Bayramda Bodrum’dan bir haber paylaşıldı.
Serpme kahvaltı kişi başı 2500 TL’imiş.
Hani Türk Lirasının epey zamandır endazesi kaçmıştı.
Ama bu örnek “şahika” olmuş.
Bu ülkede yüksek oranlarda enflasyon yaşanıyor.
TÜİK ile ENAG’ın açıkladıkları oranlar arasında dağlar kadar fark var.
Bu durum fırsatçıların iştahını kabartıyor ve Allah ne verdiyse fiyatlarını arsızca arttırıyorlar.
Özellikle hizmetler sektöründe, insaf, ölçü tamamen kopmuş halde.
İçtiğiniz kahveye ne isteneceğini bilemiyorsunuz.
Ya da berberinizin yaptığı zam karşısında donup kalıyorsunuz.
Mal fiyatlarında, sanki “ar yılı değil kar yılı” anlayışı ipini koparmış gidiyor.
Fiyatlama davranışlarının bu denli bozulmasının yanında, diğer bir “fena” unsur daha var.
Beklentiler de yerlerde sürünüyor.
Geniş halk kitlelerinde bu işlerin bugünden yarına düzeleceğine dair hiçbir umut yok.
Enflasyon hummasına karşı korunmanın bulunmuş yolu kepenklerini kapatıp ucu ucuna yaşamak.
Bu fırtınadan beslenenler, bir yandan yangına benzin dökerken, diğer yandan sabit gelirliler için timsah gözyaşları döküyorlar.
Diyeceğimiz; bir ülkede gelir dağılımı bu denli bozulmuşsa, artık “bana ne” duyarsızlığı ile “her koyun kendi bacağından asılır” denemez.
“Altta kalanın canı çıksın” deyimi şu anda tüm boyutları ile hayatlarımızın acı gerçeği.
En başta emekliler boğuluyor, nefes alamıyor.
Bu hal sürdürülemez.
Hiç kimse, nasıl oluyor tatil yerleri, restoranlar “tıklım tıklım” demesin.
Toplumun en üst %20’lik gelir grubu bahse konu yerlerde harcama imkanına sahip.
Alt gelir gruplarından hiç kimse sür-git sabır ve tevekkül beklememeli.
Zor oyunu bozar.
Bu iş böyle zıvanadan çıkmış haliyle, ya da lastiği patlamış kamyon gibi… giderse, insanlar mazlum tutumlarını sürdürmez, sosyal patlamalarla karşılaşılır.
Şimdi ekonominin başında Mehmet Şimşek ve ekibi var.
Kendi ifadeleri ile heterodoks yöntemlerden rasyonaliteye dönmüş durumdalar.
Faizleri durmadan arttırıyorlar.
Çabaları henüz bir karşılık bulmuş değil.
“Acı Reçete” diye ifade edilen bir programdan söz ediliyor.
Ekonomi yönetimi fedakarlıklar içeren daraltıcı önlemler planlıyor.
Bunun anlamı, toplumun her kesimi için zor zamanların geliyor olması demektir.
Bu program en alt gelir gruplarını, zannedilmesin ki kollayıcı olacak.
Onları daha da sıkacaklar.
Emekliye giden transfer harcamaları azalacak, devlet memurlarına “sık dişini” diyecekler.
Bu hallere düşülmesinin en temel sebebi, yıllar boyu devlet bütçesi savurganlığı, inşaata yönelik büyümenin parıltılı bir tercih zannedilmesi.
An itibariyle “bindik bir alamete, umarız gitmiyoruzdur kıyamete” durumundayız.
Açık söylemek gerekirse, içine düşünen bu durumdan birinci derece iktidar sorumlu.
Ama, muhalefetin de kapsamlı bir çözüm önerisini duyamadık.
Hatta bu durum gündemleri bile değil.
Daha acısı bu hali daha fazla oy alabilme vesilesi görüyorlar.
Oysa herkes aynı gemide, hep birlikte dibe doğru çekiliyoruz.
Merkezi hükümet ne denli savruksa, muhalif yerel yönetimler de aşağı kalmıyor.
101. yılını idrak eden Cumhuriyet böylesi dertlerden çok uzak olmalıydı.
Neyse, özetle iyi bir yere doğru gitmiyoruz.