Haziran ayı enflasyonu açıklandı. TÜFE aylık bazda %1.64, yıllık bazda %71.60 oranlarında arttı. Hizmet enflasyonundaki artış sınırlı oldu. Diğer tüm gruplarda gerilemeler mevcut. Hizmet enflasyonundaki katılık, atalet devam ediyor. Enflasyon hızı aylık %3’lerden%1.61 oranlarına gerilerek piyasa beklentisinin altında kaldı. Gerilemede dayanıklı mal fiyatları, döviz kurundaki ılımlı seyir, iç talepteki yavaşlama, otomobil satışlarındaki kampanyalar, kredilerin artış hızındaki azalmalar etkili oldu. TCMB Başkanı Sn. Karahan, “talepte dengelenme belirtileri var, ancak tek bir veri üzerinden çıkarım yapmadıklarını” belirtti. Hafta içindeki diğer gelişmeler ise kripto yasasının çıkması ile buna bağlı olarak zaten beklenti içinde olduğumuz “Gri Liste”den ülkemizin çıkışının sonuçlanmasıydı. Temmuz ayında elektriğe meskenlerde %38, tarımsal faaliyetler grubunda %30 zam yapıldı. Daha sonra akaryakıta da %20’lere ve alkollü içkiler ile sigaraya yapılan yüklü zamların bu aydaki baz etkisi yüksekliğine yedirilme amacının güdüldüğünü anlıyoruz.
Enflasyon ölçümlerinde mevsimsellikten arındırılmış veriler ve çekirdek enflasyon göstergeleriyle analiz etmenin daha sağlıklı olduğu düşünülür. TÜFE ve çekirdek göstergelerin eğiliminde önemli düşüşler oldu. Mevsimsellikten arındırılmış aylık fiyat artışı mallarda %1.4 hizmetlerde ise daha yüksek %3.4 oranında gerçekleşti. 3 aylık ortalamalara göre hesaplanan enflasyon göstergelerinde de belirgin bir iyileşme var. Bütün bu olumlu gelişmeler yaz aylarındaki 20 puana yakın baz etkisiyle beraber enflasyonun Merkez Bankası tahmin aralığı olan %38-42 bandında gerçekleşebileceği kanaatindeyiz. Para arzının %50’ler civarında artması toplumun satın alma gücünün reel olarak azaldığı sonucunu veriyor. İlk 6 ayda enflasyon %24.73 oldu. Bundan sonraki aylarda enflasyon%2’ler civarında artarsa yıl sonu tahmini realize olabilir. Bu olumlu gelişmelere rağmen beklentiler ve fiyatlamalar konusunda rasyonellik hala sağlanamadı.
Bu arada TÜİK’in güvenilirliği konusundaki kuşkular halen devam ediyor. Zira İTO enflasyonu Haziran ayında %1.6 olarak açıklanmıştı. İTO ve TÜİK rakamları yıllarca aynı paralelde (küçük farklarla) devam ederdi. ENAG enflasyonundan hiç söz etmiyoruz bile, oradaki aylık enflasyon %4lerde. TÜİK’in enflasyon hesaplamalarının nasıl yapıldığı yönünde şeffaf bir şekilde açıklamalar yapılıp bilimsel olarak tahlili yapılmazsa bu verilerine inanmak zaten zordu gittikçe de zorlaşacak. Albayrak, Kavcıoğlu, Nebati döneminden varsa farklılığın şeffaflık ve hesap verebilirlik gereği açıklanmasında “Güven” unsurunun tesisi için büyük yarar var. TCMB bu açıdan örnek alınmalı. Sn. Karahan başkanlığından bu yana Merkez Bankasında bunu gözlemleyebiliyoruz.
Enflasyon probleminin gerçek anlamda çözümü 2026-2027 dönemlerine kadar sarkacak. Bu tarihlere kadar programda ısrar edilmesi şartıyla fiyat istikrarını oluşturmak mümkün olacak. Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz üzere para politikaları maliye politikalarıyla (bütçe ve vergi düzenlemeleri) desteklenmezlerse istenilen sonuçların elde edilmesi zorlaştığı gibi fakirleşme oranlarının artmasına da neden olacaktır. Bu konuda hükümetin iki girişimi oldu, sanıyorum ikisi de kadük olmak üzere. Vergi paketindeki radikal düzenlemelerin hemen hepsi rafa kalktı. Tasarruf tedbirlerinde de kamu harcamalarında radikal bir tasarrufa gidilecek önlemler görmüyoruz. Sadece asgari gelir ve kurumlar vergisi ile çok uluslu şirketlere getirilen vergi düzenlemeleri kaldı gibi görünüyor. Nihai metin oluştuğunda daha sağlıklı bir değerlendirme yapabileceğiz. Kayıtdışının önlenmesine ilişkin herhangi bir radikal düzenleme mevcut değil. Nakit kullanımı ile ilgili sınırlamalar ve özellikle hizmet sektörlerinde dijitalleşmeden yararlanılarak kaydi ödemenin yaygınlaştırılması yönünde bir düzenleme de göremedik. Verginin tabana yayılması güzel bir düşünce ancak bu arada tavanın vergi yükünün de arttırılması gerekiyor. Gelir- gider-Servet otokontrolü düzenlemesi ile tapu devirlerinde rayiç bedel uygulamasına ilişkin düzenlemelerin kaldırılmasını da doğru bulmuyoruz.
%20’nin milli gelirin %50’sini alması, kalan %50’nin ise nüfusun %80‘ine ait olması nimet- külfet dengesinin bulunmadığını açıkça gösteriyor. Anayasal bir ilke olan “Herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür” hükmüne de uygun olmayan bir vergi sistemimiz mevcuttur. Mevcut sistemle maliye politikasının sosyal bir amacı olan vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı amacı da gerçekleşmemiş oluyor. Nobel ödüllü ekonomist Milton Friedman “enflasyon hükümetlerin borçlarını ödemek için kullandığı harika bir vergi yöntemidir.” diyor. Enflasyon sebebiyle satın alma güçlerinde meydana gelen erimeyi telafi etmek için halkın tüketimlerini kısmalarından doğan kaynağın kamu kesimi tarafından kullanılmasıyla ortaya çıkan haksız, kanunsuz, dolaylı bir harcama vergisidir.