Merkez Bankası 2023 yılı bilançosunu hafta içinde yayınladı. 2023 yılı dönem zararı 818 milyar 182.8 milyon TL oldu. Yine aynı bilanço aktifindeki değerleme hesabındaki tutar ise 817.8 milyar TL olarak açıklandı. Bu zarar tutarının büyük Kısmı Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasından doğan yapılan ödemeleri içeriyor. Ayriyeten forward işlemlerden gelen daha küçük miktarlı işlem zararları da mevcut. Geçen ay yazdığımız yazıda bankanın zararının bu civarlarda olacağını, kur değerlemesinden doğan ancak kendi özel kanunu gereği sonuçlanmayan döviz ve altınlarından doğan farkların bir değerleme hesabında izlendiğini bu hesaptaki değerleme sonucu döviz kur farklarının da 845 milyar civarında bir aleyhte bir fark oluşturduğunu belirtmiştik. Merkez Bankası uzun yıllar zarar etmiyordu. Bu nedenle önümüzdeki dönemlerde Hazine’nin vergi ve vergi dışı gelirlerinde de ciddi azalmalar olacak. Zira Merkez Bankası, Kurumlar Vergisi mükellefi olarak önemli tutarlarda Kurumlar Vergisi ödüyor ve dağıttığı karın çok büyük bir bölümü de Hazine’ye intikal ediyordu.
Bu zarar ve değerleme farkları neden oluştu? Berat Albayrak/Nurettin Nebati/Şahap Kavcıoğlu döneminde izlenen negatif reel faizli ekonomi politikasının sonuçlarını yaşıyoruz. Zararın büyüklüğü inanılmaz. Bu faturanın ana nedeni KKM ödemeleridir. Ülkemiz maalesef bilimden uzak bu tür macera arayıcı deneysel tecrübeler yaşamak zorunda bırakılmıştır.(Daha önce yaşanan Dövize Çevrilebilir Mevduat Uygulaması da benzer yanlış politika örneğidir.) KKM için Hazine ödemeleri, istisna bırakılan vergi ve stopaj tutarlarını da dahil edersek yaklaşık 50-60 milyar dolar (ödeme tarihindeki ortalama kurlara göre) civarındadır. Bu olay Cumhuriyet tarihinin en yüksek servet transferidir. Üstelik alt gelir gruplarından çok azınlıkta olan üst gelir gruplarına yapılan bir servet transferidir ki zaten bozuk olan servet dağılımının çok da yüksek oranlarda bozulmasına ve adaletsizliğe neden olmuştur. K.K.M, aşırı negatif net rezervi ile birlikte zarar tutarının GSYİH’ya oranı yüzde 3.2 civarında olup bu tutara değerleme hesabında yer alan tutarlar hariçtir. Bu nedenle Sn. Prof. Dr. Hakan Kara “Tarihin en büyük zararı. Merkez Bankası’nın zarar etmesi sorun değil anlayışı yanlıştır. Değerleme zararı ile birlikte (1.67 trilyon zarar) milli gelirin yüzde 6’sına gelmişse para politikası açısından önemli” tanımlamasında bulunuyor.
Bu konuda son olarak şunu söylemeliyiz ki bu irrasyonel politikalardan “Rasyonele Dönüş Programıyla” dönülmesine rağmen sonuç alma sürekli gecikiyor. Bozmak kolay, yapmak, yeniden oluşturmak hem zor hem de çok pahalı maliyet ve uzun süreyi gerektiriyor. Mart ayında Asya, Avrupa, Latin Amerika ve Orta Doğu’daki gelişmekte olan ülkelerin çoğunda enflasyon artmadığı gibi fiyatlar düştü. İstisnası, Türkiye ve beraber anılmaktan üzüntü duyduğum Arjantin.
Dünya Bankası kredisi
Dünya Bankası 2024-2028 dönemi için Türkiye’ye 18 milyar dolar proje finansmanı sağlandığını açıkladı. Bu tutarın yaklaşık 12 milyar doları ihracatçılar ağırlıklı özel sektöre verilecek. Bu desteğin amacı istihdam yaratmak, kalkınma potansiyelini desteklemek ve yüksek gelir statüsüne giden yolu hızlandırmaktır. Geriye kalan kredi ise kamu sektörüne aktarılacaktır. Deprem sonrası yeniden yapılanma, kamu altyapısı ve sosyal hizmetlerin sağlanmasında kullanılacak. Yetkin Report’da Murat Yetkin’in Dünya Bankası Türkiye Direktörü Humberto Lopez’le yapılan röportajda belirtildiği üzere Dünya Bankası halen Türkiye’nin yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile boğuştuğunu, bunun yoksul kesimleri orantısız baskı altına aldığını düşünüyor. Sn. Direktör ekonomik krizden çıkış için dar gelirlilere “sabret” denmesinin zor olduğunu ancak alternatifinin de daha kötü olduğunu vurguluyor. Bugüne kadar hükümetin önerip de yeri çevrilen herhangi bir projenin bulunmadığı belirtiliyor. Dünya Bankası proje kredilerinin yarısını Suriye ile sığınmacılara ve LGBTİQ+ topluluklarına verileceği yönündeki iddialar için Direktör Lopez “Bu haberlerin en hafif tabiriyle doğru olmaması hem üzücü hem de talihsiz bir durum” açıklamasında bulundu.
Ülkemizdeki “Geçici Koruma Statüsü”ndeki Suriyelileri desteklemek için Dünya Bankası, Avrupa Birliği’nin hibelerini kullanarak operasyonlar yürütüyor. Bilindiği üzere bu iddialara ilişkin olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı da bir yalanlama açıklaması yapmıştı. Proje kredilerinin kullanılacağı alanlar başlıca deprem, temiz enerji ve ulaştırma gibi ülkenin önceliklerini gösteren alanlar ve Orta Vadeli Programdaki kriterler dikkate alınarak birlikte tespit edilmektedir. Deprem bölgesinde tesislerini, atölyelerini kaybeden mikro, küçük ve orta işletmeleri destekleyecek projelere öncelik verilecek. Dünya Bankası kredisi olumlu bir gelişmedir. Bankanın ülkemize güvenini gösterir. Deprem, Yeşil Ekonomi, İhracatın Finansmanı, Karbonsuzlaştırma konularındaki finansman desteği bugünkü pahalı dış borç bulma ortamında kesinlikle yararlıdır. Zira Dünya Bankası kredi maliyetleri ülkemizin borçlanma maliyetlerinin çok altında ve vadeleri de daha uzun olmaktadır.
Dünya Bankası denetimde şeffaflık açısından ülkemizden şikayetçi. Son olarak şu hususu belirtelim ki bu tür kredilerin şartlarını tespit ederken çok dikkatli olunmalı. Örneğin, Mevcut hükümetin ilk dönemlerinde Dünya Bankasından alınan “doğrudan tarım desteği” ile ekilebilir alanlarımız ciddi ölçüde azalmış ve tarım sektörünün bugünkü acıklı duruma gelmesine neden olunmuştur. Öyle ki dünyanın en yüksek gıda enflasyonuna sahibiz. Ülkemizin gıda enflasyonu yüzde 70’ler civarında. Dünya sıralamasında hemen bizden sonraki sıradan itibaren diğer ülkelerin gıda enflasyonları ise tek hanelerde.