60 yıla yaklaşan meslek hayatımda, pek çok devlet büyüğümüzü yakından tanıdım. Çoğuyla röportajlar yaptım, basın toplantılarını, seçim gezilerini izledim. Yurtiçinde ve dışında takip ettim Cumhurbaşkanlarını, Başbakanları, lider ve bakanları… Rahmetli Gürsel, İnönü, Sunay, Korutürk, Evren, Özal, Demirel, Ürgüplü, Erim, Melen, Talu, Ecevit, Irmak, Feyzioğlu, Ulusu, Akbulut, Yılmaz, Bölükbaşı, Bozbeyli, Alican, Türkeş, Erbakan, Çiller, Aybar, Arıburun, Çağlayangil, Sirmen, Cindoruk gibi Türkiye’mize imzasını atan çok değerli, seçkin ve saygın siyasetçi ve devlet yöneticisi kadrolarıyla dost oldum. Zaman zaman görüş ve fikirlerini paylaştığım, zaman zaman da ters düştüğüm bu muhteşem ve mükemmel kadro, kim ne derse desin hepsi bu ülkenin iyiliği ve mutluluğu için geceli gündüzlü çalışmış, unutulmaz hizmetler yapmış ve eserler kazandırmıştır. Seversiniz sevmezsiniz, farklı kulvarlardan koşsalar da, yıllarını bu ülkenin esenliği için harcamış, bu uğurda sağlığını bile tehlikeye düşürmüş ve çoğu aramızdan göçüp gitmiş tüm devlet büyüklerimizin aziz hatıraları önünde şükran ve saygıyla eğiliyorum.
İnönü’nün kahramanlığını ve devlet adamlığını, Demirel’in Türkiye’yi barajlarla tanıştırarak ışığa boğduğunu, Ecevit’in dürüstlüğünü, nezaketini ve Kıbrıs zaferini, Özal’ın Türkiye’ye çağ atlattığını nasıl unuturuz? Siyasi çekişmeler, mücadeleler, kavgalar belki memleketimize zaman kaybettirmiş olabilir. Ama bunların ülkemize olumlu katkılarını da görmezden gelemeyiz. Son 20 yılın siyasi ve idari kadrolarına ve giderek demokrasiden uzaklaşan yönetim şekillerine bakınca, eskilere özlem ve hasretim daha da artıyor.
Yeri ve zamanı geldikçe, ülkemizin liderlerinden bahsetmeye çalışıyorum. Her nisan ayının 17’si bana üzüntü ve hüzün yaşatır hep. Çünkü o gün, birlikte 10 yılımı geçirdiğim rahmetli Özal hayata gözlerini yummuştu. Benim çok yakından tanıdığım Özal, devletinin ve milletinin huzur, refah ve güvenliği için gecesini gündüzüne katmış, fedakarca çalışarak hepimizin ufkunu açmış, çok önemli reformlarla Türkiye’yi dünyaya taşımıştır. İnsanlığı, üstün ve pratik zekası, hoşgörüsü, engin bürokrasi deney ve donanımı, sorun çözme yeteneği müthişti. İdeolojik saplantıları yoktu. Liyakat ve ehliyete çok önem verirdi. Demokrasi aşığıydı, ifade-düşünce-basın hürriyetine saygılıydı. Aleyhindeki karikatürlerin orijinallerini toplar ve çalışma odasına asardı.
Sosyal ve ekonomik dönüşümün mimarıydı. Serbest Pazar ekonomisi, sermaye piyasası, modern bankacılık, enerji ve altyapı yatırımları, telekomünikasyon, ihracat, döviz darboğazının aşılması, renkli televizyon hep onun eseriydi. Türkiye’nin turizm mucizesinin altındaki imzanın tartışmasız tek sahibiydi. Çevre korumanın ciddi patronu, Özel Çevre Koruma Kurumu ile Çevre izcilerinin kurucusuydu. Merhum Özal büyük bir vizyoner, demokrat, özgürlükçü, inançlı ve Atatürkçü bir devlet adamıydı. Onu büyük bir özlem, hasret ve rahmetle anarken, birkaç hatıramı özetle nakletmek isterim.
