8 Mayıs’ta Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırma Enstitüsü’nde “İlgasının 100. Yılında Hilafet Çalıştayı” düzenlendi. Çalıştayın açılışında; 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP ve MHP’nin ortak Cumhurbaşkanı adayı olan Ekmeleddin İhsanoğlu, “Hilafetin İlgasının (kaldırılmasının) Tedaileri (çağrışımları) ve Boşluğu Doldurma Gayretleri” başlıklı bir konuşma yaptı. Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırma Enstitüsü, çalıştayla ilgili yaptığı özet açıklamada; İhsanoğlu’nun “hilafetin ilga edilişinin İslam ülkelerinde meydana getirdiği yansımalara değindiği, oluşan boşluğu doldurmak için ortaya çıkan şahsiyetlere ve geliştirilen fikirlere temas ettiği” bilgisini verdi. Enstitü’nün açıklamasında çalıştayda ele alınan konuların sadece başlıkları verildi, çalıştayın maksadına, konuşmaların ayrıntısına ve ne gibi bir sonuca varıldığına değinilmedi. Bu nedenle hilafetin kaldırılmasının neleri çağrıştırdığını ve nasıl bir boşluk oluştuğunu öğrenemedik.
Çalıştayın davetiyesi 1 Mayıs’ta yayımlandı. Davetiyede kullanılan Arapça kelimeler ve seçilen konu başlıkları “hilafeti geri getirme arzusu” olarak algılandı. Her ne kadar “100. Yıl münasebetiyle” olduğu söylense de bu çalıştayın, ülkemizde; Anayasa değişikliğinin gündeme getirildiği, şeriat ve hilafet yanlısı odakların, üniversiteler dahil bütün kurumlara yerleştirilerek güçlendirilen tarikat ve cemaatlerin niyet ve maksatlarını kitlesel eylemlere dönüştürdüğü, Millî Eğitim Bakanının Sivil Toplum Örgütü olarak tanımladığı tarikatlarla yapılan protokolleri savunduğu, ilk ve orta dereceli okulların müfredatında bilimsel konuların kısıtlanarak dini konulara ağırlık verdiği, Diyanet İşleri Başkanlığının Atatürk karşıtlığını gizleme gereği duymadığı, laiklik karşıtı düşünceyi yaymak için yoğun çaba harcanılan bir zamanda yapılması algıyı güçlendirdi.
Anayasamızla teminat altına alınan Laik Demokratik Cumhuriyet değerlerini savunanların tepkileri, laiklik karşıtlarını harekete geçirdi. Bunlar “Çok Cahiliz, Çoook” başlığıyla kaleme aldıkları yazılarında laikliği savunanların “cahil olduklarını” iddia ettiler. “Türkiye laiktir, laik kalacak yerine Türkiye cahildir, cahil kalacak demeleri gerekir” diyenler oldu. Bazıları gösterilen tepkiye “Laik Linç” tepki gösteren kadın örgütlerine “Laikçi Teyzeler” diyerek kutuplaşmayı körüklemeye çalıştı. Laiklik karşıtlarının kullandığı çatışmacı üslup ve ifadelerin benzerliği aynı kaynaktan yönlendirildiklerini ortaya koydu.
Çalıştayı düzenleyenler bu gerilime müdahale etmedi. Tarafları yatıştıracak bir açıklama yapmadı. Marmara Üniversitesinin internet sitesinde herkese açık bir davetiye yayımlandı ancak çalıştayı izlemek isteyenler “kontenjan yetersizliği” gerekçesiyle kabul edilmedi. “Kontenjan yetersiz” denmesine rağmen Üniversitenin internet sitesinde yayımladığı fotoğraflarda salonun yarıdan fazlasının boş olduğu görüldü. Laiklik karşıtı çevrelerde; bu çalıştayın “akademik bir çalışma” olduğunu iddia edenler oldu. Eğer öyleyse salonun yarısı neden boştu, laik düşünceyi savunanların bu “akademik çalışmayı” izlemesine neden izin verilmedi, bu “akademik çalışmada” savunulan tezler ve sonuçta elde edilenler neden yayımlanmadı?
Eğer çalıştayın maksadı açıkça ilan edilseydi, izlemek isteyen herkese açık olsaydı, konuşma metinleri yayımlansaydı, elde edilen sonuç toplumumuzla paylaşılsaydı değerlendirmek daha kolay olacaktı. Böyle olmayınca ülkemizdeki “gri alanlara” bir yenisi daha eklendi. Yoksa amaç bu muydu? Amaç 100 yıl önce kaldırılan halifeliği; tam da şeriat, hilafet isteklerinin dillendirildiği bir zamanda gündeme getirerek toplumun nabzını ölçmek miydi? Eğer böyleyse bunun arkasında kimler var? Bundan elde edilecek sonuç kimin işine yarayacak?
