Ultra zengin artış oranında ülkemiz 2023 yılında rekor kırdı. İngiliz gayrimenkul danışmanlık firması Knight Frank her yıl yayınladığı “Servet Raporu”nun 2024 adisyonuna göre ülkemizde 2022’de 30 milyon doların üzerinde serveti bulunan kişi sayısı 761 iken 2023’te 1932 kişi bu klasmana yükseldi. Artış oranı %9,7. Diğer ülkelerde artış oranları ise ABD’de %7,9, Hindistan’da %6,1, Güney Kore’de 5.6 ve İsviçre’de %5,2 oldu. Söz konusu rapora göre 2028’e kadar oluşması beklenen tabloya göre ülkemizdeki ultra zengin artış beklentisi %42,9.Söz konusu artış beklentisi oranı Hindistan’da %50,1, Çin’de ise %47. Türkiye %42,9 ile 3 sırada. Rapora göre dünyadaki artış oranı %4,2, 2028’deki artış beklentisi oranı ise %28,1.
Sözlü edilen raporda belirtildiği üzere Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesi pandemiden yeni kurtulmaya çalışan küresel ekonomiye zarar vererek enerji ve gıda fiyatlarının yükselmesine neden oldu. Bu malları ithal etmek zorunda olan yoksul ülkeler borçlanma maliyetlerinin artışı nedeniyle zor durumda kaldı. Ancak dünyanın en zengin 500 kişisi aynı sürede başta Elon Musk olmak üzere toplam servetlerine 1,5 trilyon dolar eklediler. Türkiye’de hem servet hem de gelir adaletsizliğinin had safhada olduğunu biliyoruz. Ülkemizde en zengin %1’lik kesim ülke servetinin dikkat çekici bir oranda %40’ını kontrol ediyor. (Credit Suisse ve UBS verileri) Bu kritere göre Avrupa’da servet dağılımı adaletsizliğinde ilk sıradayız. En zengin %5 ve en zengin %10’un servetten aldığı payda ise ülkemiz ikinci sırada. Gelir dağılımı adaletsizliğini gösteren GİNİ katsayısında da üçüncü sırada bulunuyoruz. Halkımızın%71’i 10.000 dolardan az servete sahip. Yetişkinlerin %2’sinin 100 bin-1 milyon dolar arası serveti bulunuyor. 1 milyon dolardan fazla serveti bulunanların oranı ise %0,1. Euronews’in derlediği rapora göre yetişkin başına düşen servette ise Türkiye hem ortalama hem ortanca göstergelerinde açık ara son sırada.
Son günlere Erdemoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı “Sasa”nın patronu İbrahim Erdemoğlu’nun yüzde birlik servet vergisi önerisi gündeme oturdu. “Varlığı 6 milyon liranın üzerinde olan herkesten yüzde %1 servet vergisi alınsın.” önerisi getirdi. 24 ay veya 36 taksitte ödenecek bu verginin yaklaşık 150 milyar dolar olacağı, bu kaynağın ayrı bir fonda toplanarak 11 ildeki deprem harcamaları ile İstanbul ve Marmara Bölgesinin kentsel dönüşümü için kullanılması teklif edildi. Son günlerdeki öneriye ilişkin olarak da yapılan başlıca eleştiriler şöyle: “6 milyonluk bir eşik değer kesinlikle makul değil. Ultra zenginlerden alınabilecek bir verginin geniş bir tabana yayılması istenmektedir. Anayasal gerekçesi tartışmaya açıktır. Vergi/bütçeleme prensiplerine göre adem-i tahsis (belli gelirin belli gelire tahsis edilemeyeceği) ilkesine aykırıdır. Hakkıyla vergisini ödemiş ve servet edinmiş kişilerden niçin ikinci kez vergi alınsın? Öncelikle hiç vergi ödemeyen kayıt dışı kesimin vergilenmesi gerekmez mi? gibi”
Ülkemiz geçmişinde gerçek anlamda servet vergisi uygulaması ilk defa “Varlık Vergisi” ile gündeme gelmiştir. 1942 yılında büyük çapta azınlıkların aleyhine sonuçlanan bir düzenleme olarak kötü hatıralara sahip bir uygulama olmuştu. 315 milyon TL toplamda verginin yarıdan fazlası gayrimüslim azınlıklardan alınmıştır. Ülkemizde emlak vergisi, motorlu taşıtlar vergisi ve veraset intikal vergisi dışında bir servet vergisi bulunmamaktadır. Avrupa’da ise dört ülkede kısmi servet vergisi, Norveç, İsviçre, Fransa ve İspanya’da ise net servet vergisi sürekli uygulanmaktadır.
Yazımızın başında ülkemizdeki ultra zengin sayısındaki artış oranı ile 2028’e doğru artış beklentisi oranındaki yükseklik servet vergisi getirilmesi söz konusu olursa göz önünde bulundurulması gereken kriterlerden birisini oluşturmaktadır. Bilindiği üzere Rasyonele Dönüş Programı’ndan önce uygulanan heterodoks politikalar sonucu servet transferi yaklaşık (1.1 trilyon dolar milli gelir, iki yılda kullanılan krediler ve uygulanan düşük faiz oranları ile yaklaşık olarak hesaplanırsa) 350 milyar dolar civarında bir bedel ödenmiştir.(Ali Çufadar TEPAV Makroekonomi Çalışma Direktörü). Bu bedel kimler tarafından ödendi ve halen ödenmektedir; Emekli, işçi-memur, işsiz kalacaklar, borçlanmak zorunda kalacak vatandaşlar ve reel sektörün güçsüz bölümü. Bu bedel ödemeleri sonucu zaten adaletsiz olan gelir eşitliği ve servet dağılımı daha da adaletsiz hale gelmiştir. Bu adaletsiz sonuçlarında yapılacak bir düzenlemede dikkate alınmasıyla 2024’te oluşacak sıkıntılardan bir nebze de olsa hafifletecek sonuçlar yaratılması mümkün olabilir.