6-9 Haziran 2024 tarihleri arasında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri bu kez hem Avrupa hem Türkiye için önemli. Avrupa’da özellikle salgın sonrası ülke ekonomilerinin sarsıntı geçirmeleri, iş imkanı sağlayan İngiltere’nin 30 Ocak 2020’de Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılışından (Brexit) sonra yapılacak ilk Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri bir dönüm noktası niteliğinde. Bu Parlamentoyu önemli kılan nedir? Tüm parlamentoların işlevlerine sahip olan AP’nin üç temel yetkisi bulunmakta:450 milyon Avrupalıyı temsil eden AP, doğrudan AB üyesi halkları tarafından seçilir. Avrupa Komisyonu ve Bakanlar Konseyinin faaliyetlerini denetleyerek AB politikalarını saptar, yıllık bütçeyi onaylayarak kullanımını izler. Türkiye açısından bir diğer önemi ise Konsey tarafından yeni alınacak üye ülkelerin AP’nun onayına sunulmasıdır. AP, faaliyetlerini Brüksel, Strasburg ve Lüksemburg’da yürütür.
AP’nin önemi konusunda bu özet bilgilerden sonra bu seçimlerin Avrupa için önemini irdelerken Avrupa’da yükselmekte olan siyasi partilere bakmakta gerekir. Zira Avrupa’da vaat ettikleri nedeniyle rağbet gören partiler aşırı sağ ve merkez sağ partiler. Bunlardan en önemlisi Almanya’da, 2023 anketlerinde, ikinci parti konumuna gelen Almanya için Alternatif Partisi (AFD), İslam, Avrupa Birliği, kadın hareketi, Türkiye’nin AB üyesi olması, göçmen karşıtlığı ile bilinen radikal sağ partidir. AB’ne de şüphe ile bakan bu Parti, koyu bir Alman milliyetçiliğini savunur. İtalya’da iktidarda olan İtalyan Kardeşliği (Fratelli di İtalia) Partisi Başkanı ve aynı zamanda Başbakan Giorgia Meloni’ye kuzey İtalya’daki aşırı sağ ve ayrılıkçı Kuzey Ligi de (Lega Nord) destek vermektedir. Macaristan’da Başbakan Viktor Orban’ın Macar Kardeşliği Partisi (FIDESZ), İsveç’de İsveç Demokratları Partisi, Finlandiya’da Finlilerin Partisi, Hırvatistan’da Vatan Hareketi, Slovakya’da Slovak Ulusal Partisi aşırı sağ olarak yükselen oyları artan partilerden. Fransa’daki aşırı sağı da unutmamak gerek. Ulusal Birlik Partisi, Marine Le Pen’in başkanlığında 2022 seçimlerinde 89 milletvekilliği ile Fransa’nın ikinci büyük partisi konumuna çıktı. Rusya’nın Le Pen hareketine maddi yardımda bulunduğu rivayetler arasında. “Kimlik ve Demokrasi Grubu” aşırı sağ partilerin AP içinde oluşturdukları bir grup. Bu grubun amacı adından da belli olacağı üzere Avrupa’da aynı kimliği paylaşmak. Bu nedenle Türkiye’nin AB üyeliğine açıkça karşılar.
Avrupa’daki aşırı sağ partilerin 2024 Mayıs ortalarında Madrid’de yapılan Zirvesinde, Arjantin’in aşırı sağcı Cumhurbaşkanı Javier Milei, İspanya’nın merkez soldaki Başbakanı Pedro Sanchez’in İspanya’ya ölüm ve fakirlik getirdiğine ve eşinin de yolsuzluklara karıştığına ilişkin ithamlarda bulunmasından sonra Arjantin ve İspanya ilişkileri kopma noktasına gelmiş, İspanya bu ülkeden büyükelçisini çekmiştir.
Kasım 2024’de, ABD’nde yapılacak Başkanlık seçimlerinde en çok oyu alması beklenen Trump’ın başa geçmesiyle sağcı popülist bir yöneticinin neler yapabileceğini eski Başkanlığı döneminde zaten görmüştük. Rahip Brunson’ı Türkiye’den alma üslubu, ağır bir dille yazdığı mektup hiçbir diplomasi kuralına uymamıştı. Trump geçmişteki uygulamaları bilinen bir başkan olarak tekrar işbaşına gelirse Türkiye’nin işi epey zor demektir.
