Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. CHP’nin yılların ardından iktidar partisinin önüne geçtiği yerel seçimi yorumlayan Kışlalı, CHP’nin ve seçimin galipleri arasında gösterilebilecek YRP’nin bundan sonraki süreçte atması gereken adımları; seçimin kaybedenleri olarak tarihe geçen AKP ve İYİ Parti’nin izleyebileceği yolu ve DEM Parti ile MHP’nin sonuçlarını değerlendirdi. Kışlalı, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son bir kez daha darphaneyi çalıştırıp, görece bir enflasyon yükselişini bir süreliğine daha göze alarak en düşük emekli maaşını 17 bin lira seviyesine çıkarması durumunda sonuçların çok farklı olabileceğini söyledi. İşte görüşleri…
*******
GÖZLEM – 31 Mart seçimleri konusunda “genel bir değerlendirme” yapar mısınız?
K – CHP, Genel Başkan Özgür Özel, kendi meşruiyetini “tartışmasız bir şekilde kanıtladığı” bir seçim ile büyük bir başarı sağladı. CHP 1977’den sonra en büyük oy oranına ulaştı ve AKP ilk defa bir seçimde ikinci sıraya düştü. Bunda öncelikle AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ısrarla emekli kesime bir destek vermemesinin ve bunu açıklama şeklinin büyük payı oldu. Erdoğan bu süreçte emekliye kaynak aktarılması isteklerine “Daha önce sadece emekli maaşlarında on bin liralık bir artışın yol açacağı mali yükün hesabını milletimizle paylaşmıştım. Yatırım bütçemizin tamamını veya eğitime, sağlığa ayırdığımız kaynağın tümünü sadece bu artışa tahsis etsek bile yetmeye mümkün olmadığını göreceksiniz. Takdir edersiniz ki devlet yönetiminde böyle bir durum olmaz, olamaz” diyerek “Emekliye zam yok, çünkü kaynak yok” anlamına gelecek sözlerle kapıyı kapamıştı. Oysa ülkenin bundan sonra 4 yıl seçime girmeyeceği ve iktidarın da son yıllarda “para basmayı çok da dert etmediği” dikkate alındığında, Erdoğan’ın son bir kez daha darphaneyi çalıştırıp, görece bir enflasyon yükselişini bir süreliğine daha göze alarak en düşük emekli maaşını 17 bin lira seviyesine çıkarması durumunda sonuçlar çok farklı olabilirdi. Şöyle ki; bu emekli maaş artışının yapılmaması sadece 10 küsur milyon emeklinin önemli bölümü açısından seçimde “hayati” bir tercih olmakla kalmadı, aynı zamanda Erdoğan’ın “Zam yapamayız kaynağımız yok” anlamına gelecek ifadeleri başta dar gelirliler olmak üzere AKP ve Cumhur İttifakı’na oy veren çok büyük kesimler açısından da “ciddi bir soru işareti” yarattı. Acaba Erdoğan tılsımlı dokunuşunu kayıp mı etti? Artık bu ekonomik kriz şartlarında yapacak bir şeyi kalmadı mı? Erdoğan’ın bu tercihi milyonları Erdoğan konusunda “tereddüde” ve “şüpheye” düşürdü. Yani emekli maaşlarının arttırılmamasının maddi etkisi kadar, psikolojik bir etkisi de oldu. İkincil olarak Erdoğan’ın seçimlerde din ve İsrail kartını kullanmaya çalışması, ilk defa karşısına “muhalif olmadan” ama çok doğru söylemlerle çıkan ve bu konularda sırtında “yumurta küfesi” bulunmayan Yeniden Refah Partisi sayesinde geri tepti. Erdoğan Gazze üzerinden, dini hamaset üzerinden puan kazanmaya çalışırken YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan AKP ile ittifak için “Bizim şartlarımız belli. İktidar İsrail’le