Türkiye’de son yıllarda uygulanan siyasi ve ekonomik politikalar, on binlerce doktor, mühendis ve nitelikli insan kaynağının yurtdışına göç etmesine yol açtı. Yüksek öğretim için başka ülkelere giden gençlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Türkiye’den Avrupa’ya iltica başvuruları da rekor üstüne rekor kırıyor. Son aylarda bu gelişmelere yeni bir trend daha eklendi. Maddi durumu iyi olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları İngiltere, İspanya, Yunanistan ya da Dubai’de ev alıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’den yurt dışına göç eden kişi sayısı 2022’de bir önceki yıla göre yüzde 62,3 artarak 466 bin 914 oldu. Göç edenlerin yüzde 12,2’sini 24-29 yaş grubundaki genç nüfus oluştururken, bu yaş grubunu yüzde 11,7 ile 20-24 ve yüzde 11,3 ile 30-34 yaş grubu izledi. Avrupa Birliği Sığınma Ajansı (EUAA), “Sığınma Trendi” raporuna göre 2023 yılında AB ülkelerine sığınma başvurusunda bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısı yüzde 82 oranında artarak 101 bin ile rekor düzeye ulaştı.
Associated Press’e konuşan Sosyolog ve yazar Besim Dellaloğlu, beyin göçünün, Suriye ya da Irak gibi ülkelerindeki savaşlardan ve sıkıntılardan kaçan, Türkiye’yi Avrupa’ya giden bir rota olarak kullanan yüzbinlerce düzensiz göçmenin durumundan farklı olduğunu belirtiyor. Dellaloğlu, “Toplumun en üst eğitimli katmanındaki kişilerin” ayrılmasını demokratik normların aşınmasına bağlıyor. Dellaloğlu “Türkiye’deki kutuplaşma azalmadan bu göçün tersine döneceği izlenimine sahip değilim,” diyor. Göç etme olasılığı en yüksek kişilerin tıp ve bilişim uzmanları olduğunu belirtti, ancak tüm sektörlerden yüksek eğitimli kişilerin de ayrılmak istediğini söylüyor.
Son yıllarda Türkiye’den farklı ülkelere çalışma amacıyla en fazla göç eden kesimlerden biride doktorlar oldu. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Giderlerse gitsinler” dediği doktor göçü durdurulamıyor. İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez, Haziran ayı ortasında yaptığı açıklamada yurt dışına giden hekim sayısının 15 bine ulaştığını söyledi.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) 2 bin 63 sağlık emekçisi ile çevrimiçi yaptığı anket verilerine göre, sağlıkçıların yüzde 71’i yurtdışına gitmeyi düşünüyor, en az yüzde 86.86’sı ise imkân bulduğunda mesleği bırakmak istiyor. Teknisyenlerin yüzde 92.31’i, memurların yüzde 92.06’sı, hemşirelerin yüzde 91.92’si ebelerin yüzde 88.39’u ve hekimlerin yüzde 79.55’i imkân bulduklarında mesleklerini bırakacaklarını söyledi.
Gayrimenkulde de rota yurt dışı
Nitelikli insan gücünden sonra gayrimenkul yatırımları da rotayı yurtdışına çevirmesi “yatırım alarmı” olarak tanımlanıyor. Uzmanlar, Türkiye’nin göç ve ekonomi politikalarının yol açtığı riskler konusunda uyarıyor. Türk vatandaşları için Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden vize almanın artık çok zor olduğuna, vize derdinden kurtulmak isteyenlerin de gayrimenkul alarak bu sorunu aşmaya çalıştıklarına işaret ediyor. Türklerin yurtdışından gayrimenkul alımlarına bağlı olarak ülkeden çıkan döviz miktarı da artıyor. Piyasa uzmanlarına göre, çıkan döviz miktarı, Türk vatandaşlığı için gayrimenkul alan yabancıların getirdiği döviz miktarını yıl sonunda aşacak, sektör tarihinde ilk kez “cari açık” verecek.
DW Türkçe’nin haberine göre 2023 bu alanda zaten bir rekor yılı olmuş, bir önceki yıla kıyasla gayrimenkul yatırımları yüzde 163,7 artmış; 2 milyar 86 milyon dolarlık yatırım da yurt dışına gitmişti. Bu yıl ise Ocak-Nisan döneminde, Türkiye’den gayrimenkul için giden yatırım geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 56,4, yani iki kat artış yaşandı.
Finans uzmanı Tunç Şatıroğlu’na göre Türkiye’den yurtdışında gayrimenkul alımına ilginin bu kadar çok artmasında hükümetin izlediği hatalı ekonomi ve göç politikaları yatıyor. Dövizin sürekli baskılanması ve mevduat faizinin enflasyonun altında kalmasının elindeki birikimi korumak isteyen vatandaşı yeni arayışlara yönlendirdiğine işaret eden Şatıroğlu, Türkiye’deki gayrimenkul piyasasında fiyatların anormal şekilde artmasının da bu tercihte etkili olduğunu kaydetti.
