Gözlem Gazetesinin değerli okuyucuları mevsim normallerinin üstünde seyreden sıcak ve nemli hava var olan tansiyon sorunlarımı arttırınca yazılarıma ara vermek zorunda kaldım.
Ani nabız yükselmesi nedeni ile telefon ettiğim doktorumun “derhal hastaneye gel” demesiyle gittiğim devlet hastanesinde mecburen kaldığım dört gün içinde yasadıklarımı hiç anlatmayacağım… Bunu zaten biliyorsunuz. Son günlerde doktor ve hastalara kahvaltıda verilen beş kuru zeytin tanesi ve bir parça yağsız tuzsuz beyaz peynir ekranlarda bol bol teşhir edildi zaten. Bu dar imkanlar içinde mucizeler yaratmaya çalışan doktorlarımıza ve sağlık personeline yazık oluyor. Sonra her yıl gittikçe artan sayıda doktorumuz neden yurt dışına gidiyor diye üzülüyoruz. En yüksek puanlarla kazanılan tıbbiye ve 6 senelik zorlu bir eğitim sürecinin sonunda doktorlara reva görülen bu dar imkanlar olduğu sürece korkarım bir gün hastalanan vatandaşlara bakacak doktor bulamayacağız…
Her şeye rağmen hayat devam ediyor işte. Hasta da olsanız gündemi takip etmeyi hiç bırakamıyorsunuz. Sanki ülkenin bütün sorunları sizin omuzlarınıza yüklenmiş gibi…
Genç yaşında Ankara’nın ortasında vurulan eski ülkü ocakları başkanı Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in iki çocuğunla birlikte siyasetçileri ziyaret edip kocası için hak ve adalet arayışını hayranlıkla izliyorum. Yılmadan bıkmadan kör ve sağır taş duvarlara karşı yürüyüşünü, korkusuzluğunu, cesaretini takdir etmemek mümkün değil.
Yıllar önce arabasına konan bombanın patlaması sonucunda katledilen değerli araştırmacı yazar Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’nun sonuçsuz yürüyüşü gibi olmasın artık istiyorum.
On beş Temmuz darbesi günü köprüye davet edilen ve sırtlarından vurulan kocası ve oğlunun katillerini bulmak için çalmadık kapı bırakmayan acili eş Nihal Olçok gibi olmasın artık bu mücadele.
Nihal Olçok bir tweetinde Ayşe Ateş’e; “Bu işler böyle maalesef, biri gel der, biri gelme. Anlatırsın dinlerler. Sonra unutulur gidersin, ben başaramadım, umarım sen başarırsın” temennisi ediyor. Ne kadar acı değil mi?
Güldal Mumcu ile Mehmet Ağar arasında geçen diyalogu bu günkü gibi hatırlıyorum O tuğla hâlâ çekilemedi. Güldal Mumcu: Çekin tuğlaları yıkılsın o duvar. Altında kim kalırsa kalsın” demişti. Ne tuğlayı çeken oldu, ne yıkılan duvar. Tam tersine o duvar Çin Seddi’ne dönüştü…
Ağar “yapamam” demişti. Neden?
O doksanlı yılların savcısı neden ” Bana ya zili emir verilirse olay çözülür” dedi?
Anayasa’da yargı bağımsız ve tarafsızdır yazıyordu öyle değil mi?
Şimdi Ayşe Ateş o Çin Seddi’ne dönen duvardan bir tuğla çekmeye çalışıyor…
Devletin zirvesinde oturan Cumhurbaşkanı da Ayşe Ateş’e söz vermişken bakalım bu defa o tuğla duvardan çekilebilecek mi?
Çekilemezse soracağım tek soru var:
Bu Türkiye’yi kimler yönetiyor?
Türkiye’de hal böyleyken Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonucunda
Radikal sağın yükselişi yalnız Avrupa yanlısı siyasetçiler için değil, Avrupa değerlerine kıymet veren toplumlar için de endişe verici oldu. Çok sayıda Avrupalı radikal Partilerin Rus paralarıyla yaşadığı artık sır değil. Pasif ve ilgisiz seçmen onlar için gerçek birer nimet oldu.
Bu sonuçların Türkiye üzerinde de mutlaka etkileri olacaktır. Avrupa’da yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı gibi şimdiye dek uçta görünen siyasi çizgilerin merkez siyaseti etkileme gücünü artırmaları mümkün olabilir diye endişe ediliyor. Bu AB -Türkiye ilişkilerinin daha da zayıflaması anlamına gelebilir. Zaten istenilen seviyede olmayan Demokrasi kalitemiz daha da hasar alabilir. Avrupalı Radikal Partilerin Rusya’ya olan yakınlığı Türkiye’nin Batıya rağmen Rusya, Çin, Orta Asya ile yakın ilişkileri yeni fırsat kapıları açabilir mi onu zaman gösterir
Seçimden zaferle çıkan aşırı sağcı partilerin hayallerini kolay kolay gerçekleştiremeyecekleri de ortada. Yeni sağcılar AB’nin dümenini kırma niyetindeler ise Meloni ve Le Pen’in Brüksel’i cepheden hedef alması gerekecek. Meloni’nin geçtiğimiz ay Madrid’de düzenlenen bir konferansta belirttiği üzere, AB’nin bütünleşmesine son vermek ve yetkileri ulusal parlamentolara iade etmekse, bunu AB’nin kurucuları Almanya ve Fransa’nın ekonomik gücünü arkalarına almadan gerçekleştirmeleri pek mümkün değil…
Fransa’da sağcı milliyetçi Le Pen’in partisinin Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki büyük zaferinin ardından Fransa da sarsılmış görünüyor.
Cumhurbaşkanı Macron’un beklenmeyen bir şekilde, Ulusal Meclisi feshetmesi ve 30 Haziran ve 7 Temmuz’da erken seçim ilan etmesi herkesi şoka uğratmış görünüyor. Avrupa basınında bunun doğru bir hamle olup olmadığı hala tartışılmaya devam ediyor. Tam Macron tarzı bir kumar. Muhaliflerin elinden iktidara hazırlanmak için var olan üç yılı ellerinden aldı ama ya sağcıların seçimde galip çıkma riskini de üstlendi. Macron ateşle oynuyor.
TEBRİK- Kurban Bayramındayız. Değerli okurlarımızın Kurban Bayramlarını kutluyor, saadetli ve sağlıklı günler temenni ediyorum.