ticareti sonlandırdığını ilan etsin. İsrail’e ihracatı kestiğini ilan etsin. Malatya’ya İsrail’i korumak için kurulan Kürecik Radar Üssü’nü kapattığını ilan etsin. … Biz İstanbul adayımızı çekmeye hazırız” sözleriyle Erdoğan’ın bu silahını elinden aldı. Erbakan seçim sürecinde yürüttüğü “sakin ama aklı başında” propaganda söylemiyle AKP mahallesinden olup ne olursa olsun karşı mahalleyi dinlemeyecek tabana çok önemli mesajlar iletti. Bu mesajlar AKP ve Erdoğan ile ilgili memnuniyetsizliği veya en azından soru işareti olan çok sayıda AKP seçmenini YRP’ye itti. Fatih Erbakan böylelikle Erdoğan’dan babasının rövanşını alırken, AKP tabanının önemli kısmı da ya YRP tarafına geçti ya da seçimlere gitmeyerek iktidarı cezalandırdı. Yaşı 40’ın altında olanlar hatırlamayabilir, Erdoğan’ın kitlesel olarak siyaset sahnesinde yerini alışı 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi’nden İstanbul il başkanı olarak İstanbul Büyükşehir’e aday gösterilmeyecekken, Erdoğan’ın bastırması sonucu Erbakan’ın kendisini aday göstermek zorunda kalışıyla gerçekleşmişti. Erdoğan Erbakan’ın değiştirmek istemesine karşın “zorla” Refah’ın İstanbul Belediye Başkanlığına aday gösterilmiş ve siyaset kariyerinin temeli olan belediye başkanlığının önü açılmıştı. Sonrasında da Millî Görüş gömleğini çıkartarak Refah’a karşı AKP’yi kurup Erbakan’ın “dinci” kesim liderliğini elinden almıştı.
GÖZLEM – Oy vericiler, 22 yıllık bir tabloyu neden değiştirdiler?
K – Öncelikle ekonomik kriz ve onun da ötesinde Erdoğan’ın bu krizde emeklilere dönük zam isteğini ısrarla ve kesin ifadelerle reddederek “çaresiz” kaldığı görüntüsünü vermesi nedeniyle. Yoksa enflasyonun etkisi ve geçim sıkıntısı geçen Mayıs’taki genel seçimlerde de büyük kitleleri çok olumsuz bir şekilde etkiliyordu. Ancak o dönemde Erdoğan, enflasyonu sonradan azdıracak olmasına karşın, dar gelirlileri rahatlatacak önlemleri almıştı. Bunun ötesinde ilk defa Erdoğan’ın ve AKP’nin kendi tarafından, Mayıs 2023 seçimlerinde ittifakında yer alan bir partinin, YRP’nin ciddi biçimde iktidara muhalefet etmesi ikinci neden oldu. Erdoğan 22 yıllık iktidarında safları sıklaştırarak adeta “fanatik” bir seçmen kitlesi yarattı. Bu seçmen kitlesinde memnuniyetsiz ve şüphe içinde olanlar en fazla ittifak içinde MHP’ye geçiş yapıyor ya da “kararsızlar” arasına katılıyorlardı. Şimdi hem dinci kesime hitap edip hem de Erdoğan ve AKP’ye alternatif oluşturan bir partinin ortaya çıkması iktidarı ciddi biçimde zora soktu. Bazı muhalif değerlendirmelerde olduğu gibi bu seçimlerdeki sonucun kısmen de olsa iktidarın adaletsizliğine, yolsuzluğuna, yaşanan haksızlıklara, israfa, ranta ve bu tür olumsuzluklara dönük bir tepki olduğunu söylemek bu ülkenin insanlarının farkındalığına değer vermek açısından güzel olurdu. Ancak zaten bu kaygıları olan muhalif kesim hariç, iktidarın oy kaybında bu faktörlerin ne derecede etkili olduğuna ilişkin yeterince güçlü ve kanıtlayıcı bilimsel veriler olduğunu ben göremiyorum.
GÖZLEM – Seçimin galipleri CHP ve YRP; sizce sebepleri ve bundan sonrasındaki hedefleri ve yapmaları gerekenler hakkında görüşünüz?
