Geçtiğimiz hafta Moskova’da bir konser salonuna terör saldırısı yapıldı. Yaklaşık 15 dakika içinde 3’ü çocuk 139 kişi öldürüldü, 182 kişi yaralandı. Teröristler konser salonunu yaktıktan sonra süratle bölgeden uzaklaştılar. Başkent Moskova’dan rahatlıkla çıktılar ve 300 Km.den fazla yol katederek Ukrayna sınırına kadar kaçtılar. Bu kaçışları süresince araçlarını değiştirme gereği bile duymadılar. Rusya güvenlik güçleri; teröristleri, gecenin ilerleyen saatlerinde Ukrayna sınırında yakalamayı başardı.
ABD, saldırıdan 15 gün önce Rusya’daki vatandaşlarını özellikle konser salonlarından uzak durmaları konusunda uyarmıştı. Buna rağmen; halen Ukrayna ile savaş halinde olan, kendisini ABD, AB ve NATO’nun tehdidi altında gören Rusya’nın bu denli büyük bir istihbarat ve güvenlik zafiyeti içinde olması bana oldukça düşündürücü geldi.
Olayın ertesi günü kendilerine IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) adını veren radikal İslamcı terör örgütü saldırıyı üslendi. Hemen ardından ABD ve İngiltere resmi makamları saldırının sorumlusunun IŞİD olduğunu ilan etti. Rusya’nın yakaladığı teröristler de bunu doğruladılar. Teröristler; IŞİD’in kendileriyle sosyal medya üzerinden irtibat kurduğunu, para karşılığı anlaştıklarını itiraf ettiler. Böyle bir terör eylemi bu kadar basit olabilir mi? Sosyal medyadan birileriyle irtibat kurulacak, para teklif edilecek, eleman temin edilecek ve böyle bir eylem gerçekleştirilecek… Bu mümkün olabilir mi?
Ardından yapılan sorgularında; teröristlerin Tacikistan uyruklu oldukları, Rusya’da ikamet ettikleri, birisinin de sıklıkla Türkiye’ye girip çıktığının tespit edildiği açıklandı. Bu bize; maruz kaldıkları baskılar nedeniyle ülkelerinde barınamayan insanların sığındıkları ülkelerde nasıl kullanıldıklarını göstermektedir. Maalesef ülkemiz de uygulanan sığınmacı politikası nedeniyle bu tür tehditler altındadır.
Rusya resmi makamları bu saldırının sorumlusunun Ukrayna, Ukrayna’nın arkasında da ABD ve İngiltere’nin olduğunu iddia etmektedir. Ukrayna bu iddiayı reddediyor. ABD ve İngiltere de Ukrayna’yı destekliyor.
Teröristlerin Moskova saldırısı neredeyse bütün dünyada tepkiyle karşılandı. Olayla ilgilenen bütün ülkeler “insanlık adına” IŞİD’i lanetlediler. Bu karmaşık ortamda saldırının hemen ertesi günü İsrail Gazze’deki Şifa hastanesini bombaladı; kadın, çocuk, doktor, sağlık görevlisi, hasta, yaralı… gözetmeden 170 sivili öldürdü. Kimse “insanlıktan” söz etmedi, İsrail saldırısının üstünde durmadı. Bu da gösteriyor ki; katliamlar, sorumlusu terör örgütleri olunca insanlık dışı, emperyalizmin desteklediği devletler olunca meşru eylemler olarak gösterilmektedir.
Saldırıyı takip eden 5-6 gün içinde ülkemizde IŞİD’e yönelik operasyonlar icra edildi. İçişleri bakanlığı 30 ilimizde icra edilen operasyonlarda toplam 147 şüphelinin yakalandığını duyurdu. Bu kadar militan ülkemizde barınma imkânı nasıl bulmaktadır? Bunlardan başka yakalanamayan terörist var mıdır? İslam dinini istismar ederek küresel bir tehdit haline gelen bu terör örgütü elemanlarının yardım ve destek almadan ülkemizde barınmaları oldukça zordur. Böyle bakınca “bunların siyasal İslamcı gruplarla, tarikat ve cemaatlerle irtibatı var mıdır” sorusu akla gelmektedir.
