Suriye’nin kuzeyinde seçimi kim, neden düzenliyor?

ABD’nin desteğiyle Suriye’nin kuzeyini kontrolü altına Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Haseke, Rakka, Deyrizor vilayetleri ile Halep vilayetinin doğusunu kapsayan 7 kantonda, 11 Haziran’da yerel yönetim seçimleri yapacağını ilan etti. Başlangıçta çok fazla üzerinde durulmayan bu konu, seçim tarihi yaklaştıkça gündemde yer almaya başladı. SDG’nin arkasında duran, Suriye topraklarında kurulması planlanan Kürt Özerk Yönetimini savunan ve destekleyenler bunun demokratik bir hak olduğunu iddia ederken, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ihlal edecek böyle bir girişimin bütün bölgeyi olumsuz etkileyeceğini savunanlar karşı çıktılar.

Bu seçimi ve sonuçlarını değerlendirmeden önce birtakım ayrıntılara dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum:

SDG’nin bünyesindeki en etkili organ PKK’dır. PKK, Suriye’deki uzantısını Demokratik Birlik Partisi olarak (PYD) olarak adlandırmaktadır. PYD’nin Halk Savunma Güçleri olarak adlandırdığı YPG; PKK’nın silahlı kanadının Suriye uzantısıdır, 1993 yılında Suriye’de teşkilatlanmaya başlamıştır.

1999 yılında terörist başının yakalanmasıyla sekteye uğratılan Suriye’deki PKK yapılanması 2004 yılından sonra yeniden ivme kazanmıştır. ABD; IŞİD’le mücadeleyi bahane ederek PYD’ye çok büyük silah, mühimmat ve finans desteği vermiş, Türkiye; başlangıçta, Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetiminin (IKBY) Irak’tan Suriye’ye kuvvet kaydırmasına ve ABD’nin “eğit-donat projesine” destek vererek ABD’nin önünü açmıştır. Bu süreçte bölgede tek hâkim güç haline getirilen PYD; YPG eliyle baskı kurarak, kendisi için zararlı gördüğü insanları bölgeden sürgün etmiş ve Türkiye bunları sığınmacı olarak kabul etmiştir.

SDG Suriye’nin dörtte birini kontrol etmektedir. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad; 2018 yılında Irak’ın kuzeyinde yuvalanan PKK uzantılarına diyalog çağrısında bulunmuş, bunun ardından SDG’nin siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi (DSM) Şam yönetimiyle müzakerelerin ilerletilmesi ve şiddete son verilmesi konusunda anlaştıklarını açıklamıştır.

Gelinen aşamada PYD bölgedeki varlığını “özerk yönetim” olarak meşrulaştırmak için sözde “demokratik” seçim oyunu oynamaktadır. Adına demokratik seçim demesine rağmen seçimde oy kullanacaklara, silahlı eylemlerde görev almış olmak ve son 5 yıldır bölgede yaşıyor olmak koşulunu getirmiştir. Böylece YPG militanı olmayan ve bölgeye dönmek isteyen insanların seçimlerde oy kullanmasını engellemektedir.

Bu seçim oyununun çok fazla tepki görmediği dikkat çekmektedir. En büyük tepki Türkiye’den gelmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan Efes 2024 tatbikatının seçkin gözlemci gününde yaptığı konuşmada “bölgede teröristan kurulmasına izin vermeyeceğiz” diyerek tepkisini dile getirmiştir.

ABD; seçim için şartların uygun olmadığı yorumu yapmıştır. ABD’nin açıklaması “bekleyin” anlamına gelmektedir. IKBY bu seçimi onaylamadığını açıklamış, Irak’taki Kürdistan Demokrasi Partisi (KDP) ile bağlantılı aşiretler seçimlere katılmayacaklarını ilan etmişlerdir.

Buna karşılık İsrail Başbakanı Netanyahu’nun oğlu “bütün gözler Kürdistan’da” diye yazarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarını içine alan sözde Büyük Kürdistan haritası paylaşmıştır. Suriye yönetimini destekleyen Rusya ve İran sessizliğini korumaktadır. Şam yönetimi ise bu seçimlerle ilgili hiçbir açıklamada bulunmadığı gibi Suriye Dışişleri Bakanı Faisal Mikdad; Suriye ile Türkiye arasındaki diyaloğun Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesi durumunda gerçekleşebileceğini ifade etmiştir.

