Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, seçim öncesi kararsızların çokluğunu ortaya koyan kamuoyu araştırmaları, Erdoğan ve bakanlarının yerel seçim için AKP adaylarına destek çağrıları, bazı partilerin seçim araçları ve bürolarına yapılan saldırılar, Erdoğan’ın “son seçimim” diyerek destek istemesi, dövizde durdurulamayan yükseliş, ekonomide yaşananlar, ÇEDES Projesi kapsamında okullarda başlayan uygulamalar konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
*******
GÖZLEM – Konda Araştırma Genel Müdürü Aydın Erdem: “Mayıs 2023 seçimlerinden sonra her iki seçmenden biri parti adı belirtmeden kararsıza döndü. Muhalif seçmenler seçim başarısızlığı sonrası yaşanan tartışmalar yüzünden yaka silktiler. Erdoğan’a oy verenler de ekonominin iyi olmaması nedeniyle kararsız oldular. Şu anda yurttaşın birinci gündemi ekonomi. AKP seçmenleri ekonomi yönetiminden memnun değil. Beklediği rahatlamayı göremedi. Enflasyon artışlarından duyulan rahatsızlık oldukça yüksek seviyelerde. Son dönemde gördüğümüz siyasetten bir kopuş bir soğuma da var. Son 15 yılda toplumun eğitim, modernleşme, kadına bakış gibi konularda modernleştiğini görüyoruz. Eğitime talep artıyor. Ama diğer yandan siyasi partileri de bu haritaya koyduğumuzda siyasi parti tercih edenlerin oranı azalıyor. Toplum yönünü Batıya çevirirken, ufalan seçmen hep aynı yerde kalıyor. İnsanlar siyasetten uzaklaşıyor. Siyasi kutuplaşma insanları kolay kolay bir tarafa çekemiyor. Erdoğan oyunu muhafaza etmiş olabilir ama AKP’nin oyu muazzam azaldı” dedi. Görüşünüz?
K – Türkiye’de seçimlere katılım oranları çok yüksek. Yüzde 90’lara yaklaşan oranlar aslında gelişmiş Batı ülkeleri ile karşılaşıldığında onlardan çok daha fazla ve dolayısıyla demokrasi adına “güzel” oranlar. Bu seçimlerde özelde CHP ve genelde muhalif kesimlerdeki “ümitsizlik, bıkmışlık, hayal kırıklığı” ile kısmen de iktidar kesimindeki “ekonomik krizin tokadı”, seçimlere katılımın Mayıs ayına göre biraz daha düşük olabileceğini gösteriyor. Yine de ben bu oranların yüzde 80’in altına ineceğine inanmam. Her iki seçmenden birinin kararsız olması bir tepki sonucu olabilir ama bunların çoğu da sandığa gidecektir. CHP seçmeninin partisine tepkisi daha çok sandığa gitmeyerek olabilir. Çok daha kısıtlı olan AKP seçmenin tepkisinin ise sandıkta oyunu YRP veya MHP’ye kaydırmak olacağı anlaşılıyor. Açıkçası Erdem’in “Son 15 yılda toplumun eğitim, modernleşme, kadına bakış gibi konularda modernleştiğini görüyoruz” değerlendirmesi bana “Hangi ülkede, hatta hangi dünyada yaşıyor?” sorusunu sordurttu. Hangi toplum yüzünü batıya döndürdü? Siyasi seçmen de gayet kutuplaşmış durumda. O kadar ki iktidar ile muhalif cepheler arasındaki oy akışkanlığı, bu kadar büyük bir ekonomik krize veya “rant dağılımın yarattığı çekiciliğe” rağmen son derece azalmış durumda. 2001-2002 krizi DSP’yi yüzde 19’dan yüzde 2’ye indirmişken, kaç yıldır süren enflasyon ve onun getirdiği geçim sıkıntısı AKP’nin oylarını ancak yüzde 40’lardan 30’lara geriletmiş durumda. Akışkanlık daha çok cepheler içinde yaşanıyor. İYİ Partililer belki CHP’ye oy verecekler, AKP’liler MHP ya da YRP’ye. Evet, AKP’nin oyları “muazzam” düştü ama bu ortamda bile birinci parti konumunda. Erdoğan da öyle veya böyle cumhurbaşkanlığını korudu.
