Müfredatın Ortaçağ zihniyeti kime hizmet eder?

Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı yeni müfredat Bakan tarafından onaylandı. Bazı güncel teknolojik kavramlarla süslenen programın asıl amacı siyasi İslamcı bir “orta çağ” nesli yetiştirmeye odaklı. Bakanlık zaten uzunca bir süredir, siyasi İslam’ın maşası konumundaki tarikatlarla işbirliği içinde, gencecik beyinleri köreltmeye yönelik uygulamaları, sivil toplum işbirliği maskesi altında yürütüyor. Gerek müfredat, gerekse yürütülen bu eğitim modeli mevcut anayasamızın, değiştirilemez olarak düzenlediği, “laik, demokratik sosyal hukuk devleti “ ilkelerine tamamen aykırı bulunuyor. Bu gerçek ötesinde, uygulanmak istenen Müfredatın, kimlere hizmet edeceğini, burada sunacağım tarihsel bilgiler ışığında Sizlerin in değerlendirmesine bırakıyorum. Cumhuriyetin ilanından sonra, Anadolu bozgunu yaşayan dönemin İngiliz Başbakanı Ll. George, Lordlar Kamerasında şu konuşmayı yaptı:“ Şimdi Türkler bir Devlet kurdu… Ancak kutsal amaçlarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Biliyoruz ki, Türkler ne olduğunu bilmedikleri bir dine inanıyor. İşte Türkleri bu dinle, yani İslam ile yıkacağız. Bilinçli ya da bilinçsiz, bütün imamların bizim amaçlarımıza hizmet etmesi gerekiyor. İngiliz İstihbaratının birinci görevi budur.” Zira Türkleri Orta Asya’ya sürme idealleri Mustafa Kemal’in çelik iradesi sayesinde erimişti. Zaten kurtuluş savaşı sırasında İngiliz Muhipler Cemiyeti ve işbirlikçileri, Düzce, Yozgat ve Konya isyanlarında Mollaları kullanarak Atamızın kurtuluş mücadelesini engellemeye çalıştılar. Cumhuriyet döneminde de gerek Musul meselesinde, gerekse daha sonraki iç isyanların hepsinin arkasında İngilizlerin yönlendirdiği tarikat şeyhleri vardı. Dönemin süper emperyal gücü olan İngiltere’nin Türk düşmanlığının gerçek nedenini, Osmanlıyı yıkma projesi için kullanılan Mavi Kitabın da asistanlığını yapan meşhur tarihçi A. Toynbee 1950’lerde yayınlanan kitabında şöyle açıklayacaktı: “Batının Doğuya üstünlük sağlaması, son birkaç yüzyıl içinde teknoloji sayesinde oldu. Ancak Batının Doğuyu kontrol altında tutması, Kuzey İslamı’nı kontrol etmekten geçer. Zira Selefi Güney İslamı’nı kontrol etmek kolaydır. Baştaki dini lideri veya aşiret reisini, yani tek lideri kontrol edince her şeyi kontrol edersiniz. Ancak Kuzey İslam’ı Mustafa Kemal gibi insanlar çıkarabilmektedir. Bu nedenle Batı, özellikle Kuzey İslamı’nı kontrol etmeye odaklanmalıdır”. Bugün Dünyanın tek süper gücü olma hevesiyle ABD ve yakın işbirlikçisi İngiltere, kontrol etmekte zorlandığı ülkeleri bölmeye, bir biriyle çatışan gruplar yaratmaya yönelerek, kendi çıkarı için tehdit gördüğü güçleri ortadan kaldırmaya yöneliyor. Bunun İçin gazeteci J. Friedman’ın “ABD’nin Büyük stratejisi” kitabına bakılabilir. Ayrıca Türkiye’ye ilişkin diğer önemli rapor, Körfez müdahalesinde kullanamadığı Atatürk Cumhuriyetini yeniden dizayn etmeye yönelik Olan P. Henze raporudur. Bu rapor. Toynbee’nin bu tarihsel tezi ile de örtüşüyor. CİA Ajanı Paul Henze’nin 2006 yılı raporu şöyle: “Türkiye’nin bu şekliyle ABD politikalarının yanında olacağından emin olamayız. Ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde meclis, meclisi ikna ettiğimizde ordu, orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza çıkıyor. Eğer ABD’nin çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulmasıysa, mutlaka ve öncelikle yargıyı ve orduyu, meclisi ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir. Tek adamı ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır”. Görüldüğü gibi raporun tek adam yönetimine geçiş aşaması tamamlandı. Şimdide sıra, Maturidi’den,  Ahmet Yesevi’den, Tuğrul Bey, Fatih ve Mustafa Kemal’den beri aklın rehberliğindeki Türk İnanç Sistemini, Selefi mezhebinin kör inançları yönünde dizayn etme aşamasına getirmiş bulunuyorlar. Bunun için laik, demokratik, sosyal hukuk devleti yerine kör inançlarla bezenen bir yeni kuşak projesi devreye alınmış gözüküyor. S. Huntington “Türkiye Atatürk’ün mirasını reddetmelidir,”; P. Henze “Atatürkcülük Öldü, nurcular ileri” derken, FETÖ’ye görev vermişti. G. Fuller “Kemalizme son verin, Osmanlı ile övünün” derken ve B. Clinton, “Amerikan kontrolünde bir halife ile İslam Dünyasını yönetmek bizim için en masrafsız yoldur” derken, kimlerin bu yönlendirmelere hizmet sunduğuna dikkat etmeliyiz. Ayrıca S. Huntington’un fay hatları tezi nedeniyle, ABD’nin Girit’ten Bulgaristan sınırına kadar sınırımıza yaptığı yığınakları unutma. Uyanık ol Türkiye! Türklüğünü, bölünmez bütünlüğünü ve laik, demokratik sosyal hukuk devletini emperyalist güçlerin oyunlarından korumak için son dönemeçtesin. Gençliği ve geleceğini kör inanç ve yobazlığın tuzağına çekmek istiyorlar. Atamızın 17 Aralık 1927 de ki tekke ve zaviyeleri kapatma konusundaki kehanetini dikkate al!