K – Seçimin hiç şüphesiz ilk galibi CHP. Bülent Ecevit liderliğindeki 1977 seçiminden beri çok partili dönemin en yüksek ikinci oyunu aldı ve ilk defa AKP’yi geçerek birinci parti oldu. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun hedefi mevcut 14 ilçeye 14 ilçe daha katmaktı. Bu rakamı 26’ya çıkardı ve en önemlisi Meclis’te çoğunluğu elde ederek büyük başarı sağladı. CHP Ankara’da Mansur Yavaş’ın seçimin ikinci evresindeki atağıyla 3 ilçe sayısını 16’ya çıkardı ve yine büyük bir başarıya imza atarak Meclis çoğunluğunu ele geçirdi. Büyük tartışmalara sahne olan İzmir’de ise toplam 30 ilçe içinde önceden 23 olan ilçe sayısını 28’e çıkardı. Bunlar büyük başarılar. Ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e çok yakın olan ekibin müdahalesi sonucu seçim öncesi alınan tartışmalı kararlarla mevcut belediye başkanı değiştirilen Türkiye genelindeki çok önemli 2 il ve 7 ilçede CHP’nin oyları 2019 seçimlerine göre ciddi oranda düştü. Bunlar Tunç Soyer ile Yılmaz Büyükerşen’in el çektirildiği İzmir ve Eskişehir ile Ankara Çankaya, Adana’da Seyhan ve Çukurova, Mersin Tarsus ve Antalya Konyaaltı ilçeleri oldu. Bu tartışmalı değişikliklerden sadece Mersin Mezitli’de CHP’nin oy oranı 56,7’den yüzde 63,3’e çıktı. CHP Seyhan’da 57,8’den 41,5’a 16,3 puan, Konyaaltı’nda 66,9’dan 53,8’e 13,1 puan, Çukurova’da 58,4’ten 45,7’ye 12,7 puan, İzmir’de 58,1’den 49’a 9,1 puan, Çankaya’da 73,5’dan 65,3’e 8,2 puan olmak üzere ciddi oranlarda oy kaybı yaşadı. Eskişehir ve Tarsus’da oy kaybı sırasıyla 1,4 ve 2,2 puan oldu. Genel Başkan Özel bu seçim galibiyetini “erken seçim” istemek için kullanmayacaklarını söylüyor. Haklı da çünkü bu yöndeki bir isteğin Erdoğan’ın işine gelmedikçe bir sonucu olamaz. Böyle bir isteğin Erdoğan’ın işine gelmesi de ancak bu yapılacak seçimlere kazanacağını görerek Anayasa’daki yeniden seçilememe hükmünün değiştirilmesi şartıyla olur. Bu olasılık şimdilik çok düşük. Dolayısıyla CHP’nin yapması gereken ve Özel’in de “yapmaya devam edeceklerini” söylediği şey, iktidarın özellikle ekonomik zafiyetlerinden dolayı eli kolunun bağlı olduğu alanlarda daha fazla farkındalık yaratmaya ve bu farkındalığı bir sonraki seçimlerde sandığa yansıtmaya çalışmaktan geçiyor. Bunu da Özgür Özel kısmen “Önümüzdeki günlerde emekliler, atanmayan öğretmenler, emekli astsubaylar, staj mağdurları, çiftçiler ve öğrencilerle ilgili mitingler yapacağız. Sahadan çekilmeyeceğiz ve vatandaşın gerçek sorunlarıyla mücadele edeceğiz” sözleriyle açıkladı. YRP’ye gelince izleyeceği en doğru strateji mevcut “sakin” ve muhafazakâr kesimde gittikçe az bulunan alan bir şekilde bilimsellik ve objektiflikle iktidarın yanlışlarına işaret etmek ve orada yaşanacak kopmaları kendisine çekmek olacaktır.
GÖZLEM – Seçimin mağlupları olarak AKP ve İYİ Parti görünüyor; sebepleri ve bundan sonra ne olacağı ve yapmaları gerekenler hakkında görüşünüz?