İngiltere’nin ilk Asyalı (Hindistan) Başbakanı ve aynı zamanda Muhafazakar Parti Başkanı Rishi Sunak ise Kral Charles’ın onayını alarak genel seçimleri 4 Temmuz 2024’e çekti. İngiltere’deki ekonomik sıkıntıları dile getiren İşçi Partisinin kazanmasının zor olduğu ifade edilse de sonuçları hep birlikte izleyeceğiz. Bu arada İngiltere’de Nisan 2024 rakamlarına göre yıllık enflasyon oranının % 4,4 oranına çıktığı ifade ediliyor. % 60’lık bir oran olsaydı ne olurdu diye düşünmekten insan alamıyor kendini!
Türkiye ne yapmalı?
Türkiye, ilk ortaklık başvurusunu yaptığı 31 Temmuz 1959’dan bu yana geçen 65 yıllık süreç içinde tam üyeliğe yaklaşmışken 1981’de AB’ne katılan Yunanistan’ın veto etmesi nedeniyle Türkiye’nin tam üyelik başvurusu reddedilmiştir. 1999 Helsinki Zirvesi ve 2005’de de bir sonuç elde edilememiştir. Bu bağlamda aşırı sağ partilerin AP’nda çoğunluğu sağlamaları halinde Avrupa Konseyi önerse bile AP bu teklifi reddedeceğinden Türkiye’nin AB’ne üyeliği zor görünmekte. Türkiye’de yargı bağımsızlığı, söz ve düşünce özgürlükleri ile AİHM kararlarına rağmen uzun süredir hapiste tutulanları da Avrupa kriterleri açısından AB takip etmekte. Türkiye’nin Batı ve Avrupa’ya ait olması için önce kendi bahçesini düzeltmesi gerekir. Yukarıdaki sorunların yanı sıra bahçe içindeki milyonlarla ifade edilen Suriyeli göçmen ve sayıları 300.000’i bulduğu basın ve yayın organlarında ileri sürülen Afganların kendi ülkelerine dönmeleri sağlanmalıdır.
Türk dış politikasının rüzgarda sallanan başak gibi savrulmaması gerekir. Türk kültürü ve geleneklerinin Arap kültür ve geleneklerinden çok farklı olduğu ortadadır. Bu nedenle Arap ülkeleri ile beklenen yakınlaşma gerçekleşmemiştir. Türkiye’nin, Asya’daki ÇHC, Rusya, Kuzey Kore ve Hindistan bloklaşmasına katılması da yapı olarak ve NATO yükümlülükleri bakımından uygun değildir.
Eğitimde “100.yılda Yeni Maarif Sistemi” denilen Türk gençliğini geriye götürecek, ilimden uzaklaştıracak denemelerden, dini esas kılmaktan, tarikat ve cemaatlerden uzak durmak gerekir. Laiklik ve laik eğitim esas alınmalıdır.
Türkiye’deki asırlık kurumların yapıları bozulmamalıdır. İçişleri, Dışişleri Bakanlıkları vb temel kurumların yapılanmalarında gerçekleştirilen değişiklikler bu ve diğer önemli kurumların işlevlerini yerine getirmelerini zorlaştırır. Dışişleri Bakanlığında kurulan “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı” konusunda en iyi yazıyı 29 Mayıs 2024 tarihli Sözcü’de “Tüccar Diplomat dönemi geliyor” başlığı ile Deniz Zeyrek yazmıştır. Vakıf, Üniversite kurabilecek derken artık diplomatlar tek tip olarak mı yetişecekler? Vakfın gayrimenkul alım satım, ipotek ve vize vb işlemleri yapabilmesi akla çok sayıda soruyu da getiriyor.
Uluslararası ilkelerde değişiklikler
NATO Genel Sekreteri artık 10 yılını tamamladığı için yakında yapılacak seçimlerde yerine Hollanda eski Başbakanlarından Mark Rutte’nin geleceğine kesin gözüyle bakılıyor. Mark Rutte de bir süre önce uçak biletini kendisi alarak Türkiye’ye gelmiş ve seçimi konusunda zemin yoklamıştı. Uçak deyince burada bir parantez açmak gerekir. Ulaştırma Bakanının Rönesans Holding’e ait özel uçakla Almanya’ya gitmesini, Voleybolcü şampiyon kızlarımızın ise iki metre boyları ile ekonomi sınıfının dar koltuklarında şampiyonluk maçları için ABD’ne 13 saatlik yolculuk yapmalarını unutmamak lazım. Voleybolcularımız neden bu muameleye uğradıkları da ayrı bir yazı konusu. Bu konu görsel ve yazılı basın yayında geniş şekilde yer aldı. Benim kişisel kanaatim: Voleybolcularımıza yapılan her bakımdan ayrımcılık. Şimdi parantezi kapatalım.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ile dünyanın en saygın haber ve yorum dergilerinden “The Economist”in yaptığı bir mülakatta, Stoltenberg önemli bir açıklama yaptı; Ukrayna’ya verilen NATO silahlarının Rusya topraklarında da kullanılabilmesinin serbest bırakılması için NATO üyelerine çağrıda bulundu. Aslında silahlar Ukrayna’nın kendisini koruması içindi. Rusya’nın Harkiv’i bombalaması ve Kiev’de de ağır kayıplara neden olması bu çağrının nedenleri arasında. Ukrayna bir süre önce Rusya’daki petrol rafinerilerini bombalamış başta Almanya olmak üzere bazı NATO üyeleri de petrol fiyatları artacağı için rafinerilerin bombalanmasına karşı çıkmışlardı.
