Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, yerel seçimin ardından beklenen siyasi gelişmeler, Ankara – Kandil – Bağdat üçgeninde başlatılan süreç, adalet/içişleri/ulaştırma bakanları dahil Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin seçim propagandalarında aktif rol olması, JP Morgan’dan borsa uyarısı, artırılan faize rağmen dövizin ateşinin düşürülememesi, emeklilerin durumu, Fenerbahçe’nin Süperlig için alacağı kararlar hakkında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
******
GÖZLEM – Pazartesi sabahından sonra nasıl bir Türkiye bekliyorsunuz?
K – Bir defa adını doğru koyalım. Bu seçimler Türkiye açısından geçen yılki Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler kadar önemli değil. Bu seçimlerden sonra normal şartlarda Erdoğan’ın ve AKP iktidarının Türkiye’yi yönetmek için 4 yıl daha zamanı olacak. Ancak bu yerel seçimler işte iktidarın Türkiye’yi nasıl yöneteceğine veya nasıl “yönetemeyeceğine” ilişkin çok önemli bir dönemeci oluşturuyor. Şayet yerel seçimlerde 2019’da kentlerden ve kıyı şeridinden içeri doğru başlayan büyük “kıpırdanma” bir şekilde devam ederse, bu durumda Türkiye’de artık büyük kitlelerin “uyandığı” ve iktidara önemli bir mesaj verdiği bir döneme girilmiş olunacak. Ama bu mesajı iktidar alır mı? Tahmin etmiyorum. Muhalefetin yerel seçimlerdeki başarısı bana göre iktidarı daha da “hırçınlaşmaya”, daha da “radikalleşmeye” itecektir. Öte yandan muhalefet bölünmüşlük nedeniyle, beklediği başarıyı elde edemese bile, iktidar “şeriat” yolunda başladığı işi bitirmeye ve Erdoğan’ın sağlığı izin verdiği sürece “aynı kararlılık ve dirayetle” bu amaca ulaşmaya çaba gösterecektir. Eğer tahminimi soruyorsanız, seçim sonuçları “parçalı bulutlu” olacak. İktidar da muhalefet de başarısızlıklarına karşın kendisine “başarılarından” pay çıkaracağı pembe bir tablo çizmeye çalışacak. İki cephede de ortaya hayati bir değişiklik gerektirecek sonuçlar çıkmayacak. İktidar, seçimin ana konusu haline gelen “emekli”yi dikkate almamasının cevabını, etkisini sonuçlarda görecek. Muhalefet ise bir araya gelmemesinin.
GÖZLEM – Ankara – Kandil – Bağdat üçgeninde “aktif bir gelişme süreci başlatılmış” görünüyor. Ankara’dan “çok iddialı açıklamalar” yapılıyor. Ve “terörün kaynağını yok etme” beklentisine “çok yakın zaman” eklentisi de yapılan bir süreç yaşıyoruz; Görüşünüz?
K – Şimdi ne oldu da böyle bir sürece girildi? Ben bu sorunun ana yanıtının “seçim” ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Yerel seçimler nedeniyle iktidarın “terör” konusunu gündeme daha etkin bir şekilde getirme isteği doğdu. Bunda son genel seçimlerde bu konuda attıkları adımların kendilerine sağladığı avantajların da etkisi var. En azından iktidar bu cepheden bir fayda sağlayabileceğini düşünüyor. Buna karşın Kürt siyasetinde “iktidarın ekmeğine yağ sürerek” “durumdan pratik sonuçlar elde etmeyi uman çıkarcı” bir “kesim” var. Bunlar seçimlerden sonra yeni bir “açılım vari” süreç beklentisi ya da ümidi içinde olan cephe. Bir de buradan bir şey çıkmayacağını düşünüp katı muhalif çizgisini koruma yöneliminde olan, Türkiye’nin daha içinde, daha gerçekçi bir cephe bulunuyor. Buna karşın, Kürt seçmenin yerel seçimlerdeki oylarını belirlemede, bu iki karşıt düşünce yapısının etkileri kadar, hatta belki onlardan da fazla, “adaylar, seçim bölgelerinin dinamikleri, ekonomik sıkıntılar” gibi değişkenler etkili olacak gibi gözüküyor.
GÖZLEM – Anayasa’ya göre “tarafsız” olması gereken Cumhurbaşkanı seçim propaganda yönetimini “AKP Genel Başkanı” olarak geçirdi; bütün masraflarını devlet ödedi. Eskiden seçim önceleri Bakanlar Kurulu’nun üç üyesinin yerine “bağımsız kişiler, bürokratlar” getirilirdi. Şimdi, adalet/içişleri/ulaştırma bakanları, köylere kadar “Cumhur İttifakı propagandasını yapmak üzere” gittiler, geldiler. Masrafları yine devlet ödedi. “Milletin TRT’sinin propaganda döneminde, Cumhur İttifakı’na ve muhalefete ayırdığı zamanlar arasında “çok büyük fark” vardı. Bu nasıl “Milletin sesi olma” durumu; bu tablo konusunda ne diyorsunuz?