K – Eminim Tayyip Erdoğan seçimin son döneminde bile emekli maaşlarına zam yapmayı ciddi biçimde dikkate almış ancak tahminim dış kaynakları çekmek için uluslararası finansal çevrelerin isteğiyle atadığı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamalarına “ikna olarak” bu kararı almamıştır. Almadığına da hayıflanıyor ve Şimşek’i bundan dolayı sorumlu tutuyordur. Ancak madem bu seçimlerde bu kararı almayarak “enflasyonun daha önce düşürülmesi” için büyük bir bedel ödedi, şimdi en azından bir süre bu ekonomi politikasına devam edecektir. Ama burada israfı engellememe ve varlıklı kesime “yüklenmeme” yönünde verdiği tercihler eninde sonunda yine dar gelirli kesime “geçim sıkıntısı” şeklinde yansıyacak gözüküyor. AKP’de her zaman olduğu gibi en ufak “teklemede” devreye giren görevden almalar ve görev değişikliklerinin büyük çaplısının gündemde olduğu anlaşılıyor. Ancak Erdoğan’ın kendisini de sorumlu tutmasına karşın bu konuda yönetim tarzının gözden geçirilmesi veya rejimin sorgulanması gibi ciddi bir değişime gitmesini beklemiyorum. İyi Parti ile ilgili ittifaka girmemesi sonucu parti oylarının eriyeceğini çok kez ifade etmiştim. Son olarak mart başında “İyi Parti’nin genel seçimdeki yüzde 9,9’luk oy oranının yüzde 4’ün altına düşeceğini ve seçim sonrası Akşener’in liderliğinin tartışmaya açılacağını veya Parti’den büyük kopmalar olacağını tahmin ediyorum” diye yazmıştım. Gerçekten de İyi Parti’nin yerel seçimlerde oy oranı yüzde 3,77’ye düştü. Genel Başkan Meral Akşener herkes için aşikâr olan sonucu elde ettikten sonra olağanüstü kongreye gitme kararı aldı. Başlangıçta “aday olmama” gibi bir jest yapmayı düşünecek olsa bile partisinin genel başkanlığını bırakacağını düşünmüyorum. Çünkü İyi Parti’de Akşener olmadan varlığını sürdürecek bir liderlik göremiyorum.
GÖZLEM – DEM’in ve MHP’in aldığı sonuçlar konusunda görüşünüz?
K – DEM Selahattin Demirtaş’ın İstanbul çıkışından sonra büyük bir korkuyla bir orta yol geliştirdi ve İstanbul, İzmir gibi önemli kentlerde propaganda sürecini, CHP’li adaylara kaybettiren olmamak adına, olabildiğince “iddiasız” yürüttü. Buna karşın doğuda ve iddialı olduğu bazı seçim bölgelerinde sandığa yüklendi. Umarım önceki dönemin kayyum atamalarının olmadığı bir süreç yaşanır. Ama bundan çok da ümitli değilim. MHP ise en “garanti” bir şekilde önemli seçimlerin çoğunu iktidar ortağına bıraktığı algısı yaratarak bu mağlubiyetten olabildiğince kendisini ayrı tutacak bir strateji izlemiş oldu.
GÖZLEM – Seçim sonuçlarının uluslararası ilişkilerde yapacağı etkiler neler olabilir; Avrupa basınında “topal ördek” nitelemeleri göründü; bir “erken seçim” görüyor musunuz?
K – Avrupa basını bir tarafa Avrupa yönetimleri ve ABD, her ne kadar CHP’nin NATO kararında da görüldüğü gibi olabildiğince ılımlı bir politika izlediğini not etse de, Erdoğan’ın ve bu iktidarın görevden gittiğini görmek istemez. Ben Erdoğan’ın, muhalefet ile anlaşarak Anayasa’yı değiştirecek ve bunun da ötesinde bir sonraki seçimde başarılı sonuç alacağını garantileyecek ortamı yaratmadan bir erken seçime gitme olasılığını mümkün bulmuyorum.
