Parti sloganlı MEB müfredatı

Millî Eğitim Bakanlığı, “sadeleştirme” amacıyla başlattığı ve ilkokul, ortaokul ile lise öğrencilerine okutulacak zorunlu derslere ait yeni müfredatı, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" ismiyle kamuoyu ile paylaştı.

2024-2025 eğitim-öğretim dönemi için planlanan müfredatın, öneri ve paylaşımlar doğrultusunda güncellenerek nihai haline getirileceği belirtildi. Yeni müfredatın gelecek eğitim öğretim yılından itibaren okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflarda kademeli şekilde uygulanmaya başlanması bekleniyor. Çalışmalarda, ülke bazlı yapılan karşılaştırmalarda, mevcut müfredatın muadillerinden 2 kata yakın bir düzeyde daha ağır olduğu belirlendiği belirtilirken, müfredatta yüzde 35’lik bir seyreltme yapıldı.

Hiçbir öğrencinin başladığı sistemle okulunu bitiremediği AKP iktidarlarındaki yedinci sistem değişikliğinin ayrıntıları, “Bu kadarı da olmaz” dedirtiyor. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, 10 yıllık bir çalışmanın ürünü olan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” müfredatı, “Ders programı değil, parti programı” eleştirilerine yol açtı. Eğitimdeki müfredat değişikliği, iktidarın “Nesillere şekil verme, düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen ve yorumlamayan nesiller yetiştirmek” hedefi olduğu gerekçesiyle eleştiriliyor. Derslerde dini içerikler ağırlık kazanırken, ‘Atatürk ve Cumhuriyet’ vurgusu geriledi ve ‘Cihat, kamil insan’ gibi ifadeler müfredatta yer aldı. 

Yeni müfredat taslağı için öğretmenler ve akademisyenler internet sitesi üzerinden bir hafta süresince görüş bildirebilecek. 2017 yılındaki müfredat değişikliğinde de benzer bir süreç işlemiş, taslak, bir ay görüş ve önerilere açılmıştı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Evrim Teorisi’nin üniversite seviyesinde okutulması gerektiği düşüncesinde olduklarını kaydetmişti. O dönem din eğitimi derslerinde “cihat” kavramının öğretilmesi de tartışma yaratmıştı.

Anadolu Ajansı’na taslakla ilgili konuşan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, yeni müfredatın “değerlerine bağlı, hayallerini gerçekleştirebilecek” çocuklar yetiştirmek amacını taşıdığını söyledi. Tekin, öğrencilerin bilgiyi analiz edebilecekleri bir eğitim sistemi felsefesi içinde olduklarını da söyledi.

Eğitim sendikaları tepkili

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” adı altında açıklanan yeni müfredata, iş dünyası temsilcileri, eğitim sendikaları ve siyasilerden tepkiler geldi. Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim İş) Genel Başkanı Kadem Özbay, “Tekkede mürid mi yetiştiriyorsunuz” diyerek şu değerlendirmelerde bulundu: “İçerisinde çok şık ahlak erdem kamil insan vurguları var. Cumhuriyet bir ya da iki kez geçiyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün adı hiç geçmiyor. Tekkede mürid mi yetiştiriyorsunuz? Yoksa çağın gereğinde öğrenci mi yetiştiriyorsunuz? Bu müfredat bir parti programıdır. Cumhuriyet değerlerine uyan bir müfredat değildir. Maarif kelimesi de müfredatın ne olduğunu vurguluyor. Çocuğun akademik gelişiminden yana değil, ahlakını baskılayan bir nesil yetiştirilmeye çalışılıyor. Bilimsellik vurgusu yok denecek kadar az. Buradan soruyorum müfredatla mürid yetirilmesi mi amaçlanıyor?”

Eğitim Sen ise yaptığı açıklamada müfredatı, “MEB’in ‘yeni müfredatı’, düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen ve yorumlamayan robot ve ruhsuz nesiller yetiştirmek amacıyla hazırlandı” diye değerlendirdi. Açıklamada, “Ülkeyi ve gelecek nesilleri yakından ilgilendiren eğitim müfredatı gibi bir konuda, müfredatın siyasal ve ideolojik olarak iktidara yakın çevrelerin müdahalesiyle daha da geriye götürülmesi, bilime ve aydınlanma düşüncesine karşı resmen bayrak açılması söz konusudur” denildi.