Turgut Özal bir insan sevgisi profesörüydü. Herkesin iyiliğini ve mutluluğunu isterdi. Bir gün öğrendik ki, sol eğilimli bazı bürokratları kendisine danışman yapmış. Rahmetli Adnan Kahveci odama gelerek, “Yahu patron by-pass ameliyattan sonra tuhaf işler yapıyor. Ecevit’in prenslerini yanına alıyor. Haberin var mı?” diye sordu. Olmadığını söyledim ama “Kararnamelerini gördüm” deyince, birlikte Başbakanlık konutuna çıkarak işin aslını öğrenmek istedik. Kapıyı vurarak içeri girdim, merhum Başbakan bir misafiriyle görüşüyordu. Beni görünce “Gel Can hayrola” dedi. Adnan’la birlikte yanına gittik. Ben kulağına eğilerek, misafirin duymayacağı bir sesle, “Efendim siz solcuları Başbakanlığa danışman yapıyormuşsunuz. Doğru mu?” dedim. “Gündüz Aktan’ı mı kasdediyorsun?” sorusuna “Evet” cevabını verince, “Ön yargılarla hareket etmeyin. Bana onun gibi beş tane daha solcu bul getir” dedi. Neye uğradığımı şaşırdım, bozuldum ve itiraf edeyim ki sıkıldım. Hatırıma geldikçe, bugün bile üzülürüm. Çünkü merhum Gündüz Aktan’ı tanıdıktan sonra onunla iyi dost olmuş, devlete fedakarca yaptığı hizmetleri görmüş ve çok takdir etmiştim. Rahmetli Özal’ın bize verdiği bu dersi ve insani yaklaşımı hiç unutmam.
Bir başka hatıram da “Benim memurum işini bilir” konuşmasıyla ilgili. Maalesef bu konuşmayı bazı meslektaşlarım ve yazarlar çarpıtarak kullandı. Olayın aslı şöyleydi. ANAP Meclis grubunda milletvekilleri, kendilerine randevu vermeyen müsteşar ve genel müdürleri peş peşe şikayet edip durdular. Şikayetleri cevaplamak üzere kürsüye gelen Özal, “İş takibi için gidip onları meşgul ediyorsunuz. Lütfen bürokratları rahat bırakın. Benim memurum işini bilir” cevabını verdi.Ertesi günü gazetelerin manşetinde bu ifade,ters ve yakışıksız manaya gelecek şekilde yer aldı ve üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala bu şekliyle hatırlanıyor.
Merhum Özal yasaklara karşı bir anlayışın sahibiydi. Devletin ona buna yasak koymasını doğru bulmuyordu. Bir gün rahmetli Cüneyt Arcayürek, Hürriyet’in Türk-Yunan gerginliğini işleyeceğini, bunun için bir harp gemisi fotoğrafına ihtiyacı olduğunu söylemiş, ancak deniz kuvvetlerinin yasak diye fotoğraf vermediğini bildirmişti. Konuyu dönemin deniz kuvvetleri komutanı merhum Nejat Tümer’e ileterek, bir harp gemisi fotoğrafını Hürriyet’in istediğini belirtip, iznini rica etmiştim.Ama ben de yasak cevabını alınca, durumu rahmetli Özal’a ilettim. Bir kitap kurdu olan Özal, “Cüneyt Bey’e haber ver, Kızılay’daki Tarhan Kitabevi’nde bizimkiler dahil dünyanın tüm ülkelerinin harp gemilerinin fotoğraflarının bulunduğu ansiklopedi gibi bir yabancı kitap var. Ordan kullansın” dedikten sonra bana şunları anlattı.
-Bu yasak işi komedi haline dönüştü.Teknolojideki gelişmeleri takip etmemiz lazım.Yahu dünyanın üzerinde yüzbinlerce fotoğrafçı uydu var.Bunlar yatak odalarımızı bile çekiyorlardır.Böyle bir dünyada yaşadığımızı hala fark edemiyecek miyiz?
Yasaklara karşı olan Özal, Evren döneminde Türkiye’den kaçmak zorunda kalan Hannover Fuar’ında karşılaştığı Cem Karaca’yı Türkiye’ye getirtmiş, komünist diye yıllarca pasaport alamayan Çetin Altan’ın özel izin ve pasaportla tüm uluslararası konferanslara katılmasını sağlamıştı.
Son olarak, çok varlıklı olduğu sanılan rahmetli Özal’ın borçlu öldüğünü ve bu yüzden ailesinin reddi miras yapmak zorunda kaldığını da söylemeliyim. İnanmayanlar, o günlerin gazete arşivlerine bakarak, çok küçük de olsa verilen bu haberleri okuyabilirler.
Rahmetli Özal’ın hayata veda etmesinin üzerinden tam 28 yıl geçti.Ancak yaptığı büyük reform ve hizmetler hiç unutulmadı.Millet ona boşuna tonton demedi, boşuna sevmedi. Tam bir halk adamıydı, halkın içinde korkusuz ve korumasız dolaştı. Onu büyük bir özlem ve hasretle anıyorum. Allah’ın rahmeti hep üzerinde olsun. Ruhu şadolsun.