K – İşin temelinde Erdoğan’ın “Demokrasi bir araçtır, amaç değil” tezi yatıyor. Burada amaç demokrasinin tanıdığı avantajları olabildiğince çok kullanarak “hiçbir kanun, kural, etik, ahlak” kaygısı duymadan devletin imkânlarından yararlanıp seçimlerden en iyi sonuçla ayrılmak. Bu iktidardan gerçek tarafsız bir demokratik yapı içinde seçimleri yönetmesini beklemek, papazdan namaz kılmasını beklemeye benziyor. Demokrat değiller ki ona uygun davransınlar. Dolayısıyla burada şaşılacak bir şey yok. “Cehennemin yolları aymazlık taşlarıyla döşenmiştir.” Bu süreçte demokrat bir ülke için belirlenmiş kurallara uyulmadığında alınması gereken önlemler alınmadı. Buna gerekçe olarak da tezat bir şekilde “demokrasi” gösterildi. Bundan sonra arzulanan çağdaş ülkeye, ancak vatandaşın “eninde sonunda sağduyusunun galip geleceği ve gerçeği göreceği” umuduyla ulaşılacağının ötesinde bir beklentiye girmek mümkün gözükmüyor.
GÖZLEM – Yukarıdaki tablo, muhalefetin sadece Cumhur İttifakı ile değil, devlet ile de yarıştığını göstermiyor mu?
K – Devlet değil de devleti ele geçiren güçlerle. Ancak ifade ettiğim gibi bu durum da, eninde sonunda “sağduyusunu” Cumhuriyet tarihi boyunca defalarca kanıtlamış bir milletin uyanışıyla bertaraf edilebilir. Ekrem İmamoğlu’nun kılpayı kazandığı geçen yerel seçimlerde, seçimin büyük bir haksızlıkla iptal edilip, tekrarında çok büyük bir farkla kazanmasında olduğu gibi. Burada da Türk milleti, en azından önemli bölümü, yapılan haksızlıkları görüp, ekonomik kriz, adaletsizlik gibi diğer etkenlerin de etkisiyle “bir noktada” “kendisine gelecektir” diye düşünüyorum. Bu “bir nokta” bu seçimde mi olur, daha sonra mı, onu zaman gösterecek. “Güç çöker”. Romalıların sözüdür. Bu zamana kadar tarihte gerçekleşmediği görülmedi. Sadece zaman gerekiyor.
GÖZLEM – Perşembe sabahı Cumhuriyet Gazetesi’nde “ABD’li banka devi JP Morgan’dan borsa uyarısı: ‘En iyi performans gösteren hisselerde …” başlığı ile “JP Morgan’ın küresel hisse stratejistine göre en iyi performans gösteren hisselerde yatırımcıların kümelenmesi ani bir düzeltme riskini arttırıyor. Banka stratejisti Dubravko Lakos-Bujas müşterilerine Çarşamba günü yayımladığı notta yatırımcıları momentum – trade hareketi durakladığında ‘yanlış tarafta sıkışıp kalabilecekleri’ konusunda uyardı. Yatırımcıların, portföylerinin risk yönetimi hakkında düşünmelerini gerektiğini belirtirken, varlıkların çeşitlendirilmesi çağrısı yaptı” haberi vardı. Türkiye’de durum nedir?
K- Türkiye’nin içinde bulunduğu türden “olağandışı” dönemlerde insanlar ellerindeki yatırımlarını yönlendirmek için kitle psikolojisi içinde topluca hareket etme eğilimine giriyorlar. Türkiye açısından bu olağanüstü dönemin özellikleri nedir? Gerçek enflasyon yüzde 100’lere, iktidar enflasyonu yüzde 70’lere yaklaşmışken bankaların yüzde 50’ler civarında faiz vermesi. Bu şartlar altında yatırımcılar, döviz ve altın gibi geleneksel araçların yanı sıra özellikle topluca yükselen hisse senetlerine yöneliyorlar. Bu kadar kitlesel olarak görece az sayıda hisse senedine yönelen kaynaklar da “küçük bir panik” veya başta bu yönelişin altyapasını oluşturan nedenlerin ortada kalkması durumunda büyük kayıplar yaşayabilirler. Örneğin son dönemde İstanbul Borsası’nı sürükleyen banka hisseleri açısından bakıldığında şayet faiz oranları ciddi biçimde yükseltilmeye başlanırsa –ki dövize yönelişin engellenmesi için bu şart gözüküyor– bankalar bundan çok olumsuz etkilenir ve hisse senedi değerleri de çakılabilir. Böyle bir durum gerçekleştiğinde de bu hisselerden çıkışlar küçük yatırımcılar için büyük kayıplara neden olabilir. Uzmanlar bu tür dönemlerde kitlelerin psikolojisine uyup kaynakları böyle kısıtlı, dar alanlarda kullanmak yerine sakin davranıp çeşitli yatırım alternatiflerine, örneğin şimdi olduğu gibi dövize, altına, gayrimenkule yatırımlarında yer vermeleri gerektiğini söylüyorlar. Uyarıların amacı bu.
