Dışişleri Bakanı Hakan Fidan; geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalına açıklamalar yaptı, soruları cevaplandırdı. “3’ncü Dünya Savaşı çıkar mı?” sorusuna verdiği cevapla başlayan açıklamaları; Türkiye’nin BRICS’le ilişkileri, Putin’le yaptığı görüşme, Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişinin yarattığı tehdit, Avrupalı liderlerin jeostratejik zafiyetleri, Gazze’de ateşkesin başlatılamamasında İsrail’in rolü, İsrail-Hamas arasındaki savaşın bölgeye yayılma potansiyeli, İsrail’in Güney Kıbrıs Rum Yönetimini (GKRY) lojistik üs olarak kullanması, FETÖ ile mücadele ve PKK/YPG konusunda Türkiye için sorun teşkil eden ülkeler ile devam etti.
Ülkemizin dış politikasına etki eden ve güvenliğimiz için tehdit oluşturan Türkiye-Yunanistan ilişkilerine, Yunanistan’ın Ege’de antlaşmalar hilafına işgal edip silahlandırdığı adalara, Trakya’da silahlardan arındırılması gereken sınır bölgesinde tesis ettiği askeri üslere ve ülkemizi hedef alan tatbikatlarına değinmedi, bu konuda soru da sorulmadı.
Fidan’ın; GKRY’nin, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında üs olarak kullanılmasına ve bunun istihbarat raporlarıyla teyit edildiğine ilişkin yaptığı açıklamanın hemen ardından Yunanistan’ın cevabı gecikmedi. Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgos Yerapetritis; “bu açıklamaların yapıcı olmadığını, GKRY’nin bölgede önemli bir insani çalışma yaptığını ve askeri operasyonlara karışmadığını, AB’nin de GKRY’e bu konuda destek verdiğini, Yunanistan ve Kıbrıs olarak telkin ve öğüt kabul etmeyeceklerini” söyledi. Açıklamasına, Türkiye-Yunanistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin Kıbrıs meselesine de olumlu katkı sağlayacağını ilave etti. Anlaşılan o ki; Ege ve Kıbrıs’taki gelişmelere Yunanistan tarafı yön vermektedir. Taraflar Ege’deki gelişmeleri önemli görmemektedir, Türk-Yunan ilişkileri sadece Kıbrıs meselesine indirgenmiştir, çözümü için de Türkiye’nin tavrına vurgu yapılmaktadır. Bu durumda Türkiye Ege’deki tavrını Kıbrıs’ta da sürdürür mü? Bunu zaman gösterecektir.
Hakan Fidan’ın konuk olduğu televizyon programında son günlerde gündeme gelen Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi konusunda soru sormak da kimsenin aklına gelmediği gibi Sayın Bakan; basında günlerce tartışılan böyle önemli bir konuda açıklama yapma gereği de duymadı. Suriye’deki PKK uzantısı YPG sorununda; ABD, İngiltere ve “biraz da” Fransa olmak üzere “iki buçuk” aktif üye olduğunu, PKK’nın bu ülkelerle aramızdan çekilmesi gerektiğini ifade etti. YPG sorununun çözümünde Suriye yönetimiyle nasıl bir iş birliği oluşturulması gerektiğine değinmedi.
Birleşmiş Milletlerin 20 Haziran’da açıkladığı, “Çocuklar ve Silahlı Çatışmalar” raporunda, 2023 yılında, PKK/YPG ve bağlı yapılanmaların Suriye’de 231 çocuğu zorla silahlı kadrosuna kattığı belirtilmiş, teröristlerin 31 okul ve hastaneyi silahlı faaliyetleri için dönüştürdüğü anlatılmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı da İnsan Kaçakçılığına ilişkin yayımladığı raporunda; terör örgütü PKK/YPG’nin, bu yıl da Suriye’de çocukları zorla silahlı kadrosuna katmaya devam ettiği belirtildi. Bunun yanında terör örgütü PKK/YPG’nin kontrolü altındaki bölgeden çıkarılan petrolü rejim bölgesine ve Irak’ın Kuzeyine satarak yılda 2,5 milyar dolar gelir elde ettiği, PKK’nın dünyanın en zengin terör örgütü olduğu basına yansıdı. Bu durum resmi raporlara yansımışken Sayın Bakanın açıklamalarında bu konular da gündeme gelmedi, ABD, İngiltere ve Fransa’nın desteği bu yönüyle sorgulanmadı.
Bence; bölgemizdeki gerilimin yanında, Türkiye’nin dış politikasında stratejik önemi olan ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden en önemli konular;
– Irak ve Suriye’deki PKK yapılanması,
– Yunanistan’ın Ege adalarını işgal etmesi ve silahlandırması, Batı Trakya’da silahsızlandırılması gereken bölgedeki askeri üsleri,
– Başta Suriye olmak üzere Asya’dan, Afrika’dan gelen ve ülkemize yerleştirilen milyonlarca sığınmacı,
– ABD ve Avrupa ülkelerinin bütün bunlara verdiği sınırsız destektir.
Ülkemizin de içinde bulunduğu bölgede tehdit gün geçtikçe daha da büyümektedir. Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in Gazze’deki soykırımı, Hamas-İsrail savaşının bölgeye yayılma riskinin her geçen gün artması bütün bölgeyi tehdit etmektedir. Bunun yanında Suriye’de ve Ege’de uluslararası hukuk bütün dünyanın gözü önünde çiğnenmekte, Ege’de Yunanistan’a, Suriye’de PKK’nın uzantısına alan açılmaktadır. PKK’nın ve Yunanistan’ın ülkemiz için yarattığı tehdidi zamanında engelleyemezsek ilerleyen zamanda çözümü imkânsız hale gelebilecek, bir taraftan PKK/YPG, diğer taraftan Yunanistan ülkemizin üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için daha büyük gayret ve destekle üzerimize gelebileceklerdir.
Sayın Bakan bu dış tehditlerden sadece Suriye’deki PKK/YPG yapılanmasına, ABD, İngiltere ve Fransa’nın PKK’ya desteğine değinmiş, bu konudaki durum tespitini ve bundan duyulan rahatsızlığın muhataplara iletildiğini anlatmıştır. Oysa uluslararası ilişkilerde şikâyet etmenin bir anlamı yoktur. Muhatapların karşısına kararlılıkla çıkılmalı, kullanılabilecek her türlü yaptırım aracı kullanılmalıdır.
Ülkemizde; halkımıza, dış politikada biriken sorunların çözümleri değil, nasıl ele alındıkları anlatılmakta, durumu tespit etmiş ve bunu muhataplara iletmiş olmanın büyük başarı olduğu algısı yaratılmaya çalışılmaktadır. Sorun yerinde dururken, hatta gittikçe büyürken niyet ve maksada vurgu yapılarak halkımızın hamasi duygularına hitap edilmekte, sorunu yaratan “dış güçler” halkımıza şikâyet edilmektedir. Bence gerçek başarı durum tespiti ve sorumluların ifşası değil, sorunun ortadan kaldırılmasıdır. Yetkililerin başarısı da hamasetle ifade ettikleri niyet ve maksatlarında ne derece samimi olduklarıyla değil, gayretlerinin sonuca yansımasıyla değerlendirilmelidir.