Ülkemizin en eski ve kesintisiz sürdürülen İstanbul Müzik Festivali’nin 52.ci yaşını kutluyor ve konu ile ilgili Müzik yazarı Evin İlyasoğlu’nun yazısını sunuyoruz:
“.. Her yıl yeni festival başladığında rahmetli Nejat Eczacıbaşı’nı (1913- 1993) bir kez daha anarım. Ülkemizde onun öncülüğünde kurulmuş alanların yıllarca değerini koruduğunu, her birisinin filizlenip daha da zenginleştiğini biliriz.
1952’de modern tesisleriyle işletmeye açılan Eczacıbaşı İlaç’ın; sanat, kültür ve spor alanına ektiği tohumların günümüze dek gürleşerek çoğalması onun ileriyi görebilmesidir. Yeni bir konuda atılım yaparken her zaman o dalın uzmanlarıyla çalışmıştır. Örneğin İstanbul Müzik Festivali’nin kuruluşunda Aydın Gün ve Cevat Memduh Altar gibi müzik dünyasını çok iyi tanıyanların yanında olmuştur.
Ölümünün ardından yazdığım yazıda, “Nejat Eczacıbaşı arkasından öyle bir ses bıraktı ki nice sanatçının, nice politikacının, nice iş adamının bırakmadığı kadar gür bir ses” demişim. Sonra iki pırıl pırıl oğluna ve üçüncü çocuğu olan İstanbul Festivali’ne değinmişim.
HER KONSERDEN BİR FİLM KARESİ
İşte her konserde yinelenen bir film karesi: Konserlerin Aya İrini’de yapıldığı dönem. Işıklar söner, sanatçılar neredeyse sahneye çıkacaktır. Ve Nejat Bey, çok hızlı olmayan adımlarla sağı solu selamlayarak salona girer, eşi Beyhan Hanım’ın yanındaki yerini alır. Konser sonrasında da arkaya geçip yorumcuları bir bir kutlardı. Genç yeteneklere ayrı bir özen gösterip onların gelecekle ilgili projelerini dinlerdi. Bu yılki festival açılışında Cem Mansur yönetiminde çalan İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nı ve genç piyanist İlyun Bürkev’i de kutlarken mutlaka ona birçok soru soracak ve onu hep takip edeceğini söyleyecekti. Şimdi 52’ncisini kutladığımız İstanbul Müzik Festivali ilk kez 21 Haziran-15 Temmuz 1973 tarihleri arasında “İstanbul Festivali” adıyla düzenlenmiş, 1994 yılında “İstanbul Müzik Festivali” adını almıştı. Sonra da giderek bu çatı altında farklı alanlar ve bienaller oluştu. Festival ilkbaharın coşkusu, yaz mevsiminin müjdecisiydi. Önceden de yazmıştım, bir dostumuz ilkbahar geldiğinde şöyle derdi: “Bizim yazlığımız yok ama neyse ki festivalimiz var!”
CEM MANSUR’A ONUR ÖDÜLÜ
Bu yılki onur ödülünün sahibi orkestra şefimiz Cem Mansur. Onun birçok özelliği vardır: Bence birincisi araştırmacılıktır. Tarih boyu olduğu kadar günümüzdeki bestecilerin de hiç dinlemediğimiz yapıtlarını onun yönetiminde dinledik. İkincisi genç besteci ve yorumcuları ortaya çıkartması, hatta son zamanlarda onlara eser ısmarlayıp konserlerinde yönetmesi. Üçüncüsü her konserinden önce çalınacak yapıtları açıklaması, o bestecinin bilinmeyen yönlerini ortaya çıkartması, çalınacak yapıtta izleyicinin nelere dikkat etmesi gereğini ortaya koymasıdır. “Ben birazdan orkestrayı yöneteceğim, öncesinde konuşup konsantrasyonumu bozamam” demez. Tam tersine sanırım o eseri anlatırken Cem de biz dinleyicileriyle ayrı bir bağ kurar. Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de onunla birlikte defalarca konser düzenledik. O sırada Akbank Oda Orkestrası’nın şefiydi. Bir konserinde Richard Strauss’un 23 yaylı çalgı için “Metamorfoz” adlı yapıtını yönetmişti. Bütün salon tanımadıkları bu yapıta hayran kalmıştı. Onun son derece alçakgönüllü ve özellikle gençlere açık olduğuna çok kez tanık oldum. Türkiye Gençlik Orkestrası’nı kurması ve yıllarca onlarla değişik ülkelerde konserler düzenlemesi, o gençleri çok motive etmişti. Halen Gedik Üniversitesi’ne bağlı Gedik Filarmoni Orkestrası’nın müzik direktörü. Cem, her zaman orkestrasının üyeleriyle de dinleyiciyle de dostça bir ilişki kurar. Ben bu satırları yazarken henüz konseri izlemedim. Henüz genç piyanist İlyun ile de tanışmadım. Ama Cem Mansur gibi gençlerin koruyucusu bir şefe “onur ödülü” verilmesini çok yerinde buluyorum ve onu kutluyorum.