Şatıroğlu, DW Türkçe’deki açıklamasında Türkiye’de fiyatların artmasında düzensiz göç nedeniyle artan nüfus ve gayrimenkul alımı karşılığı vatandaşlık verilmesinin de yol açtığını kaydetti. Şatıroğlu’na göre, kira artışına yüzde 25 sınır getirilmesi, adeta ev sahibini bir düşman olarak gören bir anlayışını ortaya çıkması, ev sahipleri ile kiracılar arasındaki ihtilafların yargı yoluyla hızlıca çözüme kavuşturulamaması nedeniyle Türkiye’de konut alıp kiraya vermek cazibesini yitirdi. Şatıroğlu, yurtdışında gayrimenkul alanların kira gelirlerini döviz olarak aldıklarını, bunu kendileri açısından bir güvence olarak gördüklerini belirterek bunun da yurtdışına ilgiyi arttıran önemli bir etmen olduğunu ifade etti.
“Nas ve Ensar anlayışı…”
Tunç Şatıroğlu’na göre Türkiye ekonomisini önümüzdeki günlerde çok daha zorlu günler bekliyor. Konut almanın artık bir hayale dönüştüğünü belirten Şatıroğlu, AKP hükümetinin ciddi boyutta artan kiralık konut ihtiyacını karşılayacak politikalar üretmediğine dikkat çekerek, “Tedbir almak için çok geç kalındı. Kiralar daha artacak, kiralık ev bulmak daha da zor hale gelecek. Özgürlüğe inancın zayıf olduğu, biat kültürünün olduğu bir yerde serbest piyasa ekonomisi olmaz. Nas ve Ensar anlayışıyla sorunlara çözüm üretilemez. Yasakçı ve müdahaleci anlayışın terk edilmesi gerekiyor. O da bu zihniyetle mümkün değil” ” öngörüsünü aktardı. Şatıroğlu, Türkiye’nin yalnızca döviz ve yatırımları değil, çok değerli insan sermayesini de kaybetmekte olduğu uyarısında bulundu.
“Milli güvenlik sorunu”
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. M. Murat Erdoğan ise sadece yatırımların değil, nitelikli insan gücü de son yıllarda Türkiye’den ayrıldığını kaydetti. Erdoğan, “Türkiye’nin en büyük milli güvenlik sorunlarının başında beyin göçü yer alıyor” diye uyarıyor.
Türkiye’nin aldığı düzensiz göç ve ilticanın, düzenli göç gibi ülke kalkınmasına katkı sunabilecek nitelikte olmadığını, verdiği göçün ise “ne yazık ki en niteliklilerin göçü” olduğunu ifade eden Erdoğan, nitelikli insanların Türkiye’de aldıkları maaştan daha azını almaya razı olarak ülkeden ayrıldıklarına dikkat çekiyor, bunun nedenlerini şöyle sıralıyor:
“Beyin göçü engellenemez ama itici faktörleri azaltarak makul seviyeye çekilebilir. Hukuk sistemi ve insan haklarındaki erozyon, insanların kendilerini güvende hissetmemesine, aslında onları koruması gereken devletin onları korumayacağını düşünmesine, başlarına bir şeyler gelmesinden korkmaya başlamasına yol açtı. En önemlisi ise liyakattaki kırılma. ‘En iyi okullarda da okusam, çok başarılı da olsam, arkamda siyasi bir güç olmadan bir yere gelemem, gelsem de başıma öyle birini atarlar ki elim kolum bağlanır’ diye düşünüyorlar. Ne yazık bazı siyasiler bu nitelikli insanları Türkiye’nin zenginliği olarak değil, kendilerine rakip, bir tehdit olarak görüyor, ‘Giderlerse gitsinler’ gibi açıklamalar yapılabiliyorlar. Bu da daha büyük umutsuzluğa yol açıyor…”
M.Murat Erdoğan, nitelikli insanlarını kaybeden Türkiye’de aynı zamanda mülteciler ve düzensiz göçmen sayısının artmasının da ciddi riskleri beraberinde getirdiğine, bunun toplumda başta seküler yaşam biçimi, güvenlik ve demografik dönüşüm konusunda tedirginliğe yol açtığına dikkat çekiyor.
“Suriyelilerin gönüllü olarak geri dönmeleri Türk toplumu tarafından çok arzulansa da gerçekleşecek gibi görünmüyor” diyen göç uzmanı, Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısının 950 bini, 18 yaşın altındaki Suriyeli genç sayısının da 1 milyon 500 bini bulduğu bilgisini paylaştı.
Türkiye’nin toplumun kaygılarını ciddiye alarak bu konuda nasıl politikalar geliştirildiğine dair doğru ve güvenilir bilgiler vermesi ve uyum politikalarını da ertelememesi gerektiğini vurgulayan M. Murat Erdoğan, “Uyum politikalarının, dünyanın her yerinde olduğu gibi, Suriyeliler için değil, Türk toplumunun huzuru ve refahı için yapılacağının anlatılması gerekiyor. Toplumun makul kaygılarının devlet tarafından ciddiye alınmaması, popülist politikacılara alan açıyor” dedi.