Olayın ardından ulusal basınımızdaki haberleri değişik yorumlar izledi. Pek çok yorumcu bu olaya kuşkuyla bakarken ve ülkemize muhtemel etkileri yönünden değerlendirirken, bazıları “Tacikistan Hükümetinin; dini eğitim yaşını yükseltmesi ve başörtüsüne, medreselere koyduğu yasaklar nedeniyle İslamcı grupların yer altına çekildiği, radikalleştiği ve bu tür eylemlere yöneldiği” yorumu yaptı. Eğer böyleyse bu radikal İslamcılar mücadelelerini kendi ülkelerinde sürdürmek yerine neden başka ülkelerde eylemler yapmaktadırlar? Ben bu tür yorumların “başörtüsüne ve dini yapılanmalara karşı çıkmanın radikalleşmeye neden olacağı” bahanesiyle toplumda korku yaratmaya yönelik olduğunu ve toplumun siyasal İslamcılığa ılımlı bakması gerektiği mesajı içerdiğini düşünüyorum.
Bunun yanında; yaşananları, IŞİD’in rolünü ve kim olduğunu farklı bir açıdan değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. IŞİD ilk olarak 2004 yılında Suriye’de ortaya çıktı. Bu tarih ABD’nin Suriye’ye müdahalesi ile çakışmaktadır. Daha sonra Irak’a yayıldı. ABD’nin desteğinde, Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi (IKBY)’nin müdahalesiyle Irak’taki varlığı engellendi. Ardından Suriye’de ABD’nin desteğindeki PKK uzantıları IŞİD’le mücadele gerekçesiyle örgütlendi. Günümüzde ne Irak’ta ne de Suriye’de IŞİD’in eylemleri söz konusu bile değil. IŞİD’in ABD çıkarlarına karşı bir eylemi de görülmüş ve duyulmuş değildir. Ama ABD’nin radikal İslamcı terör örgütleriyle mücadeleyi bahane ederek bölgemizi nasıl şekillendirdiği ortadadır.
Günümüzde IŞİD’in Ortadoğu’da, Avrupa’da, Orta ve Güney Asya’da, Rusya dahil eylem yapmadığı ülke kalmadı. 2015 yılında Fransa’da, sonra Türkiye’de, ardından Ocak 2024’de İran’da ve son olarak Moskova’daki eylemleriyle adını duyurdu. ABD’nin çekildiği Afganistan’da IŞİD-Horasan adıyla ortaya çıktı. Pakistan’da etkisini sürdürüyor. Tacikistan’dan eleman devşiriyor. Bu örgüt; bir taraftan ABD’nin mücadele alanındayken diğer taraftan ABD’nin önde gelen hasmı Rusya’da eylemler yapmaktadır. Bütün dünyanın tepkisini bu kadar çekmişken kimlerden destek almaktadır, bu kadar silah ve mühimmatı, bu kadar maddi gücü nereden bulmaktadır, varlığını ve etkisini nasıl sürdürmektedir? Dikkat edilirse bu örgütün ortaya çıktığı bütün ülkeler ya ABD’nin hasımları ya da kontrol altına almak istediği ülkelerdir. Örgüt sadece ABD, İngiltere ve İsrail’in çıkarlarına dokunmamaktadır. Bu da örgütün arkasındaki desteği ortaya koymaktadır.
Beni endişelendiren asıl konu Türkiye’nin IŞİD’le mücadele kapsamında nerede konuşlandığı, kimlerle iş birliği yaptığıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; Nisan ayında Irak’ta, Mayıs ayında da ABD’de görüşmeler yapacağı duyurulmuştur. Bu görüşmelerde “Irak ve Suriye’deki terör örgütleriyle mücadelenin” gündemin en önemli maddesi olduğu açıklanmıştır. Geçtiğimiz hafta Gözlem Gazetesinde yayımlanan değerlendirmemde “ABD’nin Suriye’de kontrolü altındaki bölgelerin sorumluluğunu Türkiye’ye devretme fikrinden” bahsetmiştim. IŞİD’in bu derece gündeme taşınması, Rusya’da eylem yapması, ülkemizde hız kazanan IŞİD operasyonları göstermektedir ki; kamuoyu bu konuda hazırlanmaktadır. Gelişen ortamda Türkiye IŞİD’le mücadele gerekçesiyle Suriye’de rol alırsa buna ne Rusya ne İran ne de diğer ülkeler karşı çıkabilecektir. Eğer ABD’nin böyle bir niyeti varsa ve yöneticilerimiz bunu kabullenirlerse PKK’nın Suriye’deki uzantıları da rahat bir nefes alacaklar ve bu sefer yeni bir açılımla Türkiye’nin koruması altında varlıklarını sürdürecek ve geliştirecekleridir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 9 Mayıs’ta ABD Başkanı Biden ile yapacağı görüşmede durum netleşecektir. Dilerim yöneticilerimiz; ülkemizi bölge ülkeleriyle, komşularımızla karşı karşıya getirecek, PKK’ya alan açacak şekilde konumlandırmazlar.