Ülkemizde; iktidardan muhalefete bütün siyasetçiler ve vatandaşlarımız yerel seçimlerle meşgulken Yunanistan, Muğla ilimize bağlı Keçi Adası’na bayrak çekti, adanın Yunanistan’a katılmasını törenlerle kutladı. Yunanistan’ın adalarımızı işgaline karşı tek başına mücadele eden Millî Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’ın bu konudaki dikkat ve hassasiyeti olmasa Ege’de neler olup bittiğinin farkına bile varmayacaktık.
Haberi Sayın Saygı Öztürk’ün Sözcü Gazetesindeki köşesinde okuduktan sonra Ümit Yalım’la görüştüm. Bana gönderdiği bilgiyi aynen paylaşmak isterim:
“20 Türk Adası ve 2 Türk Kayalığı’nı işgal eden Yunanistan şimdi de işgal ettiği adalarımızı ilhak ederek topraklarına katıyor ve bu katılımları törenlerle kutluyor. Yunanistan’ın işgal ve ilhak ettiği Muğla Keçi Adası’nda 06 Mart 2024 ve 22 Mart 2024’de yaptığı kutlama törenleri, kalymnos news gr adlı haber sitesinde yayınlanarak bütün dünyaya duyuruldu. Yunan İlkokulu’nun önünde yapılan törenlerde sabah duası yapıldıktan sonra Yunan Milli Marşı söylenerek göndere Yunan bayrağı çekildi. Erdoğan ve Hükümeti, Yunanistan’ın adalarımızı topraklarına katmasına seyirci kaldı ve Yunanistan’a nota vermedi.”
Ümit Yalım; açıklamasının devamında aşağıdaki bilgileri de verdi:
“ABD, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, NATO ile 1923 Lozan Antlaşması ve 1947 Paris Antlaşması’na taraf olan devletlerin Dışişleri Bakanlıkları ve Ankara’daki Büyükelçiliklerine gönderdiğim mektuplarda, Yunanistan’ın 20 Türk Adası ve 2 Türk Kayalığı’nı işgal ettiğini belgeleri ile izah ettim. Ayrıca, Yunanistan’ın işgal ettiği ada ve kayalıkların 1939 İngiliz haritası ve 1957 ABD haritasına göre Onikiada deniz sınırlarının dışında ve Türk egemenliğinde olduğunu belirttim.
Konunun muhataplarına gönderdiğim mektuplar sonuç verdi ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kongreye konu ile ilgili mektup ve mektuba ekli harita gönderdi. Blinken’ın gönderdiği mektup ve ekli haritada; 1923 Lozan Antlaşması ve 1947 Paris Antlaşması’na göre, Ege Denizi’nde toplam 29 Ada, Adacık ve Kayalıklarda Yunanistan’ın egemenlik hakkının olmadığı belirtilmiştir. Söz konusu haritada, Yunanistan’ın işgal ettiği 20 Türk Adası ve 2 Türk Kayalığı da olup anılan ada ve kayalıklar üzerinde Yunanistan’ın egemenlik hakkının olmadığı vurgulanmış ve adalarımız üzerindeki Yunan işgali tescillenmiştir. Blinken’ın Kongreye gönderdiği mektup ve harita Yunan basınında yayımlanmış ve Yunanistan’da büyük bir hayal kırıklığına neden olmuştur.”
“Yunan Savunma Bakanı Nikos Dendias, 23 Şubat 2024’de basına yaptığı açıklamada, “Ege’de sınırlar yeniden çizilmeli. Türkiye’nin 3 mil dışındaki her şey Yunanistan’a aittir” dedi. Dendias’ın iddiaları tarihi ve coğrafi gerçeklerle bağdaşmıyor. Çünkü Türkiye, Lozan Antlaşması’nın 16. Maddesi ile 3 milin ötesindeki egemenlik haklarını saklı tutmuş ve 04 Ocak 1932 Türk-İtalyan Sözleşmesi ile 3 milin ötesindeki egemenlik haklarını bütün dünyaya bildirmiştir.”
Ümit Yalım’la görüştükten sonra konuyu paylaştığım meslektaşlarımdan Emekli Albay İlhan Birol bana 2002 yılında Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne sunduğu Yüksek Lisans Tezini gönderdi. İlhan Birol; bütün uluslararası anlaşmaları, hukuki belgeleri, yurt içi ve yurt dışında yayımlanmış makale ve kitapları inceleyerek hazırladığı, Muğla Üniversitesi tarafından da kabul edilen 256 sayfalık tezinde özetle şunları ifade ediyor:
“Uluslararası hukuka göre Osmanlı devleti, Ege adaları üzerindeki egemenlik haklarını bir başka devlete geçerli bir antlaşma ile devretmediği sürece adalar Osmanlı Devleti’ne ait sayılmaktadır. Bu antlaşma hükümlerinde belirtilen Anadolu sahillerinden itibaren 3 milin dışında kalan adalar üzerinde Türk hakimiyetinin sona erdiğini düşünmek, ülke devrinin açık irade beyanı ile olacağını öngören Uluslararası Hukuk kurallarına ve Lozan Barış Antlaşmasının ruhuna aykırı olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Osmanlı Devleti’nin halefi olduğuna göre bu adalar üzerindeki egemenlik hakkı tartışmasız bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir.”