GÖZLEM – Erdoğan ve Bakanlarının “seçim sonrası emeklilere ‘konularını da açıklayarak’ çeşitli destekler verileceği” müjdelerine rağmen, “maaşlarında hayat pahalılığına uygun bir artış” bekleyen emekliler, “seçim sonuçlarını etkileyecek bir ‘destek ilgisizliği tavrı’ gösteriyor” ve ekranlara da, mikrofonlara “oy yok” anlamına gelen sözler söylüyorlar. 16 milyon emekli oy kullanacak; görüşünüz?
K – Emekli ve tutucu kesimin her şeye rağmen oylarını büyük oranda AKP ve Cumhur İttifakı’na verdiğine dönük çeşitli araştırma ve değerlendirmeler var. Ancak bıçak kemiğe dayandı. YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan’ın değerlendirmesi, başta emekliler olmak üzere iktidar cephesindeki muhafazakâr kesimin bile bu gidişattan nasıl etkilendiğini “çok isabetli” bir şekilde ortaya koyuyor. Erbakan “Her sene ‘Bu sene sonunda enflasyon düşüyor’. Hep aynı hikayeler ama enflasyonun düşeceği falan yok. Orta vadeli programda, hükümet, ‘Yıl sonunda dolar 45 lira olacak’ diyor. Doların 45 lira olduğu bir ülkede enflasyon düşer mi Allah aşkına? Bu şartlarda açlık sınırı 19 bin lirayı geçmiş. Yoksulluk sınırı 53 bin lira olmuş. Siz emekliye 10 bin lira maaş veriyorsunuz. İşçiye 17 bin lira veriyorsunuz. Halkın yüzde 85’i yoksul, yüzde 44’ü de aç” diyor. Bu şartlarda ben Erdoğan’ın bu gidişatı ve verdiği diğer seçim ödünlerinin yeterli olmayacağını görerek 31 Mart’tan önce Meclis kapalı olmasına rağmen bir yolunu bulup emeklilere bir “müjde” vermesinin ciddi olasılık olduğunu düşünüyorum.
GÖZLEM – Çeşitli partilerin seçim çadırları, araçları, yöneticileri, adayları silahlı saldırılara uğradı, seçim merkezleri basıldı, pankart kavgalarında kan aktı. “seçim gecesi” için riskli bir gidiş var. Görüşünüz?
K – Sadece o da değil. CHP’ye karşı videolu kumpasların da devreye sokulduğu anlaşılıyor. CHP’nin 2019 yılında satın aldığı İstanbul İl Binası’nın kimine göre kaporasının, kimine göre Türkiye’deki neredeyse bütün gayrimenkul satışlarında olduğu gibi gerçek değer üzerinden gösterilmeyen kısmının mal sahibine, mal sahibinin avukatının ofisinde ödenmesiyle ilgili görüntüler ortaya çıktı. Avukat tarafından şantajla para koparma maksadıyla gizli çekildiği anlaşılan görüntüler yasalara göre delil kabul edilemiyor. Ama yine de bu görüntüler Savcılıkça bir “suç unsurunun oluşup oluşmadığının anlaşılması” gerekçesiyle incelemeye alındı ve konuya ilişkin soruşturma başlatıldı. Bu soruşturmanın kolay kolay “takipsizlikle” sonuçlanmayacağı da Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Görüntülerdeki kişilerin ifadeleri alınmaya başladı. Savcılık bu paranın kaynağını elbette soracaktır, sorgulayacaktır” ifadeleriyle dolaylı olarak savcılara verdiği talimattan anlaşılıyor. Adalet Bakanlığı ve savcılık kumpas olduğu ortaya çıkan gerek Mayıs seçimlerindeki, gerekse son bir haftadaki CHP karşıtı videolar ile ilgili bir inceleme başlatmadığına göre bu tür icraatların CHP’yi yıpratmaya dönük olduğu anlaşılıyor. Bu ve bunun da ötesindeki “fiziki” müdahalelerin iktidar yanlıları tarafından yapıldığında “geçiştirileceği”, muhaliflere karşı da böyle “kumpasların” seçim sürecinde olabildiğince kullanılacağı anlaşılıyor. Eninde sonunda Türk insanının sağduyusu devreye girecektir ancak bu yerel seçimlerden sonra normal şartlarda 4 yıl daha seçim yapılmayacak olmasının ülkesinin iyiliğini düşünenleri daha fazla “karamsarlığa” yöneltmesi çok da şaşılacak bir şey olmasa gerek.