Ayten Gökçer uğurlandı
Sinema ve tiyatro oyuncusu Ayten Gökçer, 84 yaşında hayatını kaybetti. Gökçer, 15 Mayıs 2024 günü İstanbul’daki Zincirlikuyu Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlandı.
Uzun süredir sağlık problemleri yaşadığı bilinen Devlet Sanatçısı Ayten Gökçer, 84 yaşında hayata veda etti. Gökçer’in cenazesi, Zincirlikuyu Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda, 2009 yılında hayatını kaybeden eşi Cüneyt Gökçer’in yanına defnedildi.
1958’de Ankara Devlet Tiyatrosu’na girerek sanat hayatına başlayan Ayten Gökçer, sinemaya 1965’te “Taçsız Kral” adlı filmle adım attı. Ancak sonra sinemadan daha çok tiyatroya ağırlık verdi. “Yedi Kocalı Hürmüz’ adlı müzikalde ‘Hürmüz’ rolüyle hafızalara kazınan Ayten Gökçer’in eşi Cüneyt Gökçer de usta bir tiyatrocuydu.
Ayten Gökçer’in cenaze namazına, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, İstanbul Valisi Davut Gül, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı’nın yanı sıra sanat dünyasından birçok kişi katıldı.
SANAT DÜNYASI’NIN ACI GÜNÜ
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, gazetecilere yaptığı açıklamada, sanat camiası için acı bir gün olduğunu belirterek, “Çok önemli bir değerimizi kaybettik. Ayten Hanım, küçük yaşlardan beri sanata kendini adamış bir isimdi. Aslında baleyle başlayıp, sonra tiyatroya geçmiş çok önemli bir sanatçımız. Sadece tiyatro oyuncusu olarak değil, beyazperde de sahnede de çok başarılı işler çıkarmıştır. Kendisi aynı zamanda devlet sanatçısı unvanını da alan çok başarılı bir oyuncu ve yine 1992’de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü’ne lâyık görülmüş. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum” dedi.
Taziyeleri kabul eden, sanatçının kızı Aslı Gökçer Oba, “Annem, hem meslek hem de özel hayatında, ‘Hep çok sevdim, çok sevildim’ dedi. ‘O yüzden bir gün bana bir şey olursa sakın üzülmeyin. En çok o zaman ben üzülürüm’ demişti. Bütün sevenlerinden ricam, üzülmeyin. Onun güzel günlerini, başarılarını, hepimizin hayatına dokunduğu noktaları kutlayalım” diyerek duygularını aktardı. Aslı Gökçer Oba, Anneler Günü’nde annesi Ayten Gökçer ile çektirdiği bu fotoğrafı “Koynunda uyandım. Anne kokusu…” notuyla paylaşmıştı.
Oyuncu Işıl Yücesoy da arkadaşı Gökçer’i tarif etmenin zor olduğunu vurgulayarak, “Bunca yıl zirvede kalmış, bunca yıl hayatını yalnız ve yalnız tiyatroya adamış. Bütün bunlar bir kenara, çok iyi bir anne, çok iyi bir dost, çok iyi bir arkadaştı. Türkiye’nin başı sağ olsun” diye konuştu.
Oyuncu Gülenay Kalkan ise “Hepimizin başı sağ olsun, çünkü Türkiye çok büyük bir değerini kaybetti. Çok klas, çok kaliteli, yardımsever bir insan, iyi dost, çok iyi bir sanatçı, onun gibisi zor gelir. Çok üzgünüz tabii. Onunla sahneyi paylaştığım için mutluyum. Herkes bir gün geliyor ve gidiyor. Hepimiz başı sağ olsun” dedi. (ANKA)
40 yıllık kitapçı zamlara dayanamadı
Gözleri dolarak müşterilerine veda eden Halil Tüfekçi, “İşlerin olmaması, ekonomik kriz ve son olarak kira artışı kapatma kararı aldırdı” dedi.
