İlahî Müberra abla! Kim derdi ki yıllar sonra okuduğum bir kitapta karşıma çıkacaksın! Ve sen Sıdıka!
Hatırlar mısın bilmem; okuldan çıktıktan sonra eve gitmeden önce uğradığım ilk ev sizinkiydi. Kıymet ablanın dikiş makinesinde yaptığı nakış işleri, Müberra’nın şen şakrak ve biraz da alaycı bir gülüşle anlattığı günün olayları, Sıdıka’nın okuldan döner dönmez çantasını bir köşeye atışı, komşu kızı Muazzezin okuduğu TomMiks kitapları…
Elimde Hulusi Turgut’un yazdığı “CAVİT ÇAĞLAR- FIRTINALI BIR YAŞAM ÖYKÜSÜ” kitabı var. Cavit Bey’in çocukluğunun Akhisar’da geçtiğini bildiğim için, kitap elime geçer geçmez önüne geçemediğim bir merakla sayfaları çevirip, tanıdık bir şeyler bulur muyum diye bakmaya ve okumaya başladım…
Kitabın daha ilk bölümlerinde rastladığım Cavit beyin eniştesi Akif Değirmenci ve halası Rukiye Hanım ve onların kızları Kıymet, Müberra ve Sıdıka’nın isimlerini görünce çok şaşırdım… İnanamadım. Onlar bizim Akhisar’da komşumuzdu. Aynı sokakta oturuyorduk. Kıymet abla evin en büyük kızıydı. Sırasıyla Müberra ve Sıdıka gelirdi. Kitapta adı geçen Esma’yı hatırlayamadım. Acaba o zamanlar çok mu küçüktü?
İnsan nasılda birden tanıdık bir isimle çocukluğuna dönüyor ve unuttum zannettiği çocukluk anılarını detaylarına kadar hatırlayabiliyor. Hayret! Bir film şeridi gibi aklımdan gelip geçenlere kendim de şaşıyor, kalıyorum.
Cavit Çağlar’ın çocukluğunda gittiği Ali Şefik Ortaokulu benim de okulumdu. Ondan bir veya iki yıl öndeydim herhalde… Kitabında bahsettiği Müdür Yardımcısı Nihat Aksey’in adını hatırlıyorum ama yüzünü bir türlü gözümün önüne getiremedim. Unutmuşum anlaşılan. Bizim sınıfın edebiyat derslerine o değil, Akhisar’ın efsane öğretmeni Pakize Hanım girerdi…
Ve Cavit Çağlar’ın bisikletli fotoğrafında bisikletin arkasından gülerek koşturan Aysel-Ayten Çimen kardeşler… Bu günkü gibi hatırlıyorum. Onlar da benden alt sınıftaydılar ama ağabeyleri Atay’la benim ağabeyim arkadaştılar. Şimdi kim bilir nerelerdedirler.
Cavit Çağlar’ın Ali Şefik Ortaokulu yıllarında çırak olarak çalıştığı Orhan Akel Eczanesi, Benzinci Recep’i ve onun oğulları olan ağabeyimin arkadaşı Ender ve benimle yaşıt Emre Türe kardeşleri tanırdım. Annelerini ve küçük kız kardeşlerini seyir halindeki arabanın kapısının açılmasıyla kaybettikleri söylenirdi… Onların sahip olduğu Garajın önündeki ve Akhisar çıkışında Mobil’deki benzin istasyonları… O tarihlerde Akhisar’da başka benzinci olduğunu da hatırlamıyorum zaten. Recep Amcanın ve Elektik Santralı Müdürü Arkadaşım Emel Kural’ın babası Rıza amcanın sık sık tamir ettikleri Volkswagen arabaları da Akhisar’ın ilk özel arabalarıydı…
Akhisar’ın kökten zenginleri Karaosmanoğlu, Reşat Ekinciler, Tireliler gibi ailelerin mutlaka özel arabaları vardı ama onlar pek halkın içinde olmadıklarından biz görmezdik…
Tabii bir de acil durumlar ve kafayı çekip gecenin bir vakti İzmir’deki pavyonlara gitmek isteyen Akhisar erkekleri için Taksi durağında hazır bekleyen birkaç Amerikan marka kuyruklu dediğimiz uzun arabalar…
