Osmanlı’nın Harb-i Umumi dediği 1. Dünya Savaşı, Avrupa merkezli ama küresel bir savaş olarak, bilindiği gibi, 28 Temmuz 1914 tarihinde başladı ve 11 Kasım 1918’de sona erdi. Yaklaşık 50 milyonu aşkın askerin katıldığı bu savaşta 9 milyon insan öldü. Savaş bittiğinde, imparatorluklar yok oldu, politik değişiklikler, devrimler ve sosyal travmalar ile dünya siyasi tarihi yeniden şekillendi.
İngilizlerin, Ortadoğu’da tespit ettiği petrol rezervleri sonrası oluşturduğu politikaların da etkisi ile savaşta yenilen bir ülke olarak Osmanlı imparatorluğu parçalanırken, zaten kaybedilen Balkanlar ve Mısır’ın ardından artık Anadolu da emperyal güçlerin işgal planlamalarına dahil edilmişti.
Başta İngiltere olmak üzere galip devletler, ateşkesten sonra kendi aralarındaki dünyanın ekonomik ve siyasi paylaşımı için 18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansında toplandılar.
Tabii ki 18 Ocak tarihinin seçimi tesadüf değildi: 18 Ocak (1871), Otto von Bismarck’ın çabaları ile Prusya ve diğer küçük Alman devletçiklerin bir araya gelerek İkinci Reich denilen Alman İmparatorluğunun kurulduğu tarihin yıl dönümü idi! İkinci Reich, olağanüstü bir hızla büyüyen ekonomisi ve ordusu ile dünyanın en büyük güçlerinden birisi olmuştu. İngiltere ve Fransa, bu konferansta,kendileri için bir potansiyel rakibi toprağa gömüyorlardı ancak rahatlıkları 20 yıl bile sürmedi. 5 Ocak 1919’da kurulan Alman İşçi Partisi’nin başına, Birinci Dünya Savaşında Alman ordusunda bir asker olan Adolf Hitler geçecek ve Almanya, Hitler’in liderliğinde tekrar bu ülkelerin ve dünyanın kabusu olacaktı!
Paris Barış Konferansı’ndaki Yunan baş delegesi Venizelos’un performansı, ulusunun kadim ihtirasları bağlamında dikkate değer sonuçlara yol açmıştır. Özellikle O’nun, dönemin İngiltere Başbakanı Lloyd George ile ilişkisi, asırlık Yunan Megali-İdeasının gerçekleşmesi için umutları arttırıyordu. Lyod George, Yunan, Ermeni ve Arapların Türklerin elinde zorbalıkla tutulduğunu düşünüyordu ve Birinci Dünya Savaşı boyunca, bu halklara özgürlük verilmesi için tüm ayrılıkçı hareketleri desteklemişti. (*). Lloyd George’un, İngiltere kırsalında “Barbar Türk ve Müslüman” dini telkinler ve masallar ile büyütülmesinden mi yoksa yıllar önce daha bakanken tanıştığı Venizelos’un etkisinden mi bilinmez ama şu kesindir ki, 30 Aralık 1918 tarihinde Wilson Prensipleri kapsamında, Yunanistan, Batı Anadolu, Trakya ve Ege adalarının kendisine bırakılmasını istediğinde en büyük destekçisi İngiltere Başbakanı Lloyd George olmuştu. Gerçi İtalyanlar, 1915 ve 1917 yılında kendi aralarında imzaladıkları St. Jean de Maurienne anlaşmasına izafeten İzmir, Antalya ve 12 adanın kendi payı olduğunu ileri sürse de, gerek Ekim devrimi ile Rusya’nın devre dışı kalması gerekse İngiltere ve Fransa’nın kendi çıkarları bağlamında bunu onaylamamaları neticesi, 15Mayıs 1919 tarihinde Efsun Alaylarınca İzmir’in işgali gerçekleşti! Böylece, müttefik ülke başbakanları olarak aralarında Lloyd George, Francesco Nitti, Aleksandre Millerand ve Elefterios Venizelos’un da bulunduğu toplantılarda alınan, İstanbul ve Boğazlar ile Anadolu’daki nüfuz bölgeleri, azınlıklar meselesi, Suriye-Mezopotamya ve Arabistan konularına yönelik kararların uygulanmasına geçildi.
Ne yazık ki, Damat Ferit Hükümeti işgale karşı bir savunmayı kesin talimatlar ile yasaklarken dönemin İzmir valisi İzzet Bey, ”Bazı bedbahtlar, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği şayiasını çıkarıyor. Tekzip ederim” diyerek yalanlıyordu! Bu vatan hainliği karanlığında, Yarbay Stavrianopulos komutasındaki 38. Evzon alayına, Hasan Tahsin gibi bir avuç kahraman direniş gösterse de, işgalin ilk iki gününde 2 bine yakın vatandaşımız katledildi ve Güzel İzmir’imizin, 3 yıl 3 ay 24 gün sürecek karanlık günleri başladı.