TÜSİAD: Oldubittiye getirilmemeli

Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD), “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlıklı eğitim müfredatı ile ilgili “Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yakışır çağdaş bir eğitimin gerekliliklerini ne kadar karşıladığı kapsamlı şekilde tartışılmalıdır” diyerek askı süresinin uzatılmasını istedi.

Yeni müfredatın eğitim paydaşlarının eleştiri ve önerileri ışığında şeffaflıkla yeniden ele alınmasının katılımcılığı ve uzlaşıyı artıracağını belirten TÜSİAD, “Çocuklarımıza ve gençlerimize Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yakışır çağdaş bir eğitim sunulmalıdır. Dünyada eğitim sistemleri yarış halindeyken ve yüksek katma değerli ekonomi olma hedefimiz varken, ülkemizin en kıymetli varlığı çocuklarımız ve gençlerimizin vasat bir eğitime mahkum edilmeyeceğinden emin olmalıyız. Çağdaş uygarlık seviyesini aşmanın yolu; Cumhuriyet değerlerini ve demokrasi ilkelerini özümsemiş, bilim-teknolojide yetkinleşmiş, sosyo-duygusal becerileri gelişmiş, özgür düşünceli nesiller yetiştirmektir” görüşünü bildirdi. 

TÜSİAD’ın, “Gerçek beka meselesi olan eğitimde müfredat değişikliği oldu bittiye getirilmemelidir” denilen açıklamasında, “Bilimi esas alan, farklılıklara duyarlı, çocukların ve gençlerin potansiyellerini özgürce gerçekleştirmesini ve dünya çapında üst düzey bilgi, beceri, yetkinliklere sahip olmasını sağlayan bir müfredat ülkemizin çağdaş uygarlık seviyesini aşma hedefine hizmet edecektir” ifadeleri kullanıldı.

TÜRKONFED ile BASİFED’den ortak açıklama

Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) ile Batı Anadolu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu (BASİFED), 10 yılda hazırlandığı ifade edilen müfredatın 1 haftada incelenmesinin mümkün olmadığını ifade ettikleri ortak açıklamada değişimin toplumsal uzlaşma temelinde, katılımcı bir zeminde gerçekleşmesi gerektiğine dikkat çekti.

Açıklamada, “Eğitim yalnızca bilgiyi değil, aynı zamanda toplumu, çevreyi, dünyayı yorumlama anlayışını ve değerleri de şekillendirir. Bu noktada taslakta zorunlu dersler dışında yer alan derslerin nasıl ele alınacağı konusuna yer verilmemesi bazı soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Ülkemizde yıllardır aşılamayan yabancı dil öğrenmede yaşanan zorlukların giderilmesine ve güzel sanatlar, spor gibi sadece okul sıralarında değil hayat boyu devam eden alanlara yönelik bir çalışma açıklanmamıştır. Müfredattan çıkarılan ya da kapsamı değiştirilen konuların çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitimini nasıl etkileyeceğine yönelik belirsizliklerin giderilmesi için tüm derslerle ilgili süreçler şeffaf bir şekilde açıklanmalıdır. Değişiklikler sadece müfredatla sınırlı kalmamalı, eğitime erişim hakkı ve fırsat eşitliği için okullardaki fiziki altyapının iyileştirilmesi ve öğretmenlerin sorunlarının giderilmesi gibi temel konular da ele alınmalıdır. Çağın gerektirdiği becerilere ve yetkinliklere sahip nesiller yetiştirmek için Cumhuriyet değerlerinden ve bilimsellik ilkelerinden ödün verilmeyen, evrensel bir yaklaşım barındıran müfredata ve sisteme ihtiyaç vardır” denildi. 

CHP: Taslak geri çekilmeli

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, “(MEB’in yeni müfredat taslağı) Bu taslak derhal geri çekilmeli, eğitimin tüm paydaşlarının dahil olduğu, bilimsel, nitelikli ve çocuklarımızın çağdaş dünya ile rekabet edebilecek seviyede, kaliteli bir eğitim alabilecekleri bir müfredat çalışması yeniden yapılmalıdır” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında gerçekleştirilen MYK toplantısından sonra açıklama yapan Yücel, “MEB, milyonlarca çocuğumuzun geleceğini etkileyecek müfredatı, bir siyasi parti programı gibi yazmıştır. O yüzden bu taslak derhal geri çekilmeli, eğitimin tüm paydaşlarının dahil olduğu, bilimsel, nitelikli ve çocuklarımızın çağdaş dünya ile rekabet edebilecek seviyede; kaliteli bir eğitim alabilecekleri bir müfredat çalışması yeniden yapılmalıdır. ‘Yaptım oldu’ anlayışıyla eğitime darbe vurulamaz.” dedi.

