Son günlerde basında Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşme sürecine girdiğinden söz edilmeye başlandı. Haberlerde Türkiye ve Suriye askeri yetkililerinin; 11 Haziran’da, Suriye’de Rusya’ya ait Hmeymim Hava Üssünde görüştükleri yer aldı. Bu görüşmenin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüşmesinin ardından gerçekleştiğine, Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesinin bu görüşmede gündeme geldiğine dikkat çekildi. Haberlerin devamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin’le 3-4 Temmuz’da Astana’da görüşeceği yer aldı.
Buna paralel olarak; Irak basını, Irak hükümet kaynaklarına dayandırdığı haberinde Başbakan El-Sudani’nin Türk ve Suriyeli üst düzey yetkilileri buluşturma çabası içinde olduğunu, iki ülkeyi uzlaştırmak için Türk ve Suriyeli yetkilileri diyalog masasına davet ettiğini, bu arabuluculukta olumlu sonuçlar elde ettiğini, yakında iki ülke yetkililerini Bağdat’ta ağırlayacağını, Ankara ve Şam’ın bunu memnuniyetle karşıladıklarını duyurdu.
Türkiye, Suriye ve Irak hükümetlerinden bu haberlerle ilgili bir yalanlama veya düzeltme gelmedi. Bu zamana kadar Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad; Suriye’deki Türk askeri varlığını işgal kuvveti olarak görmekte ve ilişkilerin normalleşmesi için Türk askerinin Suriye’den çekilmesini şart koşmaktaydı. Buna karşılık Türkiye, askerlerimizi çekme şartlarını;
– Suriye’de her kesimin hakkını koruyacak şekilde yeni anayasa üzerinde tüm tarafların mutabık kalması.
– Her kesimin özgürce katılabildiği bir seçim sisteminin oluşturulması.
– Bu seçim sonrası meşru hükümetin kurulması.
– Meşru hükümetin, Türkiye-Suriye sınır hattında Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan terörist yapılanmaları ortadan kaldırması olarak ilan etmişti.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler; haziran ayı başında, bu şartlara değinmeden “gerekirse çekilmeyi düşünürüz” şeklinde bir açıklama yaptı. Böyle bir açıklama ve basında çıkan normalleşme haberleri bende; tarafların bazı şartlarından vaz geçme niyetinde olabileceği kanaati uyandırdı.
ABD; Esad yönetimini Suriye’nin meşru hükümeti olarak görmemekte ve hedef göstermektedir. Türkiye de geçmişte ABD ile aynı düşüncedeydi. Zaman içinde ABD’nin Suriye’deki tek hedefinin ülkeyi parçalamak ve başlangıçta Fırat’ın doğusunda, sonrasında da Akdeniz kıyılarına kadar bütün Kuzey Suriye’de bir Kürt yönetimi kurmak olduğu sır olmaktan çıktı. Suriye’nin kuzey doğusunda ABD’nin kontrolündeki PKK uzantısı Kürt yapılanması (SDG) varlığını meşrulaştırmak için Suriye yönetiminden bağımsız seçim yapmaya kalktı. İç ve dış tepkiler ve ABD’nin telkinleri üzerine haziran ayında yapmaya kalktığı seçimi ağustos ayına erteledi. Bu seçimin; bölgedeki PKK uzantılarını meşrulaştıracağı ve böyle bir durumun hem Türkiye hem de Suriye için tehdit oluşturacağı görülmüş olacak ki; hemen ardından söz konusu normalleşme haberleri çıkmaya başladı. Eğer Suriye ile bir uzlaşma sürecine girilmişse Türkiye, Esad yönetimini meşru hükümet olarak kabul etmiş demektir. Bu durumda Türkiye’nin; Suriye’de yeni bir anayasa yapılması, her kesimin özgürce katılabildiği bir seçim sistemi oluşturulması ve bu seçim sonrası meşru hükümetin kurulması şartlarının gündemden düşmesi muhtemeldir.
Bu gelişmeler haberlere yansırken Esad’dan yeni bir adım geldi. Esad; basına yaptığı açıklamada “Türkiye’den Suriye’ye bayram ziyareti için gelen Suriye vatandaşlarının Türkiye’ye gönderilmeyeceğini” duyurdu. Bu durum, bazı kesimler tarafından Suriyeli sığınmacılar sorununun çözümüne katkı olarak algılandı. Ben şimdilik aynı kanaatte değilim. Eğer Türkiye ve Suriye yönetimleri sığınmacılar konusunda geniş çaplı müşterek bir çözüm üretemezlerse, bundan sonraki bayramlarda pek çok Suriyeli ülkesine gitmeyecek, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sorunu kalıcı hale gelecektir diye düşünüyorum. Ayrıca Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar sadece savaştan kaçan masum insanlar değil, büyük bölümü yönetime muhalif radikaller ve yakınlarıdır. Esad’ın bunlarla ilgili talepleri henüz gündeme gelmemiştir.
Eğer süreç böyle devam ederse ve iki ülke arasındaki normalleşme adımları olumlu yönde geliştirilirse hem terörle mücadelede hem de Suriyeli sığınmacı sorununun çözümünde önemli ilerlemeler kaydedilecektir. AB ülkeleri de bunu görmüş olacaklar ki; Avrupa Komisyonu,“Türkiye, Suriye ve bölgenin geleceğine destek amacıyla 2,12 milyar euroluk destek taahhüt etmiş, bu desteğin 1 milyar eurosunun Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar ve ‘kırılgan durumdaki ev sahibi topluluklar’ için kullanılacağını” açıklamıştır. Ben bu desteğin; büyük ölçüde Suriye’deki PKK uzantıları ve yönetim muhalifleri için oluşturulduğu ve sığınmacı kabul eden ülkelere rüşvet niteliği taşıdığı kanaatindeyim. Çünkü Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi; bir taraftan PKK’nın Suriye’deki ilerlemesini zorlaştıracak, diğer taraftan Esad karşıtı sığınmacıların Türkiye’de barınmasını engelleyecektir. Bu durumda emperyalist devletlerin Ortadoğu’daki hedeflerine ulaşmaları zorlaşacak ve baskıdan kaçan teröristler ve muhalifler başta AB ülkeleri olmak üzere hamileri olan ülkelere sığınmak isteyeceklerdir.
Bence henüz başlangıcında olsa da Suriye ile ilişkilerimizin normalleştirilmesi adımları umut vericidir. Ancak dünyadaki gelişmelere paralel olarak bölgemizdeki gelişmeler; bölge ülkelerini ABD, AB ve Rusya’nın yönlendirmesiyle geniş çaplı bir çatışmanın içine çekmektedir. Bu nedenle ülkelerimizin gerçek bekası için bölgemizde oluşturulacak iş birliğinin ABD, AB ve Rusya’dan bağımsız geliştirilmesi çok önemlidir. Aksi halde, bölge ülkeleri birbirleriyle mücadele ederken ya da AB, ABD ve Rusya’nın çıkarları doğrultusunda ve onların yönlendirmesiyle küresel çapta daha büyük sorunlarla uğraşırken gerçek sorunlarımızın çözümü imkânsız hale gelebilecektir.