Merkez bankalarının işi endişe etmek

Merkez Bankası başkanı Fatih Karahan yılın ilk “Enflasyon Raporu’nun” sunumunu gerçekleştirdi. Sunumun kısaca özeti şöyle; “Yıl sonu enflasyon tahmini 2 puan yukarıya çekilerek %38’e getirildi. Sıkı para politikasına aynen devam edileceği vurgulandı. İç talebin bir miktar gerilemek ile birlikte hala gücünü koruduğu vurgulandı. Ancak yılın ikinci yarısında parasal aktarımın gecikmeli etkisiyle iç talepte zayıflama olacağını ve bu sayede cari dengedeki iyileşmenin devam edeceği belirtildi. Enflasyonun ana eğilimi geriliyor, ancak enflasyon ilk 4 ayda öngörülen patikanın üzerinde seyretti. Özellikle hizmetler grubundaki fiyat artışları diğer gruplara göre güçlü seyrediyor. Beklentilerin tahmin aralığına yakınsaması dezenflasyon açısından kritik önemde. Mevduat faizleri cazibesini koruyor, bu da tasarrufların artmasını sağlayacak. Rezerv artışı gayet olumlu. Swap hariç net rezervler iyileşme göstererek istikrarlı bir şekilde artmaya devam ediyor. 2025 ve 2026 yılları enflasyon tahminleri %14 ve %9 olarak korunuyor. Bu yıl sonu tahmin aralığı yüzde 34-42 yurtiçi talebi dengeleme devam edilecek, TL’de reel değerlenme ve beklentilerin düzelmesiyle enflasyonun ana eğilimi düşürülecektir. Dezenflasyonu için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz.” Bizce toplantının en önemli vurgularından biri “Endişe Sektörü Vurgusu” Alan Greenspan, Paul Volcker ve Mario Draghy’nin dile getirdiklerini Merkez Bankası yöneticilerimiz de teyit ettiler. “Merkez bankacılarının işi endişe etmek.” Kanaatimizce yılın ikinci yarısındaki ekonomik gelişmelere endişe edilmesi gerekiyor. Döviz riski kamudan özele geçiyor. 19 Nisan’dan bu yana özel sektörün yabancı para kredi hacmi 5.8 milyar dolar arttı.

Enflasyon gerçekten ülkemizin uzun yıllardır kronik sorunlarının başında geliyor. Bize göre bu konuda toplumda bir konsensüs yok. Üretim ve tüketim paydaşları bu sorunun kalıcı bir şekilde çözüleceğine inanmıyorlar. Bu nedenle istisnai dönemler hariç dünya sıralamasında hep en yüksekler arasındayız. Fatih Özatay’ın son yazısında belirttiği tespitler bu konuda niyet kararlılığı olmadığını doğruluyor.“Son yüzyılın ülke enflasyon ortalaması %23.6, 1983-2023 ortalama enflasyon %39.3. 2023 yılında yüz doksan ülkeden sadece onun da enflasyon %39’un yukarısında.12 ay sonrası enflasyonu uzmanlar %35-40, firmalar %50-60, tüketiciler ise %80-85 arasında bekliyorlar. TÜFE enflasyon beklentileri TÜİK’te erişime açık değil. Bunları enflasyon raporları ile öğrenebiliyoruz. Düşük faizli ve bol kredi kullanabilenin enflasyon hoşuna bile gidiyor. Enflasyonu kalıcı bir şekilde çözmeyen, fiyat istikrarını oluşturamayan bizim gibi ülkelerde büyüme ve refah artışı da sürdürülebilir olamıyor.

“Rasyonele Dönüş Programı” ile yapılmak istenen amaçlar gayet olumlu.Gerek politika faizi tedbiri gerekse parasal sıkılaştırma önlemlerinin alınması açısından çok olumlu düzenlemeler yapıyor. Rezervler istikrarlı bir şekilde artıyor. CDS 2020 yılından bu yana en düşük seviyesine (260) indi. Ancak program maliye politikası ve ekonomi politikasıyla bütünleşik olmadığından istenilen sonuçların elde edilmesini geciktiriyor. Ör: İzlediğimiz dezenflasyon sürecinde TÜİK ve B.D.D.K. gibi kurumların şeffaflık ve hesap verebilirlik konularında Merkez Bankası kadar açık olmadıkları bir gerçek. TÜİK’in ilan ettiği enflasyon oranları konusunda toplumun güveni pek oluşmuyor.“Türkiye Hane Halkı Enflasyon Beklenti Anketi”ne göre yıl sonu enflasyon beklentisi %80 iken (Ocak/2024) Koç Üniversitesi ile KONDA’nın ortaklaşa olarak yapmaya başladığı “TEBA Türkiye Hane Halkı Enflasyon Beklentisi Anketi” sonuçlarına göre Nisan 2024 itibariyle yıllık enflasyon beklentisi yüzde 119, yılsonu enflasyon beklentisi ise yüzde 96. Bir diğer konu ise TÜİK’in 2022’de enflasyon ölçüsündeki madde fiyatı listesinin yayınını durdurması. Bu konuda DİSK’in açtığı davayı kaybettiğine ilişkin yargı kararı olduğu halde söz konusu verileri yayınlamamakta ısrar ediyor. Fiyat istikrarı mücadelesi sadece Merkez Bankası’na bırakılmayacak kadar önemli bir konu. Topyekûn kurumlar homojen Bir uyum içinde olmalı. Ehliyet, liyakat, şeffaflık ve hesap verebilirlik konularındaki olumsuzluklar beklenti yönetiminin başarısını kuşkusuz engeller. Ayrıca ihtiyaç kredisi faizleri %80’lere yaklaşmışken tüketim malı ithalatı hızla artmaya devam ediyorsa beklentiler hala düzelmiyor demektir. Yılın ikinci yarısından itibaren başkan yardımcısının aksi yöndeki açıklamalarına rağmen sert yavaşlamanın olacağını tahmin ediyoruz. Fiyat istikrarı için sıkı para politikası ile TL değerlenmesinden vazgeçmemeliyiz. Talepte sert düşüş olacak. Likidite yönetimi, para arzı daha sıkı kontrol edilecek. Ekonomi ciddi şekilde soğutulacak. İşte bu durumda sermayeleri düşük, yüksek kredi faizlerini ödemekte zorlanacak firmaların sayısı artacak, bugün bile konkordatoların başladığını (özellikle tekstil sektöründe) duyuyoruz.