*******

“EĞİTİMİN İNTİHARI”

Ali Naili Erdem (Eski Milli Eğitim Bakanı)- Aklın ve bilimin reddedildiği, Cumhuriyet’in kurumlaştırdığı, tüm sistemin talan edildiği bir ortamda siyasi İslam karşınıza milli eğitimin müfredat programıyla çıkıp gelir. Ve çok yönlü yobazlığı uygulamaya koyar. Bu çağdan kopuştur. Bu pozitif mantığın yarattığı uygar bir yaşamdan vazgeçiştir. Bu eğitimin intiharıdır. Çağ teknoloji çağıdır. Çağ uzmanlaşma çağıdır. Bilim ve üretim devletin en önemli görevlerinden biridir. Bağımsız bir devlet olmak istiyorsanız insanca yaşanır bir ortamın toplumun bütününde egemen olmasını istiyorsanız, bunların dışında kalamazsınız. Kalırsanız bağımsızlığınız biter. Yaşama süreniz tükenir. Birinci sırada sömürge devleti olursunuz. Oysa milli eğitim, milletleri hür ve bağımsız kılan bir görüşün ifadesidir. Bizim eğitimimiz, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir neslin yetişmesini amaçlamıştır. Pozitif mantığın yarattığı uygar bir yaşamın gerçekleştirilmesi, hukukun egemen olduğu bir ortamın devamlı kılınabilmesi bu müfredat programı ile mümkün değildir. Bu uygarlıktan vazgeçme, bilinenleri tekrarlama, üreten bir zeka yerine teslimiyetçi bir zekayı yetiştirme projesidir. Bu tam anlamıyla bir medrese eğitimidir. Örgütlü cehaletin kendisidir.

Teknoloji çağını yaşıyoruz. Uzmanlaşma çağındayız. Biz ne teknolojinin gerisinde kalabiliriz ne de uzmanlaşmadan vazgeçebiliriz. Ellerinde diplomaları ile sokaklarda iş arayan üniversite mezunları yerine yaratıcı zekanın her gün bir icraatı dünya kamuoyuna hediye etmesini yaşamaya mecburuz. Bilim üretmeyen toplumlar sömürge olmaktan kurtulamaz. Birbirinden güzel futbol sahaları; camiler yapılıyor. Hepsini ayrı ayrı kutlarım ama bunların yanında açılan laboratuvarlar yok. Laboratuvarsız okullardan yetişen çocukların çağın teknolojisini yakalaması mümkün değildir. Bu itibarla müfredat programının akla, teknolojiye, bilime dayanması lazımdır. Oysa gördüğümüz şey eskilerin, bilinenlerin tekrarı, çağdan kopuk, yaşamdan uzak hurafelere fallara ve büyülere bağlı bir müfredat programıdır. Geçmişi geleceğe tercih etmiş, tamamıyla çağdan vazgeçmiş, mazide yaşama arzusu içerisinde çırpınan bir davranıştır.

