AKP – CHP koalisyonu diye bir şey söz konusu olamaz

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 yıl sonra CHP Genel Merkezi’ne ziyareti, Erdoğan’ı ziyaretiyle İYİ Parti’yi bölme noktasına getiren Akşener’in ne yapmak istediği, Avrupa’da aşırı sağın yükselişi, emekli ve asgari ücretlinin temmuzda zam beklentileri, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘Gıda malzemesi alımı’ ihalesi, vergi haberleriyle sarsılan Borsa İstanbul konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…

 

*******

GÖZLEM – Uzun yıllardan sonra bir Cumhurbaşkanı, CHP Genel Merkezi’ni ziyaret etti. “Karşılıklı ziyaretler” sizce “neyi” ifade ediyor, nereye varacak ve neye yarayacak? Kulislerde “AKP – CHP büyük koalisyon hükümeti” bile konuşulmaya başlandı; ne diyorsunuz?

K – AKP – CHP koalisyonu diye bir şey söz konusu olamaz. O zaman CHP’nin mevcut muhalif pozisyonunu 180 derece değiştirmiş olması gerekir ki tüm seçmen desteğini kaybeder. Bu mümkün değil. 22 yıldır “Hayır” dediği bir iktidara “Evet” demesine imkân var mı? Ben bu görüşmeleri hâlâ tarafların birbirlerini tarttıkları peşrev sürecine benzetiyorum. Elle tutulur çok ciddi sonuçlar alınmadan bu görüşmelerin çok da daha devam etmesine olanak vermiyorum. Erdoğan için belki değişen fazla bir şey olmaz. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “AKP ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın vücuda gelmesi, buna da altılı masanın diğer unsurlarının desteği MHP’nin samimi dileği ve temennisidir. Buna rağmen Cumhur İttifakı’na bağlılığımız kararlılıkla devam edecek, TBMM’de kanun tekliflerine verilen desteğimiz aynen sürecektir” açıklaması bunu destekliyor. Ancak CHP tabanında bu “yumuşamanın” karşılığında ciddi kazanımlar olmaması, elde edilmemesi büyük rahatsızlık yaratır. Özgür Özel’in şu anda elde etmiş göründüğü taban desteği aşınır. Erdoğan da hayatın gerçeğine aykırı olarak “değişmeyeceğine” göre ortamın kısa süre sonra “eski haline” döneceğini tahmin ediyorum.

 

GÖZLEM – Meral Akşener’in de, “İYİ Parti’yi bölerek” AKP’ye gireceği ve hatta “Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağı” söylentileri de yaygın… Akşener ne yapmak istiyor?

K – Akşener bu konuda çok da açık konuşmadı. Sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “Şahsıma yöneltilen iddialar tümüyle gerçek dışıdır. Bugüne kadar herhangi bir iş insanı veya başka bir kişi adına, yargıya intikal etmiş bir konuda hiç kimseden açık veya örtülü hiçbir talebim olmamıştır” dedi ama aynı zamanda “bu gerçek dışı iddiaların… Cumhurbaşkanı’nı da zan altında bıraktığını” ifade ederek son dönemde sürdürdüğü çizgide “Erdoğan’a muhalefet etmeyen, Erdoğan’ı kollayan” bir ifade kullandı. Zaten Akşener’e yakın olduğu ifade edilen İyi Parti İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın da “Akşener devlette göreve hazır. Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı teklifi olursa değerlendirilir” açıklaması ve daha da önemlisi bunu Akşener’in açıkça inkâr etmemesi, yalanlamaması Akşener’in niyetini veya en azından bu kapıyı açık bırakma tercihini ortaya koyuyor. Eğer baştan beri yürüttüğü demokrasi, parlamenter sistemi ilkelerine hâlâ sağdıksa, belki bu yumuşama ortamında Erdoğan’dan bu ve diğer siyasi beklentileri yönünde değişim beklentisi içinde olabilir. Ancak bu bana kalırsa biraz saf bir yaklaşım olur. Onun yerine kendine iktidar, sağ merkez – MHP ve muhalefet üçgeninde bir konumlandırma arayışı içinde olduğu düşüncesi daha makul gözüküyor.