GÖZLEM – Hazine ve Maliye Bakanlığı, 31 Aralık 2023 itibarıyla brüt ve net dış borç stoku, Hazine garantili dış borç stoku ve kamu net borç stoku ile Avrupa Birliği (AB) tanımlı genel yönetim borç stoku verilerini açıkladı. Açıklamaya göre, Türkiye’nin brüt dış borç stoku 499,9 milyar dolar olarak gerçekleşirken, stokun milli gelire oranı yüzde 44,7 oldu. Net dış borç stoku 261,4 milyar dolar olarak kayıtlara geçti. Stokun milli gelire oranı yüzde 23,4. Hazine garantili dış borç stoku ise 16,1 milyar dolar, olarak hesaplandı. Kamu net borç stoku da bu dönemde 5 trilyon 560 milyar lira ve milli gelire oranı yüzde 21,2 oldu. AB tanımlı genel yönetim borç stoku 7 trilyon 751 milyar lira, bu tutarın milli gelire oranı ise yüzde 29,5. Bu tablo, hepimizin anlayabileceği bir şekilde, ne ifade ediyor?
K – Türkiye çok borçlu ve yapısal olarak döviz talebi olan bir ülke olması itibarıyla sorunlu bir ülke. Ancak Türkiye’den çok daha borçlu gelişmiş batı ülkeleri de var. Dolayısıyla iktidar, yapmaya çalıştığı gibi, liberal ekonomi kurallarına uyup “uslu” bir çocuk olursa, bu oranları çok daha aşabileceği borçlu ama “zengin” olduğu algısı yaratabileceği dönemleri yeniden görebilir. Öte yandan bu tablo, Erdoğan’ın özellikle “nas” türü bilimsellik dışı teorilerini yeniden devreye soktuğu bir ortamda büyük bir yıkımın “habercisi” de olabilir. Türkiye bu tablonun verdiği kırılganlıktan dolayı çok daha adil ve sosyal bir devlet anlayışıyla yönetilemez hale getiriliyor.
GÖZLEM – Seçim sonucu, doları ve faizleri nasıl etkileyecek; TÜİK’in Mart ayı enflasyonu ve Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) mart ayı enflasyon verileri açıklandı, ne diyorsunuz?
K – Seçimlerden CHP’nin başarılı çıkmasıyla geniş ve etkili halk kitlelerinde büyük bir rahatlama, adeta bir “mutluluk” hali hasıl oldu. Bu iyimserlik tablosu bile insanların kendilerini korumaya alacak döviz türü yatırımlara yönelmelerini bir süreliğine geciktirecek. Ancak ekonomiye yansıyan bu iyimser tablonun bir süre sonra ekonominin matematiği gereği yerini, yapısal döviz talebi sebebiyle bir döviz kuru artışına ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak da ikinci bir enflasyon dalgasına bırakacağına inanıyorum. Dar gelirli açısından daha kötüyü görmeden daha iyi bir döneme girmek bana göre mümkün değil. Bu süreç de, eğer ekonomi yönetimi bu şekilde devam ederse, olumsuzluğu azalarak da olsa, en azından bir buçuk iki yıl sürer. Daha düşük ama kötü ihtimal, ekonominin yeterince hızlı iyileşmediği düşünülerek bu yönetim tarzından yeniden “eski tür özel teorili” yönetim tarzlarına geçiş olur ki bu durumda yeni bir kriz yaşanır. Eğer seçim tarihi yakın olsaydı, CHP’nin içinde olduğu bir iktidarda daha sosyal, eşitlikçi, israfa, ranta ve yolsuzluğa geçit vermeyen bir ekonomi yönetimi oluşturulabilirdi demek isterdim. Fakat CHP’de de bu beceriyi gösterecek dirayet ve bilgiye sahip bir liderlik ve yaklaşım göremiyorum.
GÖZLEM – Bizde seçim bitti, ABD’de geliyor ve de bu süreçte, Erdoğan Biden ile görüşmek üzere Washington’a gidiyor; İsrail / Gazze / Hamas üçgeninde ağır şekilde suçladığımız ABD’nin Başkanı ile yapılacak görüşmelerden ne bekliyoruz; ne olabilir?
K – Bizi bilmiyorum, ama Erdoğan’ın amacı geçmiş seçimi unutturmak ve Batı dünyasından ihtiyacı olduğu “onayı” görüntüde de olsa almak olabilir.