O tarihlerde Akhisar’da bir yerden bir yere giderken hep yürürdük. İstasyon altındaki Reşat Bey Mahallesi’nden, Has Hoca Mahallesi’ndeki Akhisar’ın tarihi kütüphanesi Zeynelzade’ye kadar bile yürüyerek giderdik…
Şadırvan altında yer alan köfteci Ramiz ve kardeşi Rasim’in Muhallebici dükkânları da buluşma yerlerimizdendi. Akhisar’ın Parkı, parkın yan tarafında yer alan Tayyare sineması, Parkın içinde kapısında “üye olmayan giremez” diye yazan Park Kulüp, yol üstünde yer alan herkese açık park gazino vardı Gazinonun bahçesinde yer alan masaların bir bölümü “aileye mahsustur” diye ayrılmıştı. Oraya yalnız gelen erkekler oturamazdı. Biraz ilerde cadde üstünde Cemil’in bilardo salonu da gençlerin zaman geçirdikleri yerlerdi. Yaz akşamları heyecanla gittiğimiz zemini çakıl taşı döşeli yazlık sinemaları da unutmamak lazım. Çocukluğumuzun ve ilk gençlik yıllarımızın anıları, geleceğin bize neler getireceğini bilmeden hep o yerlerde kaldı, tozlandı ve bir süre sonra unutuldu gitti…
Hatıralardan sıyrılıp sözü kitabın usta yazarı Hulusi Turgut’un, Cavit Çağların hayatını bir paragrafta özetlediği kalemine bırakıyorum;
“Beş yaşındaki bir çocuk, gecenin kör karanlığında annesi ve babasıyla Batı Trakya’nım Gümülcine şehrindeki evlerine veda etmiş, delicesine akan Meriç Nehrinde, yeni bir hayata yelken açmıştı.
Aile geleceği Anavatanda görüyordu.
13 Kasım 1950 Pazartesi şafakla birlikte Edirne’ye ulaşarak Anavatana sığındılar.
O beş yaşındaki çocuk, 37 yaşında Anavatan Türkiye’nin Büyük Millet Meclisindeki kürsüsünden milletin temsilcisi, milletin vekili olarak yemine davet ediliyor ve “Bursa Milletvekili Cavit Çağlar…” diye anons ediliyordu.
Cavit Çağlar hatıralarında “TBMM’deki o ilk günü unutmuş değilim. Bu duyguları bana yaşatan liderimiz merhum Süleyman Demirel Beyefendiyi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum” diyordu.
“Samimiyetle ifade etmek isterim ki yaşam planımda aktif siyasete atılmak, milletvekili, hatta bakan olmak, hiç ama hiç yoktu. Liderimiz öyle arzu ettiler. Her zaman tekrarlıyorum; “Emriniz baş üstüne Efendim dedim” Biz üst-ast olmanın ötesinde, baba-oğul gibiydik. Gönül bağımızın temeli Zincirbozan’da atılmıştı. Manevi alemde de devam edecek.
Çağlar siyasete atılmadan önce, Bursa’da tekstil imparatoru konumuna gelmişti.
Babasının ölümünden sonra annesiyle birlikte 13 yaşında Akhisar’dan ayrılan öksüz bir çocuk nasıl oldu da 25 sene içinde bu konuma yükselebildi?
Onu Hulusi Turgut’un yazdığı, Cavit Çağlar’ın biyografisi ve anılarını içeren 720 sayfalık;
“CAVİT ÇAĞLAR- FIRTINALI BİR YAŞAM ÖYKÜSÜ” kitabını okurken öğreneceksiniz. Çalışmanın, öğrenmenin, girişimci ruhun ve zamanında harekete “geçmenin kişiye kazandırdıklarını, azmin elinden hiçbir şey kurtulamaz” sözünün derin anlamını anlayacaksınız…
Cavit Çağlar’ın rol aldığı yakın siyasi tarihimizi birlikte yaşayanlar, o gün anlam veremedikleri birçok olayın perde arkasındaki gerçekleri öğrenecek, demokrasinin neden vazgeçilmez olduğuna bir kere daha şahit olacaklardır. Ve özellikle gençler, başarmak istiyorsanız bu kitaptan öğreneceğiniz çok şey var…