Mustafa Kemal, İzmir’in işgal edildiği gün İstanbul’da idi. Bir gün sonra yani 16 Mayıs 1919’da Cuma’ya rastlayan günün öğleden sonrası ‘Bandırma’ vapuru ile Galata Rıhtımından ayrıldı. Beraberinde kaptan İsmail Hakkı Durusu dışında 18 kişi kendisine eşlik ediyordu: III. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bey, Kurmay Albay Manastırlı Kâzım Dirik, Doktor Albay İbrahim Talî Öngören, Kurbay Yarbay Mehmet Ârif Bey, Karargâh Erkân-ı Harbiyesi İstihbarat ve Siyâsiyât Şubesi Müdürü Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede, Topçu Binbaşı Refik Saydam, Başyaveri Yüzbaşı Cevad Abbas, Kurmay Mülhakı Yüzbaşı Mümtaz, Kurmay Mülhakı Yüzbaşı İsmail Hakkı Müfettişlik Emir Subayı Yüzbaşı Ali Şevket, Karargâh Komutanı Yüzbaşı Mustafa Vasfi, Kurmay Başkanı Emir Subayı ve Müfettişlik Kâlem Âmiri Üsteğmen Arif Hikmet, İaşe Subayı Üsteğmen Abdullah, Müfettişlik İkinci Yaveri Teğmen Muzaffer, Şifre Kâtibi, Birinci Sınıf Kâtip Fâik, Şifre Kâtibi Yardımcısı, Dördüncü Sınıf Kâtip Memduh.
Vapur, 17 Mayıs’ta İnebolu ve 19 Mayıs’ta da Samsun’a varır ve o gün yeni Türk Devletinin dolayısı ile de Milli Kurtuluş Savaşının dönüm noktası olarak tarihe geçer. Vatanın parçalanarak işgal edildiği, umutların yitirildiği, vatandaşların zulüm ve katle uğradığı bir atmosferde, kurtuluş heyecanı için bir kıvılcımın çakıldığı tarih, Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs 1919’dur.Bir ulus, mutlak yok oluştan, bir deha sayesinde, adeta küllerinden yeniden doğar. 22 Haziran 1919’da yayınladığı Amasya Tamiminde “vatanın bütünlüğü ve milletin geleceği tehlikededir” tespitini yaparak, “milletin istiklalini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır” diye devam eder. Siyasi çalışmalar, Erzurum (23 Temmuz-7 Ağustos) ve Sivas (4-11 Eylül) kongreleri sonrasında 23 Nisan 1920’de TBMM’sinin açılması ile zirve noktasına ulaşırken, Birinci, İkinci İnönü Savaşları, Sakarya Meydan Savaşı ve nihayetinde de 26 -30Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Savaşının getirdiği askeri başarılar ile kurtuluşa erişilir.
Mustafa Kemal Atatürk için, 19 Mayıs milli kurtuluş savaşının başlangıcı sayıldığından Nutuk, şu cümleler ile başlar: “1335 senesi Mayıs’ının on dokuzuncu günü Samsun’a çıktım.” Ve memleketin içler acısı “Vaziyet ve manzara-i umumiye”sini anlatarak devam eder.
Sonuçta, 19 Mayıs, dünyanın sömürü altındaki tüm halkları için ilham ve umut olan, destansı ve epik Türk Kurtuluş Savaşının başlangıç tarihidir ve her sene bu ruh ile kutlanmaktadır.
Atatürk, bu bayramı bıraktığı gençlere şöyle seslenir: ”Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum” (**). Gelecekteki emel ise hiç kuşkusuz, refah ve demokrasi bağlamında en ileri ülkelerden bile daha ileriye ulusu taşımaktır.
İnanıyorum ki, bu, bir gün gençlerce gerçekleştirilecektir!
(*) Dönemin İngiltere Başbakanı Lloyd George, 26 Mart 1945’te Galler’de öldü. Ölmeden önce yayınladığı anılarında (War Memoirs),bağnazca uyguladığı Türk karşıtı politikalarını ayrıntılı olarak yazmış, kabinesindeki pek çok sağduyulu bakanın ikazlarına rağmen, kendi politik kariyerini bitirme pahasına uygulamıştır. Nitekim, Kurtuluş Savaşımız sonrasında da, İzmir ve Batı Anadolu’nun Yunanlılarca işgalinin mimarı olarak, istifa etmek zorunda kalmıştır.
(**) Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Hazırlayan: Utkan Kocatürk, 3. Basım 1984, s.164-165.