ABD’nin öncülüğündeki emperyalist devletlerin Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek için ortaya koydukları “Ilımlı İslam, Yeşil Kuşak” gibi projelerden yıllardır söz edilmektedir. Bu zamana kadar Irak’ta, Suriye’de, Libya, Afganistan, Pakistan ve Filistin’de ne kadar ilerledikleri, İran’la ihtilafın geldiği nokta ve diğer bölge ülkelerinin durumları ortadadır. Ülkemizin bu bölücü projenin dışında tutulacağını düşünmek gaflet olacaktır. Bölge ülkelerinin ve bu ülkelerin halklarının inanç değerleri üzerinden kutuplaştırılması bu projeye hizmet edecektir. Durum böyleyken hilafet üzerinden bir tartışma başlatmak sadece halkımızı değil, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri de konunun içine çekecek, bütün bölgede yeni bir anlaşmazlık alanı yaratacaktır. Bu anlaşmazlık da yurt içinde hilafet yanlılarıyla karşıtları arasında, bölge ülkelerinde de halifenin hangi ülkeden olacağı konusunda gerilim yaratacaktır. Bütün bölge savaşlarla, entrikalarla, katliamlarla darmadağın edilirken, emperyalist devletler bu savaşı bütün bölgeye yaymak için çalışırken Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırma Enstitüsü’nün Ortadoğu ve İslam Ülkelerinin günümüzdeki sorunlarını değil de 100 yıl önce kaldırılan hilafeti tartışmasına anlam vermek mümkün değildir.
Emperyalizmin amacı böyleyken bölgemizde bu projeyi destekleyen pek çok ülke, kurum ve kuruluş vardır. Nüfusun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin yöneticileri; iktidarlarını sürekli kılmak, konumlarını korumak ve hukuksuz uygulamaları nedeniyle hesap vermekten kaçınmak maksadıyla, bölgemizdeki gerilim ortamından yararlanarak kendilerine ilahi bir dokunulmazlık alanı yaratmak için halife postuna oturmak isteyeceklerdir. Bölge halklarını din ekseninde konsolide etmeye çalışan odaklar ve destekçileri planlı, programlı ve organize bir şekilde bu amacı gerçekleştirmeye çalışmakta, bu uğurda ülkelerinin ve vatandaşlarının hak ve menfaatlerini feda etmektedirler.
Bilim ve teknolojinin büyük bir hızla ilerlemekte olduğu günümüzde şeriat ve hilafeti tartışmanın ülkemize ve halkımıza hiçbir yararı olmayacaktır. Tarih boyunca halkın inanç değerlerini ve samimi duygularını kullanarak kendilerine siyasi çıkar sağlamaya çalışanlar ile çıkarları uğruna buna destek verenler; toplumlarını, gelişen dünyanın çok gerisinde bırakmışlardır. Emekli General Osman Aydoğan “İslam Dünyasının Geri Kalmışlığının Tarihi Kökenleri” başlıklı bir yazı kaleme almış, tarihi gerçekleri hiçbir tereddüde yer olmayacak şekilde belgeleriyle ortaya koymuş ve www.sehriyar.info isimli internet platformunda yayımlamıştır. Sayın Osman Aydoğan yazısında “…bu coğrafyada bilimden uzak, etnik kökene, dine ve mezhebe dayalı ilkesiz ve ülküsüz siyasetlerin sonunun huzursuzluk, çatışma, kan ve gözyaşı olduğunun görüldüğünü” çarpıcı bir şekilde ifade etmiştir.
Atatürk “Din gibi temiz bir duygu, politika gibi kirli oyunlara alet edilemez. Din ait olduğu yerde, temiz vicdan sahnesinde yaşanmalıdır” diyerek politikacıların ve çıkar gruplarının din istismarına karşı Türk Ulusunu açık bir şekilde uyarmıştır. Söz konusu çalıştayda Atatürk’ün görüşlerine yer verildi mi bilemiyoruz. Yer verilseydi konu başlıklarında belirtilirdi diye düşünüyorum. Bildiğimiz şu ki; hilafet konusu günümüz politikacılarına yeni alanlar açacak, yeni tartışmaları gündeme getirecek, yurt içinde ve dışında yeni kutuplaşmalara, yeni anlaşmazlıklara ve yeni çatışmalara zemin hazırlayacaktır. Bunun emareleri daha çalıştay başlamadan, çalıştay davetiyesinin yayımlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Bence şimdiki süreç nabız yoklama sürecidir. Atatürk düşmanı, Laik Demokratik Cumhuriyet karşıtı, şeriat ve hilafet yanlısı odaklar; uygun zaman ve ortam bulurlarsa seslerini daha da yükselteceklerdir kanaatindeyim.