GÖZLEM – Tam bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan “Son seçimim” dedi. Adalet Bakanı başta AKP yetkilileri art arda “Anayasa’nın ilgili maddesi ortada, Meclis seçimi yenilerse, gene aday olabilir” açıklamaları yaptılar. AKP Sözcüsü Ömer Çelik, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok konuşulan ‘Bu benim son seçimim’ sözü, siyaseti bırakırım manasında bir söz değil. Liderlerin siyasi ömrüne vatandaş karar veriyor. Vatandaş, ‘Cumhurbaşkanımız hizmet etmeye devam etsin’ diyor” dedi. Siz ne diyorsunuz!
K – Cumhurbaşkanı ‘Bu son seçimim” sözlerini ilk defa kullanmadı. Bu, 2009’dan başlamak üzere, seçmenin kendisine dönük vefasından faydalanma amacıyla “Hadi son bir kez daha oy verelim” hissiyatı yaratmak için sıkça başvurduğu bir yöntem. Sözcü’den Veli Toprak’ın haberine göre 2009 ve 2012 genel seçimlerinde “son kez” oy istedi. 2012’de parti genel başkanlığına son kez aday olduğunu söyledi. 10 Aralık 2022 Samsun mitinginde “2023’de milletten kendi adımıza son kez istediğimiz destekten alacağımız güçle Türkiye Yüzyılı inşasını başlatıp bu kutlu bayrağı gençlere teslim edeceğiz” dedi. Zaten Erdoğan’ın önceki Merkez Bankası Başkanı’nı savunuşunda da görüldüğü üzere, bir konuda çok kesin bir fikir beyan ettiğinde, bu beyanının tam tersini yaptığı sıkça görülen bir durum. Bu “Bize oy vermezseniz bizden hizmet alamazsınız” noktasından “Nolur bize oy verin” noktasına kadar uzanan geniş bir ölçekte Erdoğan’ın sıklıkla kullandığı seçim taktiklerinden biri. Şaşılacak bir şey yok. Öte yandan Anayasa da çok tartışıldı. Erdoğan’ın veya iktidarın Anayasa’yı değiştirecek oyu yok. Ancak iktidarın Meclis’teki milletvekilleri erken seçim kararı alır da muhalefet de buna Meclis’de onay verirse, yeterli oyla erken seçime gidilebiliyor ve bu durumda Cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabiliyor. Seçime yakın bir dönemde iktidarın bu yönde almak isteyeceği bir kararın, Erdoğan’a bir kez daha cumhurbaşkanlığı kapısını açmak için olduğu belli olacağından, muhalefet buna onay vermeyebilir. Onun yerine Erdoğan, Meclis’teki İyi Parti veya DEM saflarını kendi yanına seçerek Anayasa’yı bir kez daha cumhurbaşkanlığını garantiye almak için değiştirme çabasına girebilir. Ben bu çabaların da sonuç vereceğini düşünmüyorum. Ama bu kadar ayrıntıya girmeye de gerek yok. Erdoğan son seçimlerde de Anayasa’ya göre açıkça cumhurbaşkanlığına aday olamıyordu fakat oldu. Şimdi “bir şekilde son seferinde olduğu gibi saçma da olsa bir gerekçesi bulunarak” oluyorum dese, buna itiraz edebilecek, bunu engelleyebilecek bir kurum var mı? Türkiye’de Anayasa’yı korumakla yükümlü bir otorite var mı? Ya da iktidarın Anayasa’ya aykırı olarak istediğini yapmasını engelleyecek bir denetim mekanizması?
