız hataların altında eziliyoruz. Bunu da düzeltmeye korkuyoruz. O kadar çok hata yapılmış ki… Bu işi nasıl düzeltiriz? O bizi ürkütüyor” ifadelerini kullandı.
Dirençli kentler yaratmaya bir yerden başlamak gerektiğini vurgulayan Görür, İzmir’i örnek gösterdi ve “Bundan sonraki siyasi yönetim de umarım bunu devam ettirir ve İzmir deprem dirençli kente dönüşür” dedi.
“Büyük bir depremde 50 bin kişinin ölüyorsa, o ülke tefessüh etmiştir”
Deprem dirençli kent deprem geldiği zaman depremi minimum hasarla atlatan kent demek olduğunun altını çizen Görür, “Her büyük depremde kentlerde bir takım hasarlar görülür ama bu hasarların afet boyutuna çıkması bizim hatamızdır, yaptığımız yanlıştır. Bu da bizim açımızdan utanılacak bir şeydir. Biz her büyük depremde 10 binler 50 binler veremeyiz. Aydın, bilimle yönetilen ülkelerde depremlerde bu kadar hasar olmamalıdır. Bir deprem sonucu 10 binleri 50 binleri toprağa veren bir ülkeye bakışlar hoş değildir. Ben bundan utanıyorum. Bir ülke büyük bir depremde bu kadar insanı bir gecede toprağa gömüyorsa o ülke kokuşmuş bir ülkedir, tefessüh etmiş bir ülkedir. 1 günde 50 binden fazla insanı toprağa gömüyorsanız şapkayı önünüze koyup düşüneceksiniz. Biz ne yaptık ya da yapmadık diye” ifadelerine yer verdi.
“Hepimiz suçluyuz”
6 Şubat 2023’te meydana gelen depremin gelişinin uzmanlar tarafından yıllarca dile getirildiğini hatırlatan Görür, “‘Geliyorum’ diyen bir depremdi. Ülkeyi yönetenlerin gafil avlanmaması gerekir. Bu depremin gelişi yıllarca önce söylenildi. Her fırsatta ‘Kahramanmaraş’a dikkat edin’ demekten dilimizde tüy bitti. 2020 senesinde Elazığ depreminden sonra ‘Elazığ depremi stres yükledi Maraş’a hazırlıklı olun’ dedik. Halk da umursamıyordu. Herkes hipnotize olmuş gibiydi. Kimse bir şey yapmadı. Bu felaket geldi. Hepimiz suçluyuz. Bu ülkenin insanı olarak üzerimize düşen hiçbir şeyi yapamadık. ‘Kader’ deyip geçiştiremezsiniz. Jeoloji Mühendisleri Odası depremden birkaç sene önce, Kahramanmaraş’la ilgili bir rapor yazdı. ‘Maraş’a deprem geliyor’ dedi. Bu rapor başta Cumhurbaşkanına, Meclis Başkanına, o bölgenin milletvekillerine, o bölgelerdeki valilere ve o bölgelerdeki belediye başkanlarına gönderildi. Bu ülke bir deprem ülkesi, bu deprem kentlerinde neyi yanlış yaptık diye oturup konuşulmadı. Bunlar konuşulsun liste çıkaralım sonra bundan yararlanalım hazırlığı da yok. Herkes konuşuyor bir şeyler söylüyor” şeklinde konuştu.
“Dirençli kentleri halk talep etmeli”
Kentlerin deprem dirençli yapılabilmesinin bugünkü bilimle teknoloji ile mümkün olduğunu vurgulayan Görür, “Biz depremleri durduramayız. Kentlerimizi deprem dirençli yapabiliriz. Bu mümkün. Aydın, çağdaş, insana önem verilen dünyada bu yapılmalı. Kaliforniya’da, Japonya’da, Brezilya’da, Hindistan’da, Çin’de, İtalya’da kentler dirençli. Deprem dirençli yerler bugünkü bilimle teknoloji ile yapılabilir. Bunu yapabilecek her şeyimiz var. Olmayan, siyasetin iradedir, halkın gözetim ve denetim görevidir. Eğer insanlarımız talep etmezse, siyaseti zorlamazsa siyasetçi bu işe girmez. Biz de her depremde binlerce insanımızı toprağa veririz. Bu iş böyle gitmez. Bu deprem işini halletmemiz lazım aksi halde tarihin çöplüğüne atılır gideriz” dedi.