Bütün bunlar gösteriyor ki; PKK uzantılarının seçim yapacak seviyede siyasi kazanım elde etmesi sanıldığı kadar büyük rahatsızlık yaratmamaktadır. En büyük tepkiyi Türkiye’nin gösterdiği algısı yaratılmaya çalışılmaktadır ama yapılan açıklama ve yorumlara bakıldığında Türkiye’deki tepkinin bu seçim ve bölgeye etkilerinden ziyade iç siyasette rakiplere yönelik olduğu görülmektedir. Bazı gazetelerde “Türkiye’de teröre bulaşmış belediyelere kayyum atanmasına karşı çıkanların bu seçimleri desteklediği” iddia edilmektedir. Halkımızın dikkati bu yöne çekilmeye çalışılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’de sırtını teröre dayayarak kimse siyaset yapmamalıdır” tavsiyesinde bulunmuştur.

Seçim tarihine günler kalmışken PYD 11 Haziran’da yapılacak seçimi iki ay sonraya, Ağustos 2024 ayına ertelediğini duyurmuştur. Bu durumda sınırımızda teröristan kurulması engellenememiş, fiilen kurulmuş olan teröristanın tescil edilmesi geciktirilmiştir. Durum böyleyken seçimin Türkiye’nin tepkisi sonucunda ertelendiği propagandası yapılmaktadır. Seçimin iki ay sonraya ertelenmesi nasıl bir sonuç verecektir? Bu iki ay içinde Suriye’de bir teröristan kurulması engellenecek midir? Yoksa ABD ve PKK bu iki ay içinde koşulları kendileri için daha uygun hale mi getireceklerdir?

Güney ve Güneydoğu sınırlarımızda Irak’tan sonra Suriye’de de Kürt bölgesel yönetimi kurulması gelecekte ülkemizde de benzer girişimlerin tahrik edilmesine yol açacaktır. Bunu engellemek için geçmişte yapılan hataların ciddiyetle sorgulanması ve telafisi için derhal harekete geçilmesi gerekmektedir.

Hataların başında Suriye’den sığınmacı kabul edilmesi ve ülkemizin dört bir tarafına kontrolsüzce yerleştirilmesi gelmektedir. Bu durum Suriye’nin kuzeyindeki nüfus yapısını PKK lehine bozmuş, PKK’ya alan açmış, ülkemizin nüfus yapısını tehdit eder hale getirmiştir. Eğer Suriye’de bir terör devletçiği istenmiyorsa bu sığınmacılar geri gönderilmeli, gerekiyorsa kendi ülkelerinde güven içinde yaşamaları için uluslararası destek sağlanmasına yönelik girişimler başlatılmalıdır. Böylece hem nüfus yapısı dengelenecek hem de Suriye’deki askeri varlığımız gerekçelendirilecektir.

Diğer bir hata reaksiyon göstermek için terör örgütü ve destekçilerinin harekete geçmesini beklemektir. Yapılması gereken düşmanın atacağı adımları önceden görerek, harekete geçmesine fırsat vermeden önlem almaktır. Konunun uzmanları bu günlere gelineceğini yıllardır söylemektedir. Bugüne kadar buna karşı gereken önlemler alınmadığı gibi uyarıda bulunanlar “komplo teorisyeni” olarak suçlanmışlardır.

Bir diğer hatamız da terörle mücadelenin sadece askeri harekatlardan ibaret olduğu algısı yaratılması ve siyasi malzeme olarak kullanılmasıdır. Böyle olunca Silahlı Kuvvetlerimizin başarıları siyasi propagandaya alet edilmekte, siyasi başarısızlıkların sorumluluğu da muhalefete yüklenilmeye çalışılmaktadır. Bu noktada en kötüsü; iktidarı eleştiren herkesin teröre destek vermekle suçlanmasıdır. “Terör örgütü; demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü diyor, bizi eleştirenler de aynı kavramları savunuyor, o halde eleştirenler terör destekçisidir” önermesi son derece yanlış, bir o kadar da zararlıdır. Terörle mücadele halkımızın desteğiyle ve siyaset kurumunun uyum ve iş birliği içinde hareket etmesiyle başarıya ulaşacaktır. Bunun için de kurucu değerlerimize, laik, demokratik hukuk devleti ilkelerimize sahip çıkılmalı, birlik ve berberliğimizi perçinlemek için azami gayret gösterilmelidir.