GÖZLEM – Yerel seçim için son iki haftaya girilirken, dolardaki artış, her yeni günde “rekor kırmaya” başladı… Hem döviz rezervinde kayıp, hem ödemeler dengesi verilerinde ve cari açıkta belirgin bir düşüş görülüyor. Hazine’nin önümüzdeki hafta 6 borçlanma daha gerçekleştirirken, İç piyasada “altına dayalı borçlanma” da yapılacağı belirtiliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise “Döviz piyasasında son dönemde görülen oynaklığın geçici olduğunu” söylüyor. Sizce, gerçekten “geçici” olacak mı?
K – Hayır olmayacak. Döviz rezervlerindeki hareketlenme son bir kaç aydır iktidar tarafından kontrol edilerek yönetilmeye çalışılıyor. Döviz fiyatları her gün o kadar sistematik bir şekilde artıyor ki: Ekonometrik olarak bakıldığında dolar kuru ile zaman arasındaki korelasyon yani “birbiriyle bağlantılı hareket” 1 Aralık 2023’den bu yana yüzde 98,63 seviyesinde. Yani bir günün geçmesiyle dolar kuru arasındaki “karşılıklı ilişki veya bağlantı” yüzde 98,6 oranında. Bu da kurun kontrol edildiğini ortaya koyuyor. Bu durum seçimlere kadar devam edecek. Ancak ondan sonra önceki seçimlerde olduğu gibi bir noktada iktidar bunu devam ettirmeyi bahsettiğiniz cari açık, döviz rezervleri gibi nedenlerle sağlayamayacak. O durumda faizler ciddi biçimde arttırılmazsa, yani yatırım açısından dövize alternatif yaratılmazsa, dolarda geçen seçimde görüldüğü şekilde ciddi bir artış olacak. Eğer faizler arttırılmazsa ben seçim sonrası bu artışın yüzde 30’u geçeceğini ve ABD Doları’nın Mayıs sonuna kadar 40 lirayı aşacağını öngörüyorum.
GÖZLEM – Yukarıdaki tabloya rağmen, Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye’nin kredi notunu yükseltiyorlar. Yorumunuz?
K – Çok basit çünkü uygulanmakta olan politikalar onların istediği politikalar. Onların istediği şiddette uygulanmamasını şimdilik makul görüyorlar çünkü Erdoğan seçimler öncesi faizleri daha fazla yükselterek ekonomiyi krize sokmayı kabullenemez. Erdoğan’ın onayıyla Türkiye’ye gönderdikleri Mehmet Şimşek’in yürüttüğü politikaların sonuç vermesi için bir nevi “avans” veriyorlar. “Böyle devam edin” diyorlar. Bu avans bu politikaların uygulanmaya devam edilebilmesi ve Şimşek’in görevden alınmaması için gerekli. Seçimden sonra durum farklı olacak çünkü döviz kurlarını bu seviyede tutamazlar. Bu kur seviyesiyle ihracat yapıp cari açığı indirmeye de imkân yok. Kurlar artınca da kaçınılmaz olarak enflasyon artacak. Bunu engellemek için seçim sonrası faizlerin yükseltileceğini düşünüyorum. Erdoğan ısrar eder de faizleri yeterince yükselttirmezse hem Şimşek görevden alınabilir, hem de Şimşek öncesi türde bir kriz Türkiye’yi bekliyor demektir. Bir de Fitch notu yükseltti de, hangi seviyeye yükseltti? Murat Muratoğlu Sözcü’de bu yükselişi kendi esprili ifadesiyle şöyle izah ediyor: “Faizler arttırıldı, döviz kurları patladı. Vergiler katladı, çalışana cücük gibi zam yapıldı. Millet süründükçe devletin borç ödeme kapasitesi arttı. Bu da Türkiye’nin kredi notuna olumlu yansıdı. Ekonomimiz Fitch’in gözünde o kadar parladı ki, kredi notumuz yükseltildi ve (Lesotho seviyesinden) Ruanda seviyesine terfi ettik. … bir üst grupta olan Uganda hayalleri kurmanın da zamanı geldi… Halen bize layık görülen kredi notunun Türkçe meali; yatırım yapılamaz, son derece spekülatif ve tehlikeli, kredi riskleri çok yüksek, battı batacak yan yatacak ülke anlamında”.