Geleceği bilimle donatma yerine hurafelerle nakşetmek bilime öncelik vermek yerine inancı aklın ve bilimin önüne koymak anlaşılışı müfredat programının esasını teşkil ediyor. Üreten, bilimsel zeka gerilerde kalmış. Kanaatimce modern ve güçlü bir Türkiye yerine doğu kültürüne siyasi İslam’a taşınan bir Türkiye; falla, büyüyle, hurafeyle büyüyen bir Türkiye’den söz edemezsiniz. Bu itibarla yaşamanın yeğleşmek olduğunu düşünerek eğitiminizde çağın tüm yerleşme hareketlerine iştirak edecek bir temponun içinde yürümeye mecbursunuz. Eğer Avrupa’nın sömürüsü olmak istemiyorsanız Avrupa medeniyetinin yanında yer alıp aynı kulvarda, aynı adımlarla, aynı süratle ve aynı tempoyla yürümeye mecbursunuz. O itibarla müfredat programınız tamamıyla bilimle teçhiz edilmelidir. Çağ dışı bir eğitim zihinleri tutsak kılan bir eğitimdir. Ve inanç aklın önünde olduğu müddetçe gelişmeniz, kalkınmanız, zenginleşmeniz, bağımsız yaşamamız, yarınlarda güven içerisinde varlığınızı sürdürmeniz mümkün olamaz. Şeriatın peşinde koşanların arzuladıkları bir Türkiye’yi bu müfredat programı yerine getirmeye çalışacaktır. Ama Atatürk Türkiye’sinin milli eğitimi bu tarz bir müfredat programını kabul edemez. Geri kalmışlığın gömleğini bu müfredat programı aziz milletimizin sırtına geçirmek için böylesine bir program hazırladığı görülmektedir. Buna itibar edilmemesi, fırsat verilmemesi gerekmektedir. Müfredat programını yeniden gözden geçirmek ve çağın gereklerine uygun, bağımsız, aydın, adil, hakkaniyetle yıkanmış, medeni bir devletin mensubu olabilmek için bu müfredat programının tamamıyla devre dışı tutulmasının lazım geldiği kanaatindeyim. Yarının aydınlık Türkiye’si fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesillerin yetişmesine bağlıdır.

**********

“CAHİL NESİL YETİŞTİRME PROGRAMI”

Hüsnü Erkan (Sosyal Bilimci / Prof. Dr) – Milli Eğitim Bakanı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” olarak bir program geliştirme uğraşı içinde. Yapılan açıklamalara göre, “nesillere şekil verme“ iddiası taşıyor. Eğitim modelinin, “dini ve milli” unsurlara ağırlık vermesini istiyor. Bu çaba, genç neslin “ değerlerimize bağlı ve hayallerini gerçekleştiren çocuk yetiştirme”  idealine yönelikmiş. Bu sayede ahlak ve erdem değerlerine bağlı kamil insan yetişecekmiş. Öne sürülen bu iddiaların arka planını bilimsel olarak analiz etmeyen insanlar için, kullanılan kavramların yarattığı algı cazip görülebilir.  Ancak dağın arka yüzünü de görmeye çalışan insanlar için, getirilmek istenen program, cahil nesil yetiştirme programı niteliğindedir. Bu iddianın bilimselliğini açıklamadan önce, böylesi bir programı getirmeye çalışan AKP zihniyetinin bugüne kadarki uygulamalarına bir göz atmak gerekir. AKP yönetimin en başarılı yaptığı iş, kendine oy vermiş kitleyi algı yönetimi ile kontrol altında tutmasıdır. Bu başarı, gazete ve TV kanallarının çok büyük bir kesimini kontrol altına alarak, yandaş medya sektörü üzerinden, inanç algıları ile yönetmesinden kaynaklandığı görülür. Algı yönetimi ile topluma özgürlük ve çağdaşlık getirme iddiası ile yola çıktılar. Ancak getirdikleri tek özgürlük, türbana özgürlük olurken, sayısız düşünür ve gazeteci nedensiz olarak içeri tıkıldı. Tüm özgürlükleri kısıtlayıp, korku imparatorluğu yaratıldı. Daha 1 Mayısta, vatandaşın anayasal hakkı olan gösteri yürüyüşü, polis gücü ile engellendi. Anayasa Mahkemesinin kararları yok sayıldı. Şimdi de yeni “özgürlükçü” bir anayasa yapma turu ile toplumu meşgul ederek ekonomideki tahribat ve yoksulluğun gündeme gelmesi kamufle ediliyor. Ayrıca asıl amaç, özgürlükçü bir anayasa değil, başkanlık sistemi ve otoriterliği güçlendirme arayışları olabilir. Toplumda yüz yıldır evrimleşen demokrasimizin ana kurumları olan meclis ve bakanlıklar işlevsiz duruma getirildi. Şimdi de, Atatürk’ten beri çağdaş uygarlık hedefine yönelik eğitim sistemimizin rotasını tümüyle değiştirmek istiyor. Bu yönde, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, “nesillere şekil vermek”, “milli ve dini unsurlara ağırlık verme”, “ahlak ve erdem değerlerine bağlı kamil insan yetiştirmek” gibi süslü kavramlarla yeni bir algı yönetimi devreye alınıyor. Ayrıca asıl niyetin son birkaç yıldır tarikatları, özellikle çocuk eğitiminin merkezine alma girişimine kurumsal temel kazandırmak gayreti olarak görülüyor. Bu girişim, Batı’nın Orta Çağı’ndaki dini eğitimin gerekçesini çağrıştırıyor. Hristiyanlık inancına göre insan doğuştan günah kardır; İsa’yı öldürerek günah işlemiştir. İnsan aklı kötüye ve günaha çalışır. Günahtan arınmak için daha doğuşta vaftiz edilmesi ve daha çocukken dini değerlerle inancının, hiç bir şüphe bırakmayacak biçimde iyice şekillendirilmesi gerekir. Batı bu deli gömleğini, Rönesans düşüncesinin, insan aklının iyiye ve güzele çalıştığını ispatlamak için, Tanrıya değeri biçilmez sanat ve mimarı eserler sunarak kanıtladı ve bu karanlık dönemi, insan aklının ve insanın kutsallığı ile aştı. Milli Eğitim Bakanlığının son yıllarda tarikatlarla bütünleşen girişimi dikkate alındığında, Türk Toplumunun Orta çağını, dini inançları kullanarak yaratmak istediği görülür. Dini inancı, kişiselliği terk ederek,  toplumsal işleyişin tüm alanlarına genişletmek ve dinin işlevini, kendi asli işlevinden tüm toplumsal yapı ve sistemlere yönlendiren bir niteliğe dönüştürme gayreti taşıyor. Bu girişim asla milli Türk inancı değildir. Ne Tuğrul Bey, Ne Fatih, Ne Atatürk, Ne Selçuklu ve Osmanlı bu düşüncede olmadı.  Osmanlı da bile Şeyhülislam Divanın üyesi değildi. Din ve yönetim işi, ayrı alanlar olarak kaldılar.