Görüldüğü gibi bütün hukuki gerçekler tartışmaya yer vermeyecek şekilde açıktır. ABD Dışişleri Bakanlığı da bunu kabul etmiştir. Buna rağmen Yunanistan; Lozan Anlaşmasını kendi lehine çarpıtarak, Anadolu kıyılarına 3 milden fazla uzaklıkta bulunan Türkiye Cumhuriyeti’ne ait ada, adacık ve kayalıkları işgal etmektedir. Üstelik 1947 Paris Anlaşmasında “adaların silahsızlandırılması ve öyle kalması” şartı açıkça yer almasına rağmen, işgal ettiği adalarda 13 askeri üs tesis etmiş, 5 binden fazla asker, çok sayıda zırhlı araç ve ağır silah konuşlandırmıştır.
2000 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri Yunanistan’ın iddialarına ve işgal girişimlerine şiddetli tepki göstermişlerdir. Bunun en bariz örnekleri; Yunanistan’ın 1995 yılında Kardak Kayalığı üzerindeki egemenlik iddiasının Başbakan Tansu Çiller, Dışişleri Bakanı Deniz Baykal, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya tarafından, 1999 yılında Muğla Plati Kayalığını iskana açma girişiminin de Başbakan Bülent Ecevit, Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından engellenmesidir. Yunanistan; Plati Kayalığını, Türkiye’de hükümetin değişmesinden 4 yıl sonra 2006 yılında iskana açmış, 2020 yılında da işgal etmiştir.
Yunanistan; 2004 yılından günümüze kadar Türkiye Cumhuriyeti’ne ait toplam 20 ada ve 2 kayalığı uluslararası anlaşmalar hilafına işgal etmiş ve silahlandırmıştır. Buna rağmen Cumhurbaşkanlığı, ilgili bakanlar, sorumlu makamlar ve hatta muhalefet partileri 20 yıldır hiçbir tepki göstermemişler, sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Basınımızın büyük bölümü de bu haksız işgali görmezden gelmektedir. Başlangıçta Yunan iddialarını savunarak “adalarımızın Lozan’da verildiğini” iddia edenler günümüzde suskun kalmayı tercih etmektedirler. Ümit Yalım; bu durumu, katıldığı toplantılarda tanık olduğu şekliyle: Yunan makamlarının talebi üzerine bazı siyasetçilerin “konuyu basında tartışmama” kararı almalarına bağlamaktadır. Böyle olunca Türk kamuoyunun büyük bölümü de yaşananların ve muhtemel sonuçlarının farkında değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2002 yılından önceki tavrıyla günümüzdeki tavrı arasındaki çelişki izaha muhtaçtır. 2002 yılına kadar uluslararası hukuktan ve anlaşmalardan doğan haklarımız her ortamda savunulmuşken, Türk kamuoyu sürekli bilgilendirilmişken ve hatta bu haklarımızı korumak için çatışma bile göze alınmışken, neden son 20 yıldır tam tersi yapılmakta, adalarımızın işgaline sessiz kalınmaktadır? Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923 yılından 2002 yılına kadar 79 yıl boyunca savunduğu haklarını neden son 20 yıldır savunmamaktadır? Bunun kabul edilebilir bir gerekçesi olsa siyasetçiler propagandalarında dillerinden düşürmezlerdi diye düşünüyorum.
Benim dikkatimi çeken; adalarımızın işgali gündeme getirildiğinde, son 20 yılda görev yapan bazı siyasetçi, diplomat, asker ve diğer resmi görevlilerin; Dendias’ın “Türkiye’nin 3 mil dışındaki her şey Yunanistan’a aittir” iddiasını destekleyici söylemde bulunmaları, adeta Yunanistan lehine savunma yapmalarıdır. Ben bunun nedenini anlayamadım. Son 20 yılda görevleri gereği konuyla ilgisi olanlar hukuken sorumlu tutulacaklarından mı çekinmektedirler yoksa 20 yıl önce Türkiye ile Yunanistan arasında bizim bilemediğimiz bir mutabakat yapılmış da bu mu gizlenmeye çalışılmaktadır?