GÖZLEM – Sözcü Gazetesi’nde Erdoğan Süzer “Kur Korumalı Mevduat’ı (KKM) ‘asrın buluşu’ olarak tanımlayan ve ‘epistomolik kopuş, heterodos para politikası’ açıklamaları ile sık sık gündeme gelen Hazine ve Maliye eski Bakanı Nureddin Nebati döneminde devreye alınan politikaların faturası ağır oldu. Bakan Mehmet Şimşek’in göreve gelir gelmesiyle bütçe açığını düşük göstermek için Merkez Bankası’na (MB) devredilen KKM, tüm hesapları altüst etti. Yıllarca bütçeye kaynak sağlayan Merkez Bankası’nın bu yıl büyük bölümü KKM’den olmak üzere yaklaşık 900 milyar lira zarar etmesi bekleniyor” diye yazdı. Bu hesap doğru ise, hesabı sorulmayacak mı?
K – Erdoğan iktidardayken sorulamaz çünkü Nebati’nin uyguladığı politikaların sorumlusu tamamen “Nas” diyerek “Faiz nedendir, enflasyon sonuç” teorisinin sahibi olan ve uygulanmasını isteyen kendisine ait.
GÖZLEM – ÇEDES Projesi kapsamında öğrenciler, “Kubilay’ın katledilmesi dolayısıyla ömür boyu hapse mahkum edilen Nakşibendi şeyhi Esad Erbili’nin mezarına götürüldü. İzmir Menemen’e giden Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Şehit Kubilay Anıtı önünde yaptığı açıklamada “Menemen Müftülüğü ilk, orta ve lise öğrencilerinden oluşan bir grubu, uyuşturucuyla mücadele eğitimi kapsamında Safa Camii’nde Nakşibendi Tarikatı’nın eğitimine götürmüştür. Bu çalışma ‘Safa Camii ve haznesinde Nakşibendi Şeyhlerinden Esad Erbili hazretlerinin manevi huzurlarında gerçekleşmesi ayrıca güzeldi’ diye duyurulmuştur. Açıklaması ve eylemi bir siyasal rezilliğin ötesinde vatana ve Cumhuriyet’e ihanet eylemidir. Bu Cumhuriyeti yıkmak için çalışan ve bu Cumhuriyeti yıkmak eylemi sırasında Türk askerini şehit etmiş bir teröriste ve onu teşvik etmiş adama hangi duayı ediyorsunuz?” dedi. Siz ne diyorsunuz?
K – Çok doğru ifade ediyor. ÇEDES gibi projeler uzunca bir süredir iktidar tarafından Türkiye’yi şeriat ile yönetilen bir ülke haline getirmek istenilmesi sonucu uygulanan politikalar içinde önde geliyor. Benim daha çok dikkatimi çeken Türkiye, Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı bu eylem ve faaliyetlere ana muhalefet partisinin değil de oyları daha marjinal seviyede kalmış partilerin el atıyor olmasıdır. CHP, Kılıçdaroğlu döneminde olduğu gibi bu dönemde de belli kesimleri “ürkütmemek” ve ortada bir ittifak kalmadığı halde kendileri için potansiyel olduğunu düşündükleri bu oyları kaybetmemek amacıyla, bu “ılımlı” politikaya devam ediyor gözüküyor. Belki biraz saflık olacak ama bunun seçimlere kadar olduğunu, seçimden sonra Atatürk ve Cumhuriyet’e daha sağlam bir şekilde sahip çıkacaklarını ümit etmek istiyorum.
+++++++