GÖZLEM – Politika faizinin arttırılmasından sonra gerileyen dolar, “Zirve rekoruna” yeniden yaklaşıyor; Seçim sonrasında ne olabilir?
K – Faizler yüzde 50, enflasyon yüzde 100 seviyesinde kaldıkça alternatif yatırım araçlarına kayma engellenemeyecek. Dövize kaymanın başka temel nedenleri de var. Türkiye’nin ciddi bir döviz açığı ve döviz borcu var. Bu durum dövize olan talebi sürekli canlı tutuyor. Bu nedenle bu ortam bu şekilde devam ettikçe dövize yöneliş olacaktır. Şundan emin olun. Seçimlerden önce iktidar “ekonomiye hakim oldukları görüntüsü oluşsun, görüntü bozulmasın” diye her gün yavaş yavaş, bazı uzmanlara göre 1-1,5 milyar dolar satış yaparak döviz kurlarını belli seviyede tutmaya çalıştı. Şimdi aynı geçen genel seçimlerde olduğu gibi yerel seçimler sonrası da ekonominin gerçekleri öne çıkacak ve dövizdeki bu “birikmiş talep” bir anda iktidarın da bu desteği sürdüremeyecek olması gereği kendini gösterecek. Ben iki ay içinde bugün 32,2 seviyesinde olan dolar kurunun 40 lirayı, 35 lira civarındaki euro kurunun ise 45 lirayı aşacağını, yüzde 30 civarında bir devalüasyon yaşanacağını, bunun da enflasyona etki edeceği için mevcut politikaların ya radikal bir şekilde daha da katılaştırılacağını ya da bu mevcut politikalardan vazgeçileceğini düşünüyorum.
GÖZLEM – Şarkıcı Yıldız Tilbe emekli olmuş. Bağlanan emekli maaşı için “Emekli oldum, eskiden emekli olanlar bir ev, bir araba alırdı. Ya da iş açardı toplu parayla. Şimdiki emeklilere Allah yardım etsin. Başka yardımcı yok gerçekten. Kimseye muhtaç olmamak için ömür boyu çalışmanın karşılığı bağlanan maaş bu mudur? Budur. Mübarek ramazan, Allah razı?” diyor. Siz ne diyorsunuz?
K – Çok sayıda emeklinin duygu ve düşüncelerine tercüman olmuş diyorum. Eğer kendisi bu sanat kariyeriyle ev, araba biraz birikim sahibi olmamışsa, mevcut emekli maaşıyla geçinmesi oldukça zor olacaktır. Bu durumda, diğer pek çok yurttaşımızın yaptığı gibi elinde olan işine sahip çıkarak çalışmaya devam etmesi gerekir diye düşünüyorum.
GÖZLEM – Ali Koç’un “Türkiye’nin en büyük üç kulübünden biri olan 117 yıllık Fenerbahçe’yi Süperlig’den çekeceklerine” dair açıklamaları ve “Genel kurulu toplama adımları” konusunda görüşünüz; önceki başkan Aziz Yıldırım Koç’un “Her Fenerbahçeli bu olağanüstü genel kurula gelmeli” çağrısına “Adı konulmayan bir talep var. Kime karşı bu kararı alıyoruz; toplantıya gitmeyeceğim” dedi. Fenerbahçe Süperlig’den çekilebilir mi?
K –Trabzon maçında Fenerbahçelilerin kendilerini koruması çok doğaldı ve bundan dolayı Fenerbahçe’ye hiçbir ceza verilmemesi gerekir. Ali Koç’un “takımı ligden çekme, ikinci lige düşürme, yabancı takım alma” gibi “kötü, daha kötü ve çok kötü” olduğunu ifade ettiği senaryolarını devreye sokmak için nasıl bir gerekçesi var bilemiyorum. İyi bir niyetle baktığımda bunu geleceğini beklediği olası bir “ceza” sürecini engellemeye dönük yaptığını düşünmek isterim. Kötü niyetle bakarsam bunun, takıma çok büyük bir kötülük yapmış olacak şekilde, olası başarısızlığını gölgelemeye dönük bir yaklaşım olduğunu kabul etmek gerekiyor. Daha kötü senaryo ne olabilir bilemiyorum çünkü sonuçta kendisinin Fenerbahçe Başkanlığı’ndan ayrıldığında Koç’un başına geçeceği konuşuluyor. Peki bu takımın taraftarları, Türk futbolu ne yapacak? Sanki bu yaklaşımı “Bizi bu yıl şampiyon yapmazsanız futbolu yakarım” amacına dönük.
+++++++