GÖZLEM – Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde, aşırı sağ sandıkta büyük fark yaptı. Almanya’da AFD, ikinci sıraya yerleşirken, Avusturya’da aşırı sağcı FP, lider çıktı. Fransa’da da Marine Le Pen’in aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi yüzde 31,5 oy alarak açık farkla ilk sıraya yerleşti. Cumhurbaşkanı Macron, meclisi feshetti, erken seçim yapılacak. Bazı Avrupa ülkelerinde de başbakanlar istifa etti, seçimlere gidiliyor. Analistlere göre Avrupa’da aşırı sağın yükselişindeki en önemli etkenler ekonomi ve göçmen politikaları oldu. Bizde yerel seçimlerde “çok başka” bir sonuç alındı; yorumunuz?

K – Biz Avrupa’yı kültürel ve ekonomik farkındalık olarak daha geriden izliyoruz. Ayrıca göçmen akımının kaynağına daha yakın olduğumuz için burada göçmenlerin varlıklarını koruduğu yerlerdeki yerel-göçmen kültürel farklılıkları ve göç-ekonomi ilişkisi, Avrupa’da hissedildiği kadar ağır ve keskin bir şekilde hissedilmiyor. Ama Türkiye’de iktidarın bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yürüttüğü göçmen politikaları Türkiye’de de göç sorununun ekonominin iyice bozulacağı gelecek bir kaç yılda çok daha ciddi biçimde kendini göstereceği kesin. Bu durumda Avrupa’nın bugün yaşadığı tepkiyi belli bir şekilde gelecek seçimde Türkiye’nin de görmesi ve Türkiye’de göçmen sorununu sahiplenmiş, bu sorun üzerinden siyaset yapan Zafer Partisi’nin de oylarının beklenenin çok çok üzerine çıkarması mümkün.

GÖZLEM – AKP’nin, partinin başkanı Cumhurbaşkanı’nın nezaretinde yaptığı “yerel seçimdeki mağlubiyetin analiz edildiği, sebeplerinin arandığı ve bundan sonra ne yapılacağının kararlaştırıldığı” toplantısında, “Temmuz’da emeklilere ek, asgari ücrete ara zam yapılmaması kararı” da çıktı. Siyasi tarihimizde bir ilk… Ne diyorsunuz; “Cumhurbaşkanlığı Hükümeti’nin yetkisinde olan” bir karar, bir partinin “parti içi toplantısında” alınabilir mi?

K – Bu ucube sistemde mevzuat işleyişe uyduruluyor. Nasıl ki Devlet Bahçeli’nin önerdiği gibi Erdoğan mevcut Anayasa’ya uymuyorsa anayasayı Erdoğan’a göre değiştirmek gerekiyordu, burada da benzeri bir durum var. Seçim sonuçları AKP’nin mutfağında değerlendirilip, AKP’ye bu seçimi kaybettiren en büyük etken olan emeklilere zam yapılmaması, emeklilerin dikkate alınmaması yaklaşımının aynı şekilde sürdürülmesine karar verildiği anlaşılıyor. Seçimdeki kaybın en büyük etkeninin emekliler olduğu ve Erdoğan gibi bir kişinin bunu görememesinin imkansız olduğu düşünüldüğünde, ben bundan Erdoğan’ın emeklilere “hınçlandığı, ders vermek istediği” sonucunu çıkarıyorum. Tabii ki Erdoğan’ın bu ödemeyi yapamama gerekçesi “bütçenin uygun olmaması” ama gerektiğinde pek çok alakasız ve büyük kaynak için bütçeden pay ayrılabiliyor. En basit örneği özel sektöre bu yıl 2,2 trilyon liralık vergi istisnası getirilecek olması. Eğer özel sektöre vergi muafiyet ve istisnası getirilmeseydi bu yıl beklenen 2,7 trilyon liralık bütçe açığının büyük bölümü kapanacaktı. Demek ki istense emeklilere de kaynak ayrılabilir.

GÖZLEM – Temmuz geliyor; emekli maaşları ve asgari ücrette “TÜİK’in enflasyon rakamları göre” değil, “hayat pahalılığını karşılayabilecek” bir iyileştirme yapılabilecek mi?

