Geçen haftaki yazımızda (İstikrar ve Reform Programı Çalışıyor mu?) programın genel itibarıyla çalıştığını, ancak “Fiyat İstikrarı” hedefine gidişatta problemler olduğunu belirtmiş ve yıllık bazda TÜFE enflasyonunun %75,5‘lere geldiğini, “Hane Halkı enflasyon beklenti anketlerinde, piyasa ve reel sektörün yaklaşık %40-50 oranlarındaki beklentilerinde karşın %90’lar civarında beklentileri bulunduğunu açıklamıştık. Bu defa geçen haftaya enflasyonla ilgili iki açıklama damgasını vurdu. Birincisi TÜİK’in 2023 yılı tüketim harcamaları anketi açıklandı. 2022 yılında hane halkı aylık tüketim harcaması 12.159 TL’den 2023 yılında 24.383 TL’ye yükseldi. Artış oranı %100.5’tir. Müteşebbis geliri elde eden hanelerde %113.7, emeklilerde ise %82.6’dır. Bu oranlar bize TÜFE enflasyonunun gerçek enflasyonu yansıtmadığını düşündürmektedir. TÜİK’in hesaplama konusundaki şeffaflık eleştirilerine bu nedenle hak vermemek mümkün değil.
Bilindiği üzere DİSK TÜİK’e karşı “fiyat listesi” hukuk mücadelesi vermektedir. Enflasyon hesaplamasının temelini oluşturan madde sepeti ortalama fiyat listesini açıklamayı 2022 yılında durdurmuş bulunmaktadır. DİSK tarafından ortalama fiyat listesinin açıklanması Bilgi ve Değerlendirme Kurulu’ndan talep edilmiş, bu talep de Adalet Bakanlığınca reddedilmiştir. Bu reddedilme işlemine karşı dava açılmış; kurumun “görevi gereği istenen bilgilerin açıklanmasının reddini hukuka aykırı olduğuna” hükmedilmiştir. (Ankara 6. İdare Mahkemesi kararı) TÜİK’in yargı üst mercilerindeki itirazı reddedilmiş, İdare Mahkemesi kararı kesinleşmiştir. Bunun üzerine DİSK TÜİK’e başvurarak “Ortalama Fiyat Listesinin açıklanmasını talep etmiş ve TÜİK ise şu cevabı vermiştir.“ 2022 yılı mayıs ayından itibaren kurumumuz tarafından hesaplanmayan ve yayınlanmayan ortalama madde fiyatlarının halen kurumda mevcut olmaması nedeniyle gönderilmesi mümkün olmamıştır.” Bu yazı üzerine DİSK TÜİK Başkan ve Yardımcıları hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Ankara Cumhuriyet Savcılığı bu talebi reddetmiş bulunmaktadır. Bu süreci bu ayrıntıda neden yazmak zorunda kaldık. 2022 yılından 2024 yılındaki genel seçimlere kadar yürütülen macera arayıcı, bilime aykırı ekonomi politikaları sonucu fiyat istikrarı ve döviz kuru istikrarı bozulmuş, hayat pahalılığı inanılmaz ölçüde artmış, az gelirlilerden çok gelirlilere servetler transfer edilmiş durumdadır. Bu inanılmaz dengesizliklerden en çok etkilenen kesimler ise işçi, emekli, tarımla uğraşanlar ve küçük esnaf olmuştur. Bu yanlışlığın bedeli bu kesimlere ödetilmemelidir. Enflasyonla mücadele kuşkusuz çok maliyetli. Bu nedenle “fiyat istikrarı” bizim gibi arabesk usulü uygulanan serbest piyasa ekonomilerinde her parametreden önce dikkat edilmesi gereken bir ekonometri unsur. Burada TÜFE enflasyonunu açıklayan kurumun şeffaflığı, verilerinin ortalama medyanlara göre toplanıp toplanmadığının, kamuoyundaki bilimsel denetimlerinin ne derece yapılıp yapılmadığı önem taşımaktadır.
Koç Üniversitesi ve KONDA Araştırma Kurumunun yapmış olduğu hane halkı beklenti anketleri gösteriyor ki enflasyondan, hayat pahalılığından en çok etkilenen kesimler demografik kırılımlara göre gelir dağılımının en altında bulunanlar. En yoksullar gelirlerinden üçte birinden fazlasını gıdaya, dörtte birinden fazlasını konut veya kiraya harcıyor, geriye de bir şey kalmıyor. Onların hissettiği enflasyon oranı ve beklentisi açıklanan TÜFE oranlarından oldukça yüksek. Emekliler ve işsizler bu alt kesimin kırılımında en tabandakiler.Ülkemizde ortalama ücret asgari ücret seviyesine düştü. Ayrıca asgari ücret zaten 2024 yılında ilk 5 ayda yaklaşık %22.72 oranında 3.863 TL erimiş durumda. Emeklilerin zaten büyük bir bölümü 10.000 TL civarında maaşla geçinmek zorunda. Asgari ücret, açlık sınırının da altına inan bir ücret durumuna geldi. Hiç olmazsa enflasyondan ötürü eriyen kısmını tamamlamak gerek. Ayrıca yürütülen ekonomik istikrar programının maliyeti önümüzdeki aylarda daha çok hissedilmeye başlanacak. Daralmanın ilk işaretleri gelmeye başladı, (Üretim ve PMI verileri)yılın ikinci yarısı çok acılı geçecek. İşsizlik artacak, büyüme görece düşecek.Hükümet büyüme-enflasyon ödünleşmesinde nasıl bir tavır alacak, henüz net değil. İşte bu ortamda asgari ücretlileri, emeklileri son 3 yılda eriyen gelirlerini de dikkate alacak olursak bunlara zam yapmamak Amerika’da izlenen vahşi kapitalizmin örneğine bizleri daha da yaklaştıracaktır. Bu nedenle enflasyonu doğru hesaplamamız, kurumların şeffaflığına çok dikkat etmemiz gerekiyor. %100’lere yaklaşan hissedilen enflasyonuyla bu kesimleri, bu son derece bozuk gelir dağılımı ile baş başa bırakmak demokratik gelişmeye ket vuracaktır. Evet, ücretlerden enflasyona geçişkenlik söz konusu ancak bu birebir oranda değil. Emek yoğun olmayan ve yüksek teknolojik üretim yapan sektörlerde emeğin maliyeti çok düşük. Asgari ücrete ve emeklilere ara zam yapılması istikrar programının çalışmasına engel değil. Asıl sorun üretimde verimliliği, rekabet edilebilirliği ve yapısal reformları arttırmak. Neoliberalizme muhalifliği ile tanınan Nobel ödüllü iktisatçı Stiglitz şu belirlemeyi yapıyor.“Enflasyona göre düzeltilmiş haliyle ABD’de federal asgari ücret 65 yıl öncekiyle aynı seviyede. Neoliberalizmden ancak Trump doğar.” (The Road to Freedom -Özgürlük Yolu kitabı yeni yayınlandı)