Seçim başarısızlığı algıyla giderilmeye çalışılıyor

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, seçim sonuçlarına ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Cumhur İttifakı üstünlüğüyle sonuçlanmıştır” açıklamaları, seçim sonrası yapılan anketler, kabinede revizyon söylentileri, koltuğuna oturan yeni başkanların çoğu, “boş para kasaları ve büyük borçlarla” karşılaşmaları, Türk Lirası’nda önlenemeyen değer düşüşü, dünyada yayınlaşmaya başlayan “haftada 4 gün mesai, 3 gün tatil” uygulaması konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…

****

GÖZLEM – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerden sonra, partisinin ilk meclis Grubu toplantısında konuştu ve özetle şunları söyledi: “Yaklaşık 16 milyon seçmenin iradesi sandığa yansımamıştır. Katılım oranının düşüklüğü partimizin oylarını da etkilemiştir. / 31 Mart seçimleri yüzde 40,5 oy oranıyla Cumhur İttifakı’nın üstünlüğüyle sonuçlanmıştır. 1400 belediyenin yüzde 54,3’ü Cumhur İttifakı’nca yönetilecektir. / Cumhur İttifakı son seçimlerden alnının akıyla çıkmıştır. Sandığın gücüne güç katan her seçim Türkiye ve Türk milleti için tarihi bir kazanım demektir. / Şehirlerimizin kaynaklarının orada yaşayanlara harcanması için her şeyi yapacak, terör örgütünün şehirlerimize tekrar musallat olmasına fırsat vermeyeceğiz. Kabinemiz görevinin başındadır. Sapla samanı karıştırmayı çalışanları daha fazla vakit kaybetmeden bu gerçekle yüzleşmeye davet ediyorum. Biz Türkiye’ye ve milletimize daha hizmet edebilmek adına ne yapılması gerekiyorsa onu yapmanın derdindeyiz. / Milletimizin mesajlarını baş tacı ederken bu mesajların gereğini de mutlaka yerine getireceğiz. Milletin talepleri ve tenkitleri doğrultusunda kendi bünyemizde gerekli değişimi gerçekleştirecek, daha da güçlenmiş, kuvvet ve enerji toplamış bir şekilde yolumuza devam edeceğiz.” Siz ne diyorsunuz?