K – Kesinlikle yapılmayacak. Daha da önemlisi, iktidar bayram sonrasına kalan emekli maaş ödemelerini bundan önce pek çok kez yaptığının aksine bayram başına almadı ya da alamadı. “Almadıysa” bunu, zaten dar gelirliyi ezmekte olan mevcut enflasyonist ortamı daha da azdırmamak gerekçesiyle “çok gayri insani” bir uygulama sonucu almamış oldu. Yok “alamadıysa”, demek ki bütçenin durumu bu kadar kötü ki zaten ay içinde 15-20 gün sonra yapılacak ödemeleri öne çekecek bir olanağı yok.

GÖZLEM – Diyarbakır’da bir özel dans okulunun parkta düzenlediği etkinliğe 50 kişilik bir grup “Tekbir-Allah-u Ekber” sloganları atarak müdahale etti. Etkinliğe devam edilince, sandalyelerle saldırı başlattı. Yaralananlar oldu, ikisi hastaneye kaldırıldı. Görüşünüz?

K – Aşırı dinciler bu iktidarın yarattığı, kolaylaştırdığı, uygun kıldığı ortamdan yararlanarak diğer kesimler üzerinde baskı kurmak istiyorlar. Öte yandan bana göre bu haberin olumsuz olduğu kadar olumlu yanı da var. Tüm bu baskılara ve yaratılmak istenen dinci dünyaya karşın kendi değerlerini yaşamak, yaşatmak isteyen çağdaş, aydın insanlar da var ve bu baskılara boyun eğmiyorlar. Bu ülkesini seven her yurttaşa ümit vermeli.

GÖZLEM – Yüksek harcamalar, beş yıldızlı oteller ve lüks otomobillerle gündemden düşmeyen Diyanet İşleri Başkanlığı, Trabzon’daki Hafız Ali Haydar Özak Dini İhtisas Merkezi için ‘Gıda malzemesi alımı’ ihalesine çıktı. 6 ay için yapılan gıda ihalesinde, 2024 yılı sonuna kadar yenecek ürünler için 7 milyon 885 bin 525 TL’lik sözleşme imzalandı. Diyanet’in ihale teknik şartnamesinde ise alınan yiyeceklerin tümü listelendi. 51 personelin olduğu ihtisas merkezine 3 bin 250 kilogram yağsız günlük et, bin 750 kilogram haşlamalık et, 800 kilogram hazır köfte, bin 500 kilo kıymanın da aralarında olduğu 87 kalem gıda malzemesi alındı. 800 kilo baklava, 750 kilo helva, bin kilo Kemalpaşa tatlısı da ürünler arasında yer aldı. Baklavalarda cevizin, fındığın ve Antep fıstığın taze ve 1. sınıf kalitede olması şartı koşuldu. Tüm etlerin İslami şartlara uygun kesilmiş ve damgalanmış olması istendi. Şartnamede “Etlerin renginin pembe kırmızı arası, kıvamı sert, kendine has görünüşünde ve kokusunda, gövdenin dış kısımları kısmen bir yağ tabakası ile örtülü olacaktır. Etler yüzde 10’dan fazla yağ içermeyecektir. Etler erkek hayvan eti olacaktır. Dişi hayvan eti kabul edilmeyecektir. Dana tranç için “Butun iç tarafında leğen kemiği ile diz eklemi arasında uzanan kemiksiz adale grubundan olmalıdır. Ette kemik parçacıkları ve kıkırdak parçaları olmayacaktır” denildi. Siz ne diyorsunuz?

K – İktidarda takkiyenin hangi noktalara geldiğinin güzel bir örneği. Bir taraftan zaten imkanları kısıtlı olan dar gelirli vatandaşları “daha fazla” tasarruf yapmaya “zorlayacaksınız”,  diğer taraftan dini de kullanarak şatafatın ve israfın tepe noktalara çıktığı uygulamalara imza atacaksınız. Bugünkü Diyanet İşleri’nden de bundan azı beklenmezdi.

GÖZLEM – Gazetelerde haber; “Borsaya vergi geleceğine dair çıkan haberlerin ardından düşüşe geçen BIST, kapanışta 29 Nisan’da aştığı 10 bin puan barajının altına düştü. Haftanın ilk günü işlem gören hisse senetleri içerisinde endekse dahil olan toplam 100 hissenin, 17 tanesi değer kazanırken, 82 tanesi ise değer kaybetti. Bankacılık endeksi yüzde 0,37, holding endeksi yüzde 2,53 değer kaybetti. Sektör endeksleri arasında en çok kazandıran yüzde 3,30 ile madencilik, en çok kaybettiren yüzde 3,15 ile spor oldu. A1 Capital günlük bülteninde ‘Teknik göstergelere baktığımızda göstergelerde güç kayıplarının sürdüğünü ve kapanışın kısa vadeli desteğinin altında gerçekleşmiş olması geri çekilmenin devam edeceğine işaret ediyor’ denildi” Siz ne diyorsunuz?

K – Ben teknik göstergelere bakmam. Eğer borsada kısa vadeli, günlük oynuyorsanız, arz-talep dengelerini gösteren teknik analiz kesinlikle başvurmanız gereken çok önemli bir bilimsel yöntemdir. Yatırımcılar ellerinde olan bilgilere göre her gün alım satım yaparlar ve bu bilgiler ışığında teknik analiz ile kısa vadede borsanın genelinin veya hisselerin nasıl yönleneceğini kestirmeye çalışırlar. Eğer borsada kısa vadeli yatırım yapıyor veya “oynuyorsanız” teknik analizi dikkate alacaksınız. A1 Capital’in teknik analizi İstanbul Borsası’nın kısa vadede bugün bilinen bilgiler çerçevesinde düşüşün süreceğine işaret ediyor. Teknik analizin aksine borsada uzun vadeli yatırım yapıyorsanız, bir başka deyişle “alıp unutacaksanız” izlemeniz yöntem temel analizdir. Çok kabaca bir şirketin değerini, o şirketin kârlılığına ve ona bağlı diğer kriterlere göre değerler. Bunun için pek çok kapsamlı değerleme yöntemi vardır ama “bir şirketin borsadaki değerinin, o şirketin yıllık kârının kaç katı olduğuna göre hesaplayan” Fiyat/Kazanç oranı bunun en basit yöntemlerinden biridir. Yine çok kaba bir şekilde ifade etmek gerekirse F/K oranı düşük olan şirketler “ucuz” şirketlerdir. Ben bu “ucuz” şirketlerin, eğer ucuz olmalarının altında kötü yönetilmeleri, sıkıntıda olmaları gibi sebepler yoksa eninde sonunda değerinin artacağına inanırım. Örneğin Türkiye’de köklü bir banka veya turizm mevsimi öncesi sağlam bir havayolu şirketi Borsa’da yıllık kârının 2-3 katına işlem görüyorsa bu şirketin fiyatının eninde sonunda artacağını düşünürüm. Temel analiz aslında teknik analizin de altyapısını oluşturur çünkü borsada kısa vadeli de olsa yatırım yapan yatırımcılar bir fırsat, hikaye bulmaya çalışır. Bir şirket ucuz kalmışsa, kârı artacaksa bu şirkete uzun vadede talep olacağından günlük yatırımcılar da bu tür bilgiler ortaya çıktıkça yatırım seçeneklerini alırken bunları kullanırlar. Böylece arz-talep dengesinin belirlenmesinde temel analiz de bir altyapı oluşturur. Bugüne gelince faizlerin arttığı ortamlar genel olarak borsaların aleyhinedir. Ama faizin artmasından veya enflasyondan faydalanan şirketler de olacağı için söylediğim gibi ucuz olan şirketlere yatırım yapılırsa bu şirketlerin “uzun vadede”, yani Türkiye’ye göre 6 ayda, 1 yılda değerlerinin yükselmesi beklenir. Benim okura önerim A1 Capital’in önerilerini de dikkate alarak kısa vadede Borsa’da oynamamaları, günlük kullanacakları parayı borsaya yatırmamaları, ama eğer varsa uzun vadede “unutabilecekleri” kadar bir meblağı borsaya yatırmaları yönündedir. Bu şekilde faizden daha yüksek bir getiri elde edebilirler. Ancak tabii dengeleri baştan aşağı bozan çok büyük krizler ortaya çıkmazsa!

++++++