Bilindiği üzere en son açıklanan enflasyon oranı Mayıs ayına ait, yüzde 75.45. Dünya’da en yüksek enflasyon oranına sahip ikinci ülkeyiz. TCMB hafta içinde politika faizini %50’de sabit bırakıp değiştirmedi. Değiştirmeme gerekçesini şöyle sundu. Hizmet enflasyonundaki katılık devam ediyor. Jeopolitik riskler mevcut. Beklentiler halen düzelmedi. Sıkı para politikası devam edecek. Sürekli yazıp tekrar ediyoruz. Sorunun nereden kaynaklandığını hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. 2021-2022 yıllarında uygulanan macera arayıcı, bilime aykırı ekonomi politikaları sonucu bu noktaya geldik. 2014-2016 döneminde ortalama yıllık enflasyonlar %8’ler civarındaydı. 2017-2021 Döneminde ise %11-19’lar civarındayken ortalama enflasyon 2022 yılında %72.31, 2023 yılında ise “Rasyonele Dönüş Programı”nın da etkisiyle bir miktar düşse de % 53.86 oldu. Son iki yıldaki genel ve yerel seçimler nedeniyle uygulanan popülist politikalar (Ör: 2.5 milyon kişinin EYT ile emekli olması gibi popülist politikalar)bizi bu noktaya getirdi. Bu politikalar, hayat pahalılığının çok artmasına, az gelirlilerden çok gelirli kesimlere servet transferine, enflasyondan beslenen sektörlerin yüksek karlar elde etmesine neden oldu.
Yerel seçimler sonrası uygulanmaya karar verilen Rasyonele Dönüş Programı genel hatları itibariyle olumlu (CDS oranları düşüyor. Rezervler artıyor, sıcak para girişi yükseldi. Bütçe açığı ve cari açık oranlarında düşme var. KKM miktarları ciddi oranlarda azaldı, azalmaya devam ediyor. Gri listeden çıkışımız süreci olumlu etkileyecek) yıl sonu Merkez Bankası enflasyon tahmini%38’in gerçekleştirilmesi bize göre zor olmakla birlikte tahminin üst bandı olan %42’ler civarında gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Haziran ayı aylık enflasyon oranı haftaya açıklanacak. Program sonrası aylık enflasyon oranları (Mart-Nisan-Mayıs) sırasıyla % 3.16, 3.18, 3.37. Yıl sonu hedefinin tutturulabilmesi için aylık enflasyon momentumunun %2’leri geçmemesi gerekiyor. Bunun içinde faiz indirimlerinde yılın son çeyreğine kadar sabredilmesinde yarar var. Zira çıktı açığı hala pozitif. Büyüme oranlarındaki yükseklik devam ediyor. Makro göstergelerde ekonominin yavaşlamasına ilişkin emareler genelleşmeye başladı. Reel sektör güven endeksleri azalıyor, PMI oranları düşüyor, kredi artış hızları yavaşlıyor. Bu gelişmeler yılın ikinci yarısında dezenflasyon sürecine katkı verecek.
Dezenflasyon politikalarının başarıya ulaşabilmesi için bazı ön şartlar gerekiyor. Beklentiler çıpalanmalı (Beklenti anketlerindeki piyasa katılımcıları, hane halkı ve reel sektör olarak büyük farklılıklar bulunması hala bu konunun başarılı yönetilemediğini ortaya koyuyor.) Fiyatlamalarda rasyonellik oranı yükseltilmeli, döviz kuru-enflasyon sarmalından kurtulmalıyız. Rezervlerdeki artış olumlu olmakla birlikte uluslararası kriterlerde dikkate alınan ithalat ve cari açık tutarlarına göre 50-60 milyar dolar daha biriktirmemiz gerekiyor. Literatürde bu politikaları uygulayan ülkelerin hemen hemen tümünde gördüğümüz gibi reel kurda değerlenmeye belli bir oranda katlanmalıyız. Ancak bütün bunlar yetmez. Para politikaların sıkılığı, faiz silahının etkin kullanılması yanında maliye politikası araçlarının da eşgüdümlü olarak uygulanması gerekiyor. Nitekim hükümet bu konuda bir vergi paketi hazırlığına girdi. Metnin nihai halini görmemekle birlikte ilk taslaktaki radikal düzenlemelerin (Borsanın vergilendirilmesi, tapu devirlerinin değerleme şirketlerince belirlenen değerler üzerinden yapılması, gider bildirimi üzerinden servet kontrolü, birden fazla eve sahip olanların vergi oranlarının yükseltilmesi, konut kiralarına stopaj getirilmesi) gibi düzenlemelerin paketten çıkarılacağı açıklamaları göz önüne alındığında paketin “kuşa döndüğü” izlenimi ediniyoruz. Ancak %15’lik asgari vergi uygulaması bazı vergi istisna ve muafiyetlerine son verilmesi gibi hususlar kalacak gibi görünüyor. Vergiyi tabana yaymadan, kayıt dışı oranını %30’ların altına indirmeden, dijitalleşen gelir ve servet kayıtlarıyla otomatik kontrolleri devreye almadan vergi düzenlemelerinden çok umutlu olmamız mümkün değil. Vergi paketinin bu kadar varlıklılar lehine kırpılması toplumun geniş kesimlerinin düzenlemelere onayını düşürür.
Geneli itibarıyla kapitalist ekonomik kuralları ile yönetilen ülkelerde kamu harcamalarının finansmanı vergilerle yapılır. Hatta bu vergilerin dağılımında %35 dolaylı, %65 doğrudan vergiler oranı söz konusudur. Bizde gelir ve servet dağılım o kadar bozuktur ki bu oranların tam tersi söz konusudur. (AB ortalamasında da dolaylı vergi oranı %35’tir.) Yapılacak vergi düzenlemelerinde yüksek gelir gruplarının vergi yüklerini arttırıp bunun karşılığında dolaylı vergilerde rahatlamaya gidilmesi acı reçete yükünün daha da adil dağıtılmasında önemli bir aşama olacaktır. Bütün bu saydığımız gelişmeler fiyat istikrarında sürecin ne denli zorlu olduğunu açıkça gösteriyor. Temmuz-Ağustos aylarında baz etkisi nedeniyle enflasyon toplamda 20 puan gerileyecek. Ancak sıcak paranın aniden muhtemel çıkışı sonucu kur şoku yaşanması, faiz indirimlerinde çok acele davranılması, daha önce olduğu gibi program uygulamasından aniden vazgeçilmesi gibi gelişmeler olursa biriktirdiğimiz rezervler bu durumda süreci yönetmeye yeterli olabilecek mi bundan emin değiliz.