K –2019 yerel seçiminde yaklaşık 48 milyon 340 bin oy kullanılmış. Bu yılki seçimde 48 milyon 256 bin oy kullanılmış. İki seçimde de oy kullanan sayısı neredeyse aynı. Peki oylar nereye gitmiş? Önceki seçimde AKP’nin 20,6 milyon olan oyu bu seçimde 16,3 milyona düşmüş. Ama AKP’nin oyuna Yeniden Refah Partisi’nin oyu eklendiğinde bu ikilinin toplamı 19,1 milyon oya çıkıyor. Dolayısıyla AKP’nin bu seçimlerde yaşadığı başarısızlıkta katılım oranlarının düşüklüğü yani sandığa gitmeyenler değil de daha çok sandığa gidip de AKP’yi değil de YRP’yi tercih edenler etkili oldu. Ayrıca “16 milyon kişinin iradesi sandığa yansımadı” diyerek bir meşruiyet algısı yaratmak doğru değil, çünkü bir defa sandığa gitmeyen seçmen sayısı 13,2 milyon. Üstelik bu rakam 2023 genel seçimlerinde de 10,2 milyon idi. Dolayısıyla o genel seçimi kazanırken 10 milyon kişinin “iradesi sandığa yansımamış” olmuyor da burada mı oluyor? Cumhur İttifakı’nın toplam oy oranı yüzde 40,5 olmuş olabilir, ama CHP’yi İyi Parti ile toplarsanız da şu anda kalmamış olan Millet İttifakı’nın oy oranı yüzde 41,5 ile Cumhur İttifakı’nı 1 puan geçmiş oluyor. Ayrıca bu durumda Cumhur İttifakı’nın görece başarısız oldukları 2019 yerel seçimlerinde oy oranları yüzde 51,6 idi. Bu 11 puanlık düşüşü nereye koyacaksınız? Yine “1400 belediyenin yüzde 54,3’ü Cumhur İttifakı’nca yönetilecektir” diyor. Peki ya bunların büyüklükleri, etkileri ne? Sadece CHP’nin kazandığı illerin nüfus oranı yüzde 62,2. Bu illerin mevduat oranı yüzde 85, ihracata katkı oranı yüzde 80. Ekonomik ve büyüklük bakımından sadece CHP bile yerelde Cumhur İttifakı’ndan çok daha etkili bir hale geldi. Diğer partilerin kazandığı belediyeleri de eklerseniz durum iktidar açısından çok daha vahim hale geliyor. Erdoğan başarısızlığı biraz muğlak hale getirmek istiyor. Zaten Bayram öncesi Merkez Yürütme Kurulu’nda yaptığı konuşmada “AKP olarak oy oranımız yüzde 44,3’ten yüzde 35,5’e, Cumhur İttifakı olarak ise yüzde 51,6’dan yüzde 40,5’e geriledi. Parti ciddi bir oy kaybı yaşadı… şahsım dahil bu masanın etrafında oturan hiçbir arkadaşım 31 Mart seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamaz” diyerek itiraf ve özeleştiride bulunmuştu. Ayrıca grup konuşmasında sizin de ifade ettiğiniz gibi “Milletin talepleri ve tenkitleri doğrultusunda kendi bünyemizde gerekli değişimi gerçekleştirecek, daha da güçlenmiş şekilde yolumuza devam edeceğiz” demesi, “Seçmenin mesajını aldık düzelip devam edeceğiz” anlamına geliyor. Başarılı olsanız niye bünyenizde değişiklik gerçekleştiresiniz? Benim açısından en güldüğüm nokta da Grup konuşmasındaki “Şehirlerimizin kaynaklarının orada yaşayanlara harcanması için her şeyi yapacak, terör örgütünün şehirlerimize tekrar musallat olmasına fırsat vermeyeceğiz” ifadeleri oldu. Erdoğan’ın ifadelerini sık sık tersine okumak gerekiyor. Benim buradan anladığım seçim sürecinde sık sık tekrarladığı gibi “kendilerine oy vermeyen seçim bölgelerine kaynak aktarılmayacak” ve “Doğu ve Güneydoğu illerinde önceki dönemde olduğu gibi ‘hızlı ve haksız bir şekilde’ kayyum atamalarına girişilecek.”

GÖZLEM – Türkiye Raporu’nun, Yerel seçimden sonra yaptığı ilk anketin sonucuna göre, AKP’ de kan kaybı devam ediyor; Yüzde 29.8… CHP yüzde 35.2 ile birinci sırada. Türkiye Raporu Direktörü Can Selçuki, “Eylül 2019’dan beri her ay gerçekleştirdiğimiz Türkiye Raporu anketlerinde ilk defa Nisan 2024’te AK Parti birinci parti ve Erdoğan başarı seviyesi en yüksek lider çıkmadı” dedi. Bu tablo “ANAP örneği gibi” kalıcı olabilir mi?

K – Bu tablonun kalıcı olabilmesinin önündeki en büyük engel gelecek 4 yıl boyunca bir seçim yapılmayacak olması. Şu anda durum iktidar açısından çok kötü. Özellikle ekonomik kriz ve sıkıntılar seçmen nezdinde iktidarın durumunu çok olumsuz etkiliyor. Ancak Cumhurbaşkanlığı, genel ve yerel seçimler geride kaldı. Bundan sonra en az 1,5 iki yıl daha ekonomik olumsuzlukların devam etmesi bekleniyor. Buna AKP’deki “yozlaşma” ve dindeki aşırılaşmanın etkileri de eklenirse, AKP’nin merkezdeki ağırlığının gittikçe düşmesi beklenir. Bunun seçime kadar kalıcı olup olmayacağını şimdiden kestirmek çok zor.

