Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 104’üncü yılını kutluyoruz. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, gelecek yıllarda bu kutlu günü daha gelişmiş bir demokrasi, laik sosyal hukuk devleti düzeylerinde idrak etmesi dileği ve umuduyla kutluyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bu meclistir.
Kurtuluş Savaşını, aldığı kararlarla yöneten, oylarıyla başa getirdiği Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kazanan bu Meclis’tir.
Koltuğunu korumak için işgalci güçlerle iş birliği yapan saraya ve kurtuluşa karşı olan saray yanlılarına karşı iç savaş yürüten bu Meclis’tir.
Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir kararını alan bu Meclis’tir…
Meclisin 104’üncü yılında demokrasinin geleceği bakımından önem taşıyan gelişmelere tanık oluyoruz. Türkiye’de halk tepkisini sokaklarda, meydanlarda gösteremiyor ama – Elbette bunda sokağa çıkanlara karşı polisin uyguladığı sert müdahalenin, tutuklanmaların, teröristlikle suçlanmanın büyük payı var- seçim zamanı sandıklardan vazgeçmiyor… Secim zamanı gelince vatandaşlarımız, içinde bulunduğu koşullara aldırmadan, en az yüzde 80 gibi büyük katılım oranlarıyla seçim sandıklarına koşuyor ve özgürce seçimini yapıyor.
Meclisin kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, yürütmeyi denetlemek gibi devredilemez yasama ve denetleme yetkileri vardır. Parlamento kararlarının yargısal denetimini ise Anayasa Mahkemesi yapar.
Yasama ve denetleme erki olan Meclisin yönetimdeki rolünün 2010 ve 2017 Anayasa değişiklikleriyle gittikçe kısıtlandığını görüyoruz. 2010’da yapılan 26 maddelik Türkiye Anayasa değişikliği referandumu ile yasama organının yürütme organı üzerinde anayasal araçlarla herhangi bir siyasi ve hukuki denetim sahibi olamayacağını; 2017’deki Anayasa değişikliği ise yürürlükteki parlamenter sistemi yerine Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini getirmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tüm yürütme yetki ve görevini bir kişide-Cumhurbaşkanında toplamıştır. Ayrıca Cumhurbaşkanına yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararname çıkarma yetkisi vermiştir. Buna karşın Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu kaldırılmış; belli şartlarda cezai sorumluluğu getirilmiştir. Böylece yürütme erki Cumhurbaşkanında toplanmakla kalmamış, aynı zamanda Cumhurbaşkanının Meclisin çoğunluk grubu üzerinden yasama ve yüksek yargı üyelerinin seçimi üzerinden yargı erklerine doğrudan müdahalesinin önü açılmıştır.
Yüce Meclisimizin 104. Kuruluş Yılında, bütçe yapma yetkisi, denetim yetkisi kısıtlanmış ve güvensizlik oyu yetkisi elinden alınmış bir TBMM kalmıştır
Meclisin ülke yönetimindeki rolü böylece gittikçe azalarak egemenlik gücü meclisten, – seçilmişlerin- elinden çok Başkanlık sisteminin küçük ve ayrıcalıklı bir grubunun-atanmışların- eline geçmiştir…
31 Mart yerel seçim sonuçları iktidarı yıpratmış ama değiştirmemiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli yeni bir Anayasa değişikliğini daha şimdiden gündeme getirmeye başladılar bile. Bu konuda TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un maaile kamu uçağını kullanarak Bayram tatilinde Marmaris’te Erdoğan’ın yanına gitmesi, onun bu konuda özel bir görev üstlenmiş olduğunu akla getiriyor…
Anayasa değişikliğinin belki de milletvekili transferlerine de başvurulmadan, Kılıçdaroğlu’nun muhalefete hediye ettiği milletvekilleri ve İYİ Parti milletvekilleri ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yatırımcılara “dört yıl seçim yok” taahhüdünü doğrulayacak şekilde, halkoylamasına gerek kalmadan TBMM çatısı altında yapılması ihtimali yasal zeminde mevcut görünüyor.
Meclisin -Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi- yeni bir Anayasa yapma yetkisi yoktur! Anayasa’nın değişmez ilk dört maddesi hariç, sadece diğer maddeler üzerinde değişiklik yapma yetkisi vardır. Meclisin ve yargının yürütme lehine daha da kısıtlanması, özellikle iktidar cephesinin güç kaybının artık görünür hale geldiği bu aşamada Türkiye’nin demokratik geleceği açısından hiçte parlak bir fikir olmadığını şimdiden söylemek lazım.
Meclisin 104. yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplumsal uzlaşmaya aykırı bu yol yerine, Türkiye’nin birinci partisi konumunda olan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e kulak vermesi daha demokratik bir çıkış yolu olur.