Kalkınmanın temeli nitelikli eğitimden geçer

Toplumların orta ve uzun dönemdeki gerek sosyal gerekse ekonomik gelişme ve kalkınması, uygulanan eğitim sisteminin bir çıktısı olarak şekillenir. Sanayi uygarlığında Batı tipi toplumsal gelişme modeli daha çok maddi malların, yani sermaye mallarının arttırılmasını temel alan bir yaklaşımla gerçekleşti. Bu sürecin başını çeken İngiltere, sanayileşme girdilerinin tedariki ve çıktılarının pazarlanması için, ticareti de bu sürece ekleyip, tüm dünyayı bir sömürge imparatorluğuna dönüştürdü. Bu sömürü sistemi İngiltere’yi kalkındırdı. Külfetler sömürülen ülkelerin omzuna yüklendi. ABD de aynı yolu izledi. Önce kendi topraklarının nimetlerini kullandı. Sonradan az gelişmiş ülkeleri sömürme kervanına katıldı. Her iki ülkede de gelişmiş toplum ve ekonominin sürdürülebilirliği için eğitim sistemlerinin geliştirilmesi sonradan sürece katıldı. Almanya ve Japonya bütüncül dünya görüşleri sayesinde eğitimi, en baştan beri toplumsal ve ekonomik gelişmenin anahtarı olarak kullandılar. Bugün Çin ve Güney Kore’nin güçlü kalkınmasının temelinde yine etkin bir eğitim sistemi yatıyor.  Kaldı ki bilgi toplumu ile birlikte, toplumsal ve ekonomik gelişmenin ana girdisi artık maddi sermayeden çok, entelektüel sermaye, eğitimli insan ve bilgi oldu. Dolayısı ile günümüzde toplumsal ve ekonomik gelişmenin altın anahtarı artık nitelikli eğitim olup; nitelikli insan kaynaklarını, liyakat ve başarı kriterlerine göre, en etkin biçimde değerlendiren sistemler içinde işlevini yerine getiriyor.

Peki, bugünün Türkiye’sinde durum nedir? Bugünün Türkiye’sinin Merkezi Bütçesinden Milli Eğitime ayrılan paylar giderek azalıyor. Örneğin 2015 ve2017 yıllarında Milli Eğitimin Merkezi Bütçedeki payı yüzde 13,11 ve yüzde 13,8 dolayındadır. 2019 ve 2021 bu paylar sırası ile yüzde 11,84 ve yüzde 10,9 a geriledi. 2023 yılında da daha da azalarak yüzde 9,74’e düşmüş bulunuyor. Milli Eğitim Bütçesi içinde 2023 yılında eğitime ayrılan pay yüzde 10 dolayında azalırken; Teknik Öğretim dışında en çok pay Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne ayrılmış bulunuyor. Bu birim 2023 yılında MEB bünyesindeki 23 birimin 19’undan daha fazla olmak üzere; toplamda 41,7 milyar dolayında harcama yapmıştır. Oysa bu birim 2021 yılında 11,9 milyar ve 2022 yılında 20,6 milyar harcama yapmıştı. Kısacası yıldan yıla harcamaları yaklaşık ikiye katlanarak artıyor. Bu artışın nedenlerini Milli Eğitim Bakanının açıklamalarından okumak mümkün oluyor. Bakanlığın ÇEDES projesi ile tarikatlara ve onların uzantısı olan vakıflarla birlikte yürütülen projelerle genç beyinler, tarikat ve biat kültürü yönünde şekillendirilmek isteniyor. Zira yeni nöro-bilime göre 4-9 yaşa arası çocuklarda yaşanan nöron patlaması sürecinde kullanılan nöronlar güçlenir; diğer nöronlar budanır. Böylece bu yaşlarda beyne yerleştirilen inanç kalıpları limbik beyinde kodlanır ve yaşam boyu, orada kotlu, hazır kalıplar olarak, kalıp davranışlar şeklinde kullanılır. Bu insanların üst beyin işlevi olan düşünme, felsefe,  bilim ve yenilikçiliğe yönelme ve muhakeme yapma yetileri oluşmaz. Zira Limbik beyin memeli beyni olarak, içgüdüsel ve kalıpsal çalışır. Kalıpların dışında düşün eylemine girmez ve üst otoriteye itaat ve biat kültürü içinde, sürü davranışı gösterir. Zira duygusal ve tepkisel, içgüdüsel memeli beyin davranışı, zihinsel gelişime kapalı durumdadır. Oysa Zihinsel gelişim üst beynin, yani neo-korteksin devreye girdiği durumda gerçekleşir. Neo-korteks kullanımı eğitimle genç yaşlarda öğrenilmesi gerekir. Aksi durumda mutlaklaşmış inanç kalıplarının zihinsel önceliği, düşün süreci ağlarının gelişimini ve kullanımını baştan engeller. Bu nedenle salt tarikat ve ÇEDES eğitimi, genç beyinlere kazınan mutlak ve sorgulanamaz değer yargıları ve ilkel kalıp davranışlar düzeyinde kalırsa, zihni köleleştiren işlev görür; çocukları cehalete mahkum eder niteliktedir. Bu yüzden bu tür uygulamalar toplum ve ekonomiyi ileriye değil; orta çağ ve Orta Doğu toplumu olmaya yöneltir. Ülkemizde uygulanmak istenen bu yaklaşımlar, çocuk zihinlerinin istismar edilmesidir. En tehlikeli istismar biçimidir. Çocukların geleceğine karşı sorumsuzluk ve hatta onlara ihanet niteliğindedir.