Diğer yandan yeni Nöro-bilim kesinlikle kanıtlıyor ki, inanç ve düşünme beynin ve zihnin iki temel işlevidir. İnanç sistemleri, zihnin ilk ve temel işlevi olarak, memeli beynin (limbik sistemin) işlevidir. Her inanç önce denenir, pekişir ve kalıplaşır. Kalıplaşan değerler ortamında düşünme devre dışıdır. Zihin, geleneksellik ötesinde yeniye ve yenilenmeye kapalıdır. Kalıplaşan mutlak inanç sistemi ölümüne savunulur. Düşünme ise, ağırlıklı olarak beynin neo-korteks bölümünün devreye girdiği durumdur. İnsanı, İnsan yapan, diğer canlılardan ayıran, insan beyinin bu ayrıcalıklı bölgesinin işlevidir. Salt inancın işlevi,  bencil gene hizmet eder. Başkasını düşünmez. Çoğu insan bu düzeyde, günlük yaşantısını sürdürür. Üst düzey bir işlev olan düşünme için, neo-korteksi kullanmanın yol ve yönteminin öğrenilmesi gerekir. Neo-korteksi kullanmayı öğrenmeyen kişi ve bu eğitimi vermeyen toplumlar, çağın gerişinde ve cehalet düzeyinde kalmaya mahkumdur. Milli Eğitim Bakanlığının girişimi, salt inanç temelli bir eğitim sistemine odaklanırken, cahil nesiller yetiştirme gayreti içinde kalıyor.  Zira ancak neo-korteksi devreye almayı, yani düşünme yetisini öğrenen ve geliştiren insanlarda,  idrak esnekliği, empati yapma, soyut düşünme, uygun davranışı seçme, uygunsuz olanı ketleme, kural öğrenme, geleceği planlama ve üst düzey evrensel insani değerleri, yani kamil insanın erdem değerlerini öğrenme ve kullanma düzeyi yakalanabilir. Oysa inanç kalıplarının mutlaklaştığı memeli beyni düzeyinde insan, tüm insanı nitelikleri henüz kazanmamış durumdadır. Bu nedenle cehalet ancak, inancın üzerine, düşünmenin eklendiği ve neo-korteksin devrede olduğu durumda aşılır ve insan ilkellikten kurtulur.