Değişen uluslararası ilkelerden biri de savaşan tarafların artık eskisi gibi durdurulamamasıdır. Örneğin İsrail’in Gazze’de ve güneydeki Refah yerleşim merkezinde sivilleri bombalamaya devam etmesi tüm dünyanın gözü önünde olmaktadır. İsrail hiçbir çağrıya cevap vermemekte ve savaş kurallarını da ihlal etmektedir. Basına yansıdığı kadarıyla Azerbaycan’ın Bakü Ceyhan Boru hattından İsrail’e petrol satacağı haberleri de ayrı bir garabettir.
Diğer bir ilke değişikliği ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un 2024 Mayıs ayı ortalarında Rus basınına verdiği bir açıklama ile ortaya çıktı sayılır. Lavrov, Afganistan’daki Taliban yönetimi ile iletişim kurulabileceğini ifade etti. Halbuki Rusya 2003’de, Taliban’ı ve örgütünü terörist ilan etmişti. BM, AB tarafından da terörist ilan edilen ancak bugün İsrail’e saldırarak yine ona karşı savaşan HAMAS ile de mi görüşülecek? Bu gidişle uluslararası ilişkilerde değişen ilkelerin uygulanmasını görmek mümkün olacak mı? Özellikle terörist olarak kabul edilen örgütlerin başlarıyla görüşmeler yapılırsa bu örgütlere meşruiyet tanınmış olmaz mı?
Türkiye’nin öncelikleri neler olmalı?
Öncelikle ekonomik krizle baş edilmesi gerekli. Temel kurumlar ve eğitimde değişiklikten çok içte birleştirici, dışarıda esaslı dış politika ilkeleri saptanması gerekli. Örneğin Türk basınında fazla yer bulmayan bir karar da Yunanistan’dan geldi. 19 Mayıs “Pontus Halkının Soykırımı” olarak Yunan makamlarınca kabul edildi. Hatta bu karar Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. O zaman Türkiye de 15 Mayısı İzmir halkının Soykırım günü ilan etsin. Malum İngilizlerin teşviki ile Yunanistan 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başlamıştı.
Yapılmak istenen Anayasa değişikliğinden daha önemli işler bulunmakta. Bunlardan biri göçmen sorunudur. Türkiye Avrupa’ya gitmek isteyen göçmenlerin son durağı ve hatta artık yerleşerek vatandaşlık aldığı bir ülke konumuna gelmiştir. Göçmenlerin ülke ekonomisine ve Türkiye maliyesine getirdikleri yük veya fatura çok yüksek tutarlara ulaşmıştır. Türkiye sadece Suriye’den değil Afrika ve Asya’dan da göç almıştır. AB’nden alınan fon yardımları ile bir kısım gider karşılansa bile göçmenlerin Türk toplum yapısına kültürel açıdan uygun olmadıkları artık günlük olaylarla da ortaya çıkmıştır. Göçmen sorununa yakın zamanda çözüm bulunmazsa daha büyük toplumsal problemler kapıda beklemektedir.
Bir ülkenin içişleri ve dışişleri hep birbirleriyle bağlantılıdır derim. Güçlü bir ekonomisi olan bir ülke güçlü bir dış politika uygulayabilir. Onun için biran önce erken seçimlere gidilmeli ve 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde aldığı oy oranı ile Türkiye’nin ilk partisi olarak iktidara daha da yaklaşan CHP’nin önü açılmalıdır.
Sonuç olarak Türkiye de dünyanın değişen gidişatından diğer ülkeler gibi etkilenmektedir. Bu etkinin en az zararla geçirilmesi için dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek ona göre stratejiler saptamak ve bu stratejiye uygun taktikler geliştirmek gerekir.