“7 ve üzeri deprem İzmir’i felç eder”
“İzmir bir deprem kenti” diyen Görür, “İzmir’de deprem kaynağı çok ve özellikle İzmir yarımadası üzerinde çok sayıda fay var. Manisa ve Aydın çevrisinde faylar mevcut. Burada görülen her fay 7 ve üzerinde büyüklükte deprem üretebilir ve bu depremler İzmir’i felç eder” dedi. İzmir’de öncelikli olarak yapılması gereken fay analizi için çalışmanın başlatıldığını belirten Görür, “ODTÜ’deki arkadaşlarla analizler yapıyor. Fay analizi tespitinden sonra İzmir’in topografyasına bakmak gerekiyor. İzmir’de bazı yerler yüksek bazı yerler ova ya da çukur. Yüksek olan yerlerin depreme daha dayanıklı olduğuna işaret edilir. Aynı bölgede bazı yerlerin alçak olurken bazı yerlerin yüksek olması o bölgede depremlerin meydana geldiğini gösterir. Üçüncüsü ise jeolojisini incelemek. Çeşitli üniversiteler İzmir’in jeolojisini çalışmışlar. Hidrojeoloji denilen İzmir’in altındaki su rezervleri bize problem çıkaran şeylerdir. Eğer zemin altında su varsa deprem sırasında problem var demektir. Bu su akışlarının nerelerde kalınlaştıkları, nerede azaldığı ve akış yönleri önemlidir. Killi, sulu zeminler yapılan yollar, binalar ve üst yapılar depremde yıkılmaya mahkumdur. Bugün İzmir’de bunlar da yapılıyor” diye konuştu.
“Kent yönetimindeki yapılanma değiştirilmeli”
Mikrobölgeleme çalışmaları ile ilgili İzmir’de hazırlık yapıldığını belirten Görür, “Dirençli kent haline gelebilmek için kent yönetimi mikrobölgeleme esaslarına göre yapılmalı. Kent yönetimi ve kent yönetimindeki yapılanma değiştirilmeli. İzmirlileri eğiteceksin. İzmir halkı deprem direncine karşı bilgili olmadığı sürece İzmir’i deprem dirençli kent yapmazsınız. İzmirliler 30 tane kaçak kat çıkabilirler. Bunu bilinçsiz yapıyorlar hatta kaçak katları affedenleri omuzlarında taşıyorlar. Yapı stoku çok önemli ve sihirli bir kelime. Tüm siyasiler; kentsel dönüşüm adı altında yapı stokunu halledersek depreme hazırlarız sanıyorlar. Kentsel dönüşüm sanki yapı stoku ile hallolurmuş sanıyorlar. Sadece yapı stokuna yönelirsek deprem problemini gelecek nesillere ihraç etmiş oluruz. Bunun için bütün kentin bileşenlerini deprem dirençli yapmak lazım sadece bina ile olmaz” ifadesine yer verdi.
Soyer: En temel mesele, depreme dirençli kentler yaratmak
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de programın açılışında yaptığı konuşmada, İzmir’de 94 bin 773 yapının envanterini çıkardıklarını da kaydederek, “Sadece İzmir değil Türkiye’nin tüm kentlerinin en temel meselesi depreme dirençli kentler yaratmak. Bundan daha önemli bir şey olamaz. Yaşadığımız felaketler yuvamız olan şehrin afetlere karşı dirençli olmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Çünkü depremde ölmek asla kader değildir. Yaşadığımız kayıpların yegâne sebebi zamanında alınmayan önemlerdir. İzmir’de 30 Ekim depreminin hemen ardından, bir daha kimsenin yüreğine sevdiğinin acısı düşmesin ve hiç kimsenin ocağı sönmesin diye tıpkı bugün olduğu gibi yaşadığımız şehri depreme dirençli hale getirmek için el ele verdik. Bu kapsamda 14 üniversite, 25 kamu kurumu, 38 sivil toplum kuruluşu, meslek odası ve 29 belediyeden oluşan katılımcılarımızla aldığımız kararlar neticesinde Deprem Eylem Planımızı şekillendirdik. Büyük bir kararlılıkla uyguladığımız Deprem Eylem Planımız şu başlıklar üzerinde ilerledi; yapı stoku envanteri çalışmaları, depremsellik ve mikro bölge araştırmaları ve elbette kentsel dönüşüm” dedi.
İnşaat Mühendisleri Odasıyla birlikte hayata geçirilen yapı envanteri ve bina kimlik çalışmaları sayesinde İzmirlilerin yaşadıkları binalar hakkında detaylı bilgiye sahip olabilmelerini mümkün kıldıklarını aktaran Soyer, “Bu çalışmaya depremden en çok etkilenen Bayraklı ve Bornova başta olmak üzere toplanda 94 bin 773 yapının envanterini çıkardık. Diğer yandan mikro bölgeleme yöntemiyle Bayraklı, Bornova ve Konak ilçelerinde zemin çalışmalarına başladık. Kentimizdeki yapıların güvenliğini sağlayacak bu projemizi de 2024 içinde tamamlıyoruz. İzmir’le birlikte, Aydın ve Manisa’nın bir bölümünü de içine alan büyük bir alanın deprem riskini modelliyoruz. Elde edilen veriler, kentimizin afetlere karşı dirençli yapısını güçlendirmek için temel oluşturacak. İzmir’in gelecekte nereye, nasıl yapılaşması gerektiğini tespit ediyor, bu doğrultuda gerekli olan bilimsel verileri büyük bir titizlikle topluyoruz” sözlerine yer verdi.