Yüksek kiralar ve işsizlik işletmelerin ve dükkânların tek tek kapanmasına neden oldu. Bunların bir örneği de Konak Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan 40 yıllık kitapçı Artı Kitabevi oldu. Halil Tüfekçi 40 yıl önce açtığı kitabevini son bir yıl boyunca zarar edince kapatmak zorunda kaldı. “Artık dayanacak gücüm kalmadı” diyerek kapısına “Veda mektubu” yazan Tüfekçi, “Her ay cebimden 15 bin TL’ye yakın para harcıyordum. Ama artık, dayanamaz duruma geldim. Gözlerimiz dola dola çalışanımızla vedalaşarak ayrıldım” ifadelerini kullandı.
Deprem resmi ABD’de ödül getirdi
Milli Eğitim Bakanlığı bursiyeri Sena Karataş Öztürk, ABD’nin Florida Eyalet Üniversitesi’nden ‘Mükemmellik’ ödülünü kazandı.
Öztürk’ün Kahramanmaraş merkezli depremleri anlatan resmi, üniversitenin onur koleksiyonunda ömür boyu yer alacak ve bir yıl boyunca sergilenecek. Üniversitenin görsel sanatlar alanında doktora yapan 31 yaşındaki Öztürk, yarışmada ‘Görsel Sanatlarda Mükemmellik’ ödülünü aldı.
Öztürk’ün akrilik boyayla hazırladığı ve Kahramanmaraş depremini konu alan ‘Devastation (Yıkım)’ isimli resmi, ona ikinci kez bu ödülü getirdi. Öztürk, 2022’de düzenlenen aynı yarışmada Amerikan tarihi simgeleyen ‘Fox Hill Tower’ isimli kuleyi resmettiği çalışmasıyla ödül kazanmıştı.
Nevra Serezli, ‘Dümbüllü Ödülü’nü aldı
Bu yıl 41’incisi düzenlenen Müjdat Gezen Sanat Merkezi (MSM) İsmail Dümbüllü Ödülü’ne tiyatro sanatçısı Nevra Serezli değer görüldü. Serezli’ye ödülü düzenlenen törenle verildi.
MSM’de yapılan törene yazar Müjdat Gezen, MSM öğretmenleri ile öğrencileri, senarist ve yazar Kandemir Konduk, tiyatro sanatçıları Nedim Saban ve İlker Ayrık katıldı. Törenin açılışında, ulusal ve uluslararası tiyatro bildirilerini kaleme alan Jon Fosse ile Tamer Levent’in bildirileri okundu.
Serezli’ye İsmail Dümbüllü Ödülü’nü Müjdat Gezen verdi. Gezen yaptığı konuşmada, “Nevra ve Metin Serezli, onlar benim aile dostlarım, hatıralarım. Çünkü Metin Serezli, Türk tiyatrosuna en çok emek veren insanlardan biriydi. İlk ödülü 1980 yılında Münir Özkul’a vermiştim, şimdi de Nevra Serezli’ye vermekten gurur duyuyorum” ifadelerini kullandı.
Nevra Serezli, İsmail Dümbüllü Ödülü’nün 1995-1996 yılında sahibi olan eşi Metin Serezli’nin de aldığını ve çok mutlu olduğunu belirterek “Kütüphanemizde 30 yıldır durur. Ve kütüphaneye her baktığımda derdim ki ‘Benim de acaba İsmail Dümbüllü Ödülüm olabilir mi’ diye sorardım. Ama oldu. O göremedi ama şimdi iki ödül de yan yana duracak” diye konuştu.
Abidin Paşa Köşkü, ‘Milli Mücadele Müzesi’ oldu
Milli Mücadele döneminde Sınıf-i Muhtelife Zabit Namzetleri Talimgâhına ev sahipliği yapmış olan tarihi Abidin Paşa Köşkü, yenilenerek Kurtuluş Savaşı dönemini anlatan bir dijital müze olarak ziyarete açıldı. Çankaya Belediyesi tarafından açılan dijital müzeyi değerlendiren Müze Müdürü İlyas Can Hergül, Anıtkabir’i ziyaret eden turistlerin ikinci durağının müze olmasını hedeflediklerini söyledi. Hergül, şunları belirtti: “Müzemizin açık hava avantajı da var. 360 derece açık hava sergileri, paneller, konuşmalar, sempozyumlar ve çocuk etkinlikleri gibi şeyler de yapmayı hedefliyoruz. Yaz aylarına doğru bu tarz planlarımız da var. Ulaşımı kolay bir bölgede olduğumuz için avantajlıyız. Anıtkabir’i ziyaret eden turistlerin ikinci durağının Abidin Paşa Köşkü Milli Mücadele Müzesi olmasını istiyoruz. Çünkü bizim burada anlatmaya çalıştığımız, bilinmeyen geçmişi bir kültür durağı aracıyla keşfettirmek.”