 

GÖZLEM – Ankara ve özellikle AKP kulislerinde “kabinede revizyon, AKP üst yönetimi büyük ölçüde değişecek, Erdoğan AKP Genel Başkalığını bırakabilir” gibi birçok söylenti var. Yorumunuz?

K – Erdoğan AKP Genel Başkanlığını bırakmaz, bırakamaz. En başta “fıtratına” aykırı. Elinde değil elde ettiği gücü daha da konsolide etmeyi hedefleyen “yayılmacı” bir yapısı var. Elindeki gücü kendi isteğiyle paylaşması doğasına aykırı. Ayrıca siyasi olarak da kendisi açısından yanlış olur. Ancak görüntüde “Başkanlık rejimi”nin bozukluklarını düzeltiyormuş algısı yaratacak bazı adımların atılmak istendiği ifade ediliyor. Bu noktada da AKP ve Saray içinde birbirine karşı klikleşmiş gruplar olduğu ve bu nedenle ortak bir karara ancak ve ancak her zaman olduğu gibi Erdoğan’ın son sözü söylemesiyle ulaşılabileceği anlaşılıyor.  

GÖZLEM – CHP’nin “seçim zaferi kutlamaları” bitti. “Acaba CHP mi kazandı, AKP mi kaybetti? Yoksa seçimin galibi millet mi?” gibi tartışmalar başladı. Sizin görüşünüz?

K – CHP ve Özgür Özel kesinlikle kazandı. Bunu tartışmanın bir anlamı yok. Keşke Özel, yakın ekibinin istekleri doğrultusunda başta Hatay ve Eskişehir olmak üzere bazı önemli seçim bölgelerinde verdiği kararları vermeseydi de CHP’nin oy oranı daha yüksek olsaydı. CHP’nin İzmir, Eskişehir illeri ile Ankara Çankaya, Adana’da Seyhan ve Çukurova, Mersin Tarsus ve Antalya Konyaaltı ilçelerindeki değişiklik kararları, 2019-2024 seçimlerindeki oy oranları karşılaştırıldığında kendisine 400 binin üzerinde oy kaybettirdi. Bu 1 puana yakın bir kayba den geliyor. Bu oyları almış olsaydı CHP’nin 1. parti olarak 31 Mart 2024 yerel seçimlerindeki oy oranı yüzde 37,77 değil yüzde 38,63 olurdu. Ancak alınan seçim sonucuyla Özgür Özel, tüm eleştirilere karşın liderliğini gerçek anlamda kanıtlamış oldu. Peki CHP ve Özel nasıl kazandı? Bunda emekli maaşlarında vücut bulan ekonomik krizin ve iktidarın dinci politikalarına gerçek anlamda alternatif oluşturacak rekabetin gelmesinin büyük etkisi var. Bunlar da AKP’nin seçimi kaybetmesinin en önemli iki nedeni.

GÖZLEM – CHP’nin yeni belediye başkanlarının çoğu, “boş kasalarla, hatta büyük borçlarla karşılaştılar. Dahası, son aylarda belediyenin kaldıramayacağı “işçi kadrosunda” personellerle karşılaştılar. Bu belediyelerin arasında, “CHP’li belediyeler” de vardı. Sizce, “başarıyı ve 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimi ile Genel Seçimi büyük ölçüde etkileyecek” bu sorunlar nasıl çözülecek?

K –Belediyelerin yüksek oranlarda borçlu olmaları, özellikle bu borçlar yaptıkları yatırımlara yönelikse, bir anlamda normal. Ancak burada iki konu ortaya çıkıyor. Birincisi bu belediye kaynaklarının iktidarın eliyle dağıtılarak yaratılan rant. Bu alanın yeni yönetimlerce çok ciddi bir şekilde incelenmesi ve elde edilen ayrıntılı “bilgilerin” kamuoyuyla paylaşılması gerekiyor. İkinci konu ise bu borçların geri ödenmesinde muhalefete geçen belediyelerin iktidar olarak olabildiğince engellenecek olacakları gerçeği. Bu iki durum gelecek dönemde belediye yönetimlerinin mesailerinin büyük bölümünü alacak. Kaynak bulmada aslında CHP’nin elinde AB ile ilişkileri çok iyi olan ve bu konularda ciddi finans kaynakları bulduğu anlaşılan İzmir’in eski belediye başkanı Tunç Soyer gibi bir “kart” vardı. Ancak adaylaştırma sürecindeki yönetim yanlışlıklarından dolayı Yılmaz Büyükerşen’in aksine Tunç Soyer’den faydalanma yolları biraz tıkanmış gözüküyor. Tabii ki finansman sorununu bir iki isme indirgemek mümkün değil. Ama işin sonunda CHP’li başkanlar önceki dönemde ele geçirdiği belediyeleri, üstelik pek çoğunda belediye meclislerine hâkim olmadıkları halde, olabildiğince iyi yönettiler. Bu yapılanlara devam edilmesi ve iyi bir koordinasyon ile daha başarılı sonuçlara ulaşabilirler.

GÖZLEM – Enflasyon ve Türk Lirasının değer kaybı durdurulamıyor; Merkez Bankası zarar etti, bütçe açığı var, dış borçlar büyüyor. “Benden para istemeyin” diyen Maliye ve Hazine Bakanı’ndan sonra, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan da “En düşük emekli aylığı 10 bin lira. Zaten temmuz ayında enflasyondan ya da sözleşmeden kaynaklanan farklar emekli aylıklarına yansıtılacak. Bunun dışında asgari ücrete ara zam düşünmüyoruz” dedi. Ne yapacak “geçinemeyen” milyonlar?

K – Geçinemeyen milyonlar ciddi biçimde bireysel olarak borçlanmaya yöneliyorlar. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings bireysel kredi kartı kredilerinin 2023 yılında yüzde 162 oranında büyüdüğünü, bunun 2023 sonu resmi enflasyonu olan yüzde 65’in bankacılık sektörü kredi büyümesi olan yüzde 53’ün çok üzerinde gerçekleştiğini bildirdi. Hızlı büyümenin 2024’ün ilk üç ayında da yüzde 16 ile devam ettiğini kaydetti. Bu kredilerin bankacılık için “risk oluşturabileceğine” dikkat çekti. “Hanehalkı, enflasyonist ortamda alışverişlerini öne çekmek ve taksitle ödeme yaparak satın alma maliyetlerini birkaç aya yaymak için kredi kartı kullanımını büyük ölçüde arttırdı” değerlendirmesinde bulundu. Bundan sonraki 1,5-2 yılda durum maalesef çok daha kötüleşecek. Bireysel ve firma bazında iflaslar ve bunun topluma yansımaları görülecek. Eğer bu ortam büyük “patlamalara” yol açarsa Erdoğan Mehmet Şimşek’in başında bulunduğu mevcut ekonomik yönetimi görevden her an alabilir. Zaten eski ve yeni bazı klikler iktidar içinde yeniden güç kazanmayı veya sıralarının gelmesini bekliyorlar. Böyle bir değişiklik yabancı piyasalar açısından çok olumsuz algılanacağı için yeni ekonomide krizin boyutu “sıçrar”. Belki de yönetilemez hale gelir. Bu durumda da 4 yıl sonraki seçimlere büyük bir enflasyon ve gelir eşitsizliği ile gidilir ve o noktada millet de iktidara faturayı bu son seçimden daha büyük bir şekilde keser. Yok eğer iktidar bu 1,5-2 yıllık süreci atlatabilir ve mevcut liberal politikalara devam edebilirse 2002 sonrası olduğu gibi bir görece rahatlama dönemi ile seçimlere girebilir ve iktidarını devam ettirme şansını bulabilir. Hesapları da bu olsa gerek. Ancak esas yapılması gereken nedir derseniz, bana göre bu liberal politikaların çok ciddi bir şekilde gözden geçirilmesi, tasarruf, vergi ve “yolsuzluk karşıtı” önlemlerle devletin ekonomide çok daha etkin olacak bir şekilde yeni bir karma ekonomik dönemin kurgulanması gerekir.

GÖZLEM – Dünyada “haftada 4 gün mesai, 3 gün tatil” uygulaması yaygınlaşırken, Türkiye’de de bir şirket aynı uygulamaya geçti ve “Yayılabilir mi” sorusuna cevap aranmaya başlandı. Hatta uzmanlar  “Türkiye’de teknoloji ve hizmet sektörü 4 gün mesai için uygun” dediler. Siz ne diyorsunuz; bu uygulama şirket sahiplerinin mi, çalışanların mı lehine olacak?

K – Türkiye’nin, özellikle hizmet sektöründe “uluslararası ticaret” terminolojisiyle, diğer ülkelere göre “görece avantajı” turizm, tekstil gibi ana girdi kalemleri yerli olan sektörlerde ve bu sektörlerdeki esnekliğinde. Türkiye’de örneğin otellerde, lokantalarda “4 gün mesai, 3 gün tatil” uygulamasının yaygınlaşmasına imkân olduğunu düşünmüyorum. Bu tür uygulamaların dünyada yaygınlaşmasını Türkiye’de sermaye ancak bir “fırsat” olarak değerlendirir. Buna karşın özellikle pandemi sonrası, dediğiniz gibi teknoloji başta olmak üzere pek çok alanda çok daha esnek bir çalışma düzeni belli ölçüde işletmelerde oturmaya yüz tutmuştu. Ancak burada da “yeterli verimi alamadığını gören” pek çok firma bu tür “esnek çalışma” yöntemlerini terk etmeye yüz tutmuş görünüyorlar.

GÖZLEM – Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) tarafından yurt genelinde fahri trafik müfettişlerinin, park cezası yazma yetkilerinde kısıtlamaya gidildi. Edinilen bilgiye göre, EGM Trafik Hizmetleri Başkanlığınca, fahri trafik müfettişlerinin ceza yazma yetkileriyle ilgili değişiklik yapıldı. Buna göre, fahri trafik müfettişleri yeni bir düzenlemeye kadar sadece engelli park alanlarının ihlali durumunda ceza yazabilecek. Bu arada, Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi, “trafik ışığı bulunmayan yaya geçidinde yayaya yol vermediği gerekçesiyle Karayolları Trafik Kanunu’nun 74/B maddesi uyarınca fahri trafik müfettişi tarafından yazılan” 1979 lira idari trafik cezasını, “tutanakta kabahatin nasıl işlendiğinin yer ve zaman gösterilerek açıklanmaması ve denetime elverişli olmaması” nedeniyle iptal etti. Bu cezalar, iptaller, mahkemeler, iptaller yıllardır devam ediyor. Ne yapılmalı; görüşünüz?

K – Denetim işi devlette olur. Özelleştirilemez. Özellikle rekabet olmayan alanlarda. Bunlar artık öğrenilmiş olması gereken ancak liberal ekonominin gözardı etmek istediği kurallar. Siz rekabet olmayan bir alanda, denetim işini özelleştirirseniz, ya denetimi çok daha sıkı şekilde denetlemek zorunda kalırsınız, ya da kendinizi büyük çarpıklıklarla karşı karşıya bulursunuz. Burada da olan bu. Trafik kurallarını denetleme işini, özel kişilere hem de bir birlerini denetleyemeyecekleri ve devletin de onları denetleyemeyecekleri bir ortamda verdiğinizde, ortaya bu tür çelişkili, sorunlu kararlar çıkıyor. Bunların önüne geçilmesi olanaksız. Yapılması gereken işsizliğin bu boyutlarda olduğu bir ülkede, daha fazla kaynak ayırarak insan gücü ve diğer olanaklarla sadece denetim işinin değil her çeşit kamusal işin sadece trafikte değil, başta vergi olmak üzere her konuda devlet tarafından yürütülmesinin yaygınlaştırılmasıdır. Kaynakları az sayıda garantili projelere, Kur Korumalı Mevduata veya israfa ayırıyorsanız, 300 bin öğretmenin ödemesini de yapmazsınız, boş vergi denetçisi kadrolarını da doldurmazsınız, memur sayısını da arttırmazsınız